Teröristin merti!

Yakın ve uzak tarihimizde, düşmanlarımız, hep bilmişler ve uygulamışlardır;  “Türk tehlikesine”  karşı en kolay yolun Türkleri, entrikalarla-tezviratla birbirilerine düşürmektir! Çinliler bunu biliyorlardı, Avrupalılar biliyordu; şimdi de ABD biliyor ve uyguluyor...  “Oyun” , eski  “Büyük Oyun” ! Acaba, Ergenekon iddialarını ortaya atanlar, bunu bilmiyorlar,
kime, kimlere hizmet ettiklerini
anlamıyorlar mı? 

TSK’nın “Tuzu”
Ülkeyi bürüyen bu zehirli, kesif havanın en acı ürünü, TSK’nın içine,  ordu ile milli siyasi kurumlar arasına nifak sokmak çabaları! İçeride ve dışarıda birileri ordunun saygınlığını ortadan kaldırmaya çalışıyor ve muvaffak da oluyor. Ve tam şu sırada, ordu ile şimdiye kadar hep ordunun yanında ve arkasında olmuş CHP arasındaki polemik başladı! Bu tartışmalar ancak düşmanların işine yarar ... Onlar, şimdi, sevinçle ellerini  ovuşturuyorlar! En değerli varlığımız olan ordunun  “tuzunu” kokutmamalı! Yoksa  “yedi  düvele” meydan okumuş ordumuz, daha savaşmadan, içinden-içimizden, yenik düşer! 
Dünkü yazımda yazdım...  “Ergenekon davası”  konusunda, bazı gazeteler, başyazılarında “Artık söz yargıda” diyorlar, ama, hergün, “iddianameden” cımbızla seçtikleri, çerçevesinden çıkardıkları “mış mışlı”  iddialarla “sanıkları” pervasızca yargılıyorlar; kararlarını peşinen vermişler, yargının hükmü onları hiç ilgilendirmiyor! Bunun, meslek ahlakı-insanlık ahlakı bir yana, ülkenin havasını, her gün biraz daha zehirlediğinin farkındalar mı? Yoksa, bu onları ilgilendirmiyor mu? Hatta asıl maksatları da, bu mu?

Dosyalar!  
En son örnek Radikal’in manşeti:  “Bu dosyaları kim açacak?” Cevap; eğer, başsavcının 2500 dosyasının içinden çıkabilirse, inşallah, Bağımsız İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi açacak ve hükme bağlayacak! Sabredin, yargılamaya müdahale etmeyin, adalete gölge etmeyin!
Bu “haberde” en çarpıcı “dosya”, “Sabancı cinayeti” dosyası!
 Hatırlatalım: 1996 Ocak ayında, Sabancı Center’ın 25. katında, Özdemir Sabancı, Nilgün Hasefe ve Haluk Görgün öldürüldü. DHKP-C üstlendi. Üç zanlı vardı. İdamla yargılanan Mustafa Duyar, 1999’da cezaevinde öldürüldü. Fehriye Erdal, yurtdışına kaçtı, hâlâ Belçika’da. İsmail Akkol ise kayıplara karıştı.

Şimdi Kanada’da yaşayan meczup mu, ajan provokatör mü,  megaloman mı belli olmayan “Haham yardımcısı” Tuncay Güney’in ifşaatına göre, Sabancı suikastını, Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı ve Hüseyin Kocadağ ile adı Susurluk soruşturması sırasında gündeme gelen Piyade Yüzbaşı Hüseyin Pepekal planlamışlar ve yönetmişler işi... Tetiği bir resmi görevli çekmiş, Akkol ve Fehriye  sadece kameralara poz vermişler! Kısacası, DHKP-C “Ergenekon taşeronu”! 
Buna inananlar acaba bu cinayetin arkasında Fehriye Erdal’ı koruyan Avrupalaılar vb. olabileceğini biraz olsun düşünmezler mi?

Fakat DHKP-C, gene “erkek” çıktı, bu iddiaları  “onuruna”  yediremedi, şiddetle yalanladı! DHKP-C’nin 28 Temmuz 2008 tarihli ve  “Birbirlerini yerken bile devrime saldırıyorlar”  başlıklı bidirisinde özetle şöyle denıyor:

“Ergenekon iddianamesinde oligarşi içi it dalaşının hesabı görülürken, iddianamenin sayısız sayfası devrimcilere karşı karalamalara, iftiralara ayrıldı. Türkiye halkına ve tüm basın yayın kuruluşlarına açıkça belirtiriz ki; Ergenekon iddianamesinde örgütümüzle, yoldaşlarımızla ilgili her kelime uydurmadır, hiçbir iddianın gerçekle ilgisi yoktur, olamaz!” 
Ve DHKP-C bildirisinde, “tekelci”  Özdemir Sabancı’yı  cezalandırdıklarını, öldürdüklerini açıkça itiraf ediyor, hatta meydan da okuyor, “Sabancı gibi işbirlikçi tekelcileri ve halk düşmanlarını cezalandırmaya devam edeceğiz!” diye!
En güzeli, DHKP-C’nin iddianame hakkındakı hükmü: “Şu söyledi, bu şundan duymuş... diye bir iddianame yazıldığı nerede görülmüştür!” 
Teröristin “merti” , işte böyle, cinayetleriyle iftihar eder! Şimdi, biz Radikal, Taraf gibilerine mi, Tuncay Güney’e mi inanacağız? Yoksa DHKP-C’ye mi? Ben, doğrusu, geçmişte beni de ölümle tehdit etmiş olan DHKP-C’ye inanıyorum’!

Yazarın Diğer Yazıları