Söz gümüşse sükût bazen de paslı tenekedir

Kangren Tehlikesi

“İddialar orduyu yıpratıyor” toplum karalama kampanyasının sevk ve idaresine girdi girecek, çünkü  söylentiler “sineye   çekiliyor”

Jandarma Genel Komutanlığı’nı Orgeneral Atila Işık’a devrederek Kara Kuvvetleri Komutanı olan Orgeneral Işık Koşaner devir-teslim töreninde ilginç bir konuşma yaptı.
Koşaner Avrupa Birliği uyum yasalarını eleştirerek “Sanki terör yokmuş gibi çıkarılan yasaların güvenlik kuvvetlerini sıkıntıya soktuğunu” söyledi. Yeni Kara Kuvetleri Komutanı Ergenekon olayına da dolaylı değinerek ortaya atılan iddia ve söylentilerin Silahlı Kuvvetleri’ni yıprattığını belirtti.
Orgeneral muhtemelen iki konuda da haklıdır. Ancak Silahlı Kuvvetler’in artık yeni bir üslup kullanması gerektiğini söylemek istiyorum.
Son bir yıldır Silahlı Kuvvetler’i yıpratmak için
olmadık dedikodular üretildi. Buna karşın Silahlı Kuvvetler bu iddiaların hiçbirine “tatmin edici” bir cevap vermedi. Adeta “sineye çekerek” beklemeyi tercih etti.
Belli ki bu tavır askeri yıpratmak isteyenleri daha da cesaretlendiriyor. O halde artık Silahlı Kuvvetler, yalan, iftira, yıpratma kampanyalarına karşı daha duyarlı olmalı ve üstü kapalı açıklamalar yerine somut verilerle cevaplar vermelidir.
Ergenekon ile ilgili medyaya sızdırılan bilgi ve belgeler gerçek değilse bunlar mahkeme günü beklenmeden açıklanmalıdır. Eğer Silahlı Kuvvetler aralıksız her gün manşetlerde kalıyorsa ve bunların hiçbirine cevap vermiyorsa, vatandaş bir süre sonra ayırım yapmadan her şeyin doğru olduğuna inanır.              
* Can Ataklı/Vatan


+++++++

Konuşurken oturduğun koltuğa bak ki komik olma
Yeni Şafak’ın çift kimlikli yazarının resmi imzasıyla yaptığı çağrı çok anlamlı: 
“Medyada ‘hasmane’ bir konuşlanma ve iktidarın cevap olarak dışlayıcı tavrı söz konusuydu. Bu dönem, mümkünse medyayla çok daha farklı bir ilişki tarzı geliştirilmelidir. Medyayı ‘bizden’ ve ‘bize karşı’ tarzında kategorize etmek ve ‘bize karşı’ sayılanları karşıya almak yerine, derdi gerçekten halkın bilgi edinme hakkına cevap vermek olan medya kuruluşlarının hepsiyle olumlu ilişkilere girmek daha yerinde olacaktır.”
Peki sen Başbakan’ın uçağında ‘49 yıllığına’ kiraladığın ‘devlet malı’ koltuğu bütün derdi ‘halkı bilgilendirmek’ olan Yeniçağ’a devredebilecek misin?
Bir akşam yemeğine çağrılmadın diye kimyan bozuldu, formdan düştün, tatil ayağına terk-i diyar eyledin; ülkemin insanı yokluğunda ‘komplo teorisi’ne susadı. Bir de ‘yandaş’lık niteliğini kaybeder ‘bir gazeteci’ sıradanlığına düşersen...
Yok yok, ne sen bu yazıyı yazmış ol, ne Başbakan sözüne uyup yanı başındaki koltuğa yandaş olmayan birilerini oturtsun, ne de senin psikolojin bozulsun...
 Erdoğan ile “hava”dan sudan iki muhabbet etmek için yandaş arkadaşların rahatını bozmaya değmez!


+++++++


Hıh, tam sana göre
Hadi kıvır yandan...
Kafkaslar’daki gelişmeleri doğru biçimde okumanın bile kolay olmadığını söyleyen Mehmet Barlas, Türkiye’den bir tutum beklemenin ve “Neden bir şey yapmıyoruz” demenin  akılcı olmadığını savunmuş.
Tezi şu: “Bazen kesin tutum belirlememek de doğru bir politikadır... ”
Endişem yok, bu tez jüriden geçer; hem konjonktür müsait, hem Barlas kendine en uygun konuyu seçmiş.  “En iyi tavır tavırsızlıktır” diyor... ’Kıvırma’ payınız olur. ‘Her devrin adamı’ olursunuz.
Maazallah bir duruşunuz olsa, gün gelip pusulanıza ‘çıkar ayarı’ yapmaya kalktığınızda ’dönek’ damgasını yapıştırıverecekler. Bir yığın patırtı, uğraş dur... Siz iyisi mi baştan girdiğiniz kabın şeklini alma kabiliyetine sahip olduğunuzu gösterin, kimseyi şaşırtmayın...
Bakın Barlas öyle yapıyor...

 

+++++++


Misyonun ne Murat Yetkin?
Hep aynı; Türkiye gözlerini faltaşı gibi açarak manşete odaklanırken, spotlarla vuruluyor.
Ümraniye soruşturması başladı ‘derin’ paronoya rahatsızlığına kapıldık,  üç gün, beş gün, yedi ay, bir yıl oldu, bir de baktık ‘teşkilatçı devletimiz’ ordunun gerekliliğini sorguluyor. Eğiyor, büküyor, kırpıyor...
Kafkaslar’da savaş; ‘siviller ölüyor, insani yardım, arabulucu Erdoğan’ derken... Türklerin Ermeni katili olduğunu tescil ettirmeye çalışan, Anadolu topraklarına göz, Azerbaycan topraklarına asker diken Ermenistan ile ‘al takke ver külah’ halindeyiz.
Filmin esas kızı Amberin Zaman’ın Ermenistan’a sahip çıkarak Cumhurbaşkanı Gül’e yazdığı açık mektubu yayımlamıştık. Ne diyordu: “Sınır kapısını açtırın, iyi yüreğinize güveniyorum...”
Ne demiştik: “Ermenistan’ı sahipleniyorsan, önce onlar adına Türkiye’den özür dile!...”
Demek sahne sırası esas
oğlanda. Radikal’den Murat Yetkin savaşın ilk günlerinde Gül’ün ‘Ermeni hükümetinin “diyalog kapısını açtığı” maç davetine icabet edip etmeyeceğini’ sordu. Sonra da ‘yıllık izne çıkıyorum’ dedi, gitti. 
Döner dönmez kaleme aldıkları iznini iyi değerlendirdiğini gösterdi.  Yetkin önce, Türk Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Ünal Çeviköz ile Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Vladimir Titov arasındaki görüşmeyi haber verdi ve ‘Rusya’nın Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesini, istikrarın ayrılmaz parçası gördüğünü’ vurguladı. Takiben de Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sargisyan ile görüştü ve ‘soykırıma inanan, Karabağ’dan çıkmayacak, toprak ve tazminat talebinden vazgeçmeyecek Ermenistan’ ile ‘anlaşmaya çok yakın’ olduğumuzu yazdı(!)
İnsan sormadan edemiyor ‘Yetkin’ bir gazeteci olarak bu süreçteki misyonun ne?

 

+++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Vatan sevgisi, lümpen insanlara terk edilemeyecek kadar ciddi bir iştir...
* Aytaç Yalman  ( Meral Tamer söyleşisi / Milliyet)


+++++++

En uzun ‘bir yıl’
Mehmet Yılmaz, Gül hakkındaki izlenimlerini yazdı:
1) “Herkesin Cumhurbaşkanı olacağım” sözü tutulamadı. Cumhurbaşkanı, takındığı siyasi tutum ve davranışlarıyla AKP’nin Cumhurbaşkanı oldu. Çankaya, önüne gelen her şeyi onaylayan bir makama dönüştü.
2) Anketler de gösteriyor ki Cumhurbaşkanlığı makamına karşı Türk toplumunda var olan saygı ve güven duygusunda da ciddi bir sarsıntı var. Bunun nedeni 1. maddede gizli.
3) AKP medyasının olanca itelemesine rağmen “Çankaya’da işinin ehli bir first lady”  iklimi yaratılamadı. Tam tersine  “kendisinden önceki cumhurbaşkanlarına göre daha müsrif”  bir portre çizildi.
4) Hayrünnisa Hanım’a, Suudi Kralı tarafından, Arap geleneklerine uygun olarak verilen
armağanlarla ilgili olarak izlenen tutum, Cumhurbaşkanlığı makamına yakışmadı.
5) Cumhurbaşkanı olunduğunun unutulduğu anlar da oldu. Başbakan ile gizli buluşmalar için makamdan ayrılmak, Suudi Kralı’nın otel odasında misafir edilmek yakışmadı.
6) “Çankaya sofraları” vesilesiyle toplumun aydın kesimlerine bir köprü kurmak fikri tutmadı. Kahvaltılar, pastırmalı yumurta ikramı nedeniyle kolesterol yükseltmekten başka bir işe yaramadı.
7) Süleyman Demirelvari bir  “dış politikayı kendine iş edinen Cumhurbaşkanı tablosu”  çizilmeye çalışıldı ama Başbakan’ın gezmeyi sevdiği dikkate alınmadığı için bu çaba tutmadı.
* Mehmet Y. Yılmaz/Hürriyet

 

+++++++

Saraylar Sultanım; bir maruzatımız var
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Köksal Toptan:
1) Başkanlığınıza bağlı Milli Saraylar Daire Başkanlığı’nın bünyesindeki sarayların ve kasırların davet, tören, düğün, nişan gibi etkinlikler nedeniyle kiralanmasına TBMM Başkanı olarak onay veriyor musunuz?
2) Bu sarayları ya da kasırları ücretsiz olarak kullanmak isteyen ve doğrudan size başvuran yakınlarınız oluyor mu? Oluyorsa, onlara ne diyorsunuz?
3) Örneğin bu yılın ilk yedi ayında Ihlamur Kasrı’nda yapılan düğünlerden sadece altısının parasının ödendiği, diğer 30’a yakın düğün için hiçbir ücret alınmadığı iddiaları doğru olabilir mi?
4) Milli Saraylar’a bağlı tüm saraylarda ve kasırlarda bu yıl yapılan organizasyonların kaçı için ne kadar kiralama ücreti alındı?
5) Bu mekânlar kaç düğün, nişan, davet ya da toplantı için kimlere, neden ücretsiz verildi?


+++++++


MİNİ YORUM
Çocuğu okuldan korumak

Eskiden “okullar açılıyor” müjdeydi. Şimdi neredeyse “ağzından yel alsın” diyeceğiz. Büyükşehirli için trafik, gariban için  masraf, “çocuğum vatana millete hayırlı yetişsin” diyen için müfredat sorunu kapıda...
Mevlüt Kayacı adlı okurumuz, “14 milyon ilkokul öğrencisi için gündeme getirin” diyor. Bedava kitapların içini metafizik ve hayal dünyası ile doldurduklarını söylüyor. Sadece hayalperest olmayı mı, karabasanla yaşamayı da öğretmiyorlar mı çocuklarımıza. Arslan Bulut birkaç gün önce yeni eğitim felsefemizi tek cümle özetledi işte: Ali bak! Türkler Ermenileri kesti!
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları