Mehmet Çınarlı'yı anarken...

Geçtiğimiz Salı günü  “Toroslar” da idim. Tekerlek izi görmemiş dağ yollarında, balta girmemiş ormanlarda kitaptan defterden uzak, sakin bir gün geçirmek isterken bir anda dudaklarımdan şu mısraların döküldüğünü fark ettim:
Doğduğumuz memleket bütün taştı çakıldı;// Sert yoğrulmuş mayamız bizi dik başlı kıldı.// Yalana baş sallayıp susmasını bilmedik;// Huysuz, geçimsiz diye şöhretimiz yayıldı.//
Bu beyitler kimindi acaba, diye hafızamı yokladım. Mehmet Çınarlı’nın (1925-19 Ağustos 1999) olabilir miydi? Evet, evet bu beyitler Mehmet Çınarlı’nındı ve 1975 yılında lise öğrencisiyken aldığım onun “Bir Yeni Dünya Kurmuşum”  adlı şiir kitabından okuyup ezberlemiştim. Tesadüfe bakın ki bugün (19 Ağustos 2008) Mehmet Çınarlı’nın ölüm yıl dönümü... Çınarlı’nın ruhu bizden hayır dua bekliyor olmalı...
Bu duygularımı zapt etmek için cebimden kalem kâğıt çıkarıp yazmaya başladım. Yanımdakilerin yadırgayan -biraz da şaşkın- bakışlarını görüp de Mehmet Çınarlı’nın yıllar önce okuduğum şu yazısını hatırlamamak mümkün mü?
“Bu satırları Adalar Denizi sahilinde, şirin bir dinlenme kampında yazıyorum. Denize girmeye hazırlanan bir yakınım, benim masa başına oturduğumu görünce, öfkeli ve acımalı bir sesle itiraz etmekten kendini alamadı: ” Bu sefer de yazmasan olmaz mı? Bu güzel denizi bir daha nerede bulacaksın?
Yazmasam olmaz mı? Bir dergi (HİSAR) çıkarmak için -yalnız uykuyu, dinlenmeyi değil- herkesin pek değer verdiği daha birçok şeyleri de feda ederek, didinip durmasam olmaz mı? Bunu zaman zaman ben de düşünürüm. Daha dün dolaşmaya çıktığım kasabanın gazetecisinde gördüğüm manzara içimi hüzünle doldurdu: Yığın yığın, kapış kapış satılan resimli roman ve dedi-kodu dergilerinin yanında güneşten kapakları solmuş ilim, fikir ve sanat dergileri yüzlerine bakılmadan bekleşip duruyorlardı.
Öteden beri görüp durduğum bu manzara beni ne kadar üzerse üzsün yazmaktan, yayımlamaktan vazgeçmem mümkün olmuyor.
Hayatı yiyip içip, gezip eğlenmekten ibaret zanneden zavallılarla, gönlüne  “mukaddes ateş” ten kıvılcım sıçrayan idealistler arasındaki fark işte budur...
Mehmet Çınarlı’yı HİSAR dergisindeki baş makalelerinden tanıdım. Onu sayıp sevmemin temelinde yatan iki neden olduğunu düşünüyorum. Öncelikle Mehmet Çınarlı hemşerim sayılırdı. O, Ermenekli, ben Mut’luydum. Doğup büyüdüğümüz coğrafya aynıydı... Diğer taraftan, fikirleri hoşuma gidiyordu. Düşüncelerime tercüman olduğunu görüyordum.
Mehmet Çınarlı’yı nesirleriyle tanımama rağmen ilk okuduğum eseri  “Bir Yeni Dünya Kurmuşum” adlı şiir kitabıydı.
Şükür, bu kirli dünyaya tekmeyi baştan vurmuşum;// Bütün pisliklerden uzak bir yeni dünya kurmuşum.//Şehit kanıyla sulanmış hazır bir vatan buldunuz;// “Hürriyet” deyip en iğrenç çıkarlara kul oldunuz.//İstisnalar bulunmasa cinsimi inkâr ederdim.// Ne hakla “insan” adını kabullenir, taşırsınız.//Söyledik, yazdık, yakındık derdimiz hiç bilinmedi.// Bir ağrı var içimizde, gezdik, dolaştık dinmedi.// gibi yıllardır ezbere okuduğum beyitlerin bu kitaptan (Bir Yeni Dünya Kurmuşum) olduğunu şimdi fark ediyorum.
Kısacası, 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız büyük depremin sarsıntıları arasında sessiz sedasız öbür âleme göçüp giden Mehmet Çınarlı (19 Ağustos 1999) dürüst, çalışkan ve hak bildiği yolda tek başına yürüme cesareti gösterebilen nadir şahsiyetlerden biriydi. Şiirleri, denemeleri ve makaleleriyle gök kubbede hoş bir seda bırakan Mehmet Çınarlı’yı ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyoruz...

Yazarın Diğer Yazıları