Boğazlar, Montrö ve Enver Paşa...

Amerikan savaş gemileri Gürcistan’a “insani yardım” bahanesiyle, Montrö Antlaşması hükümlerine rağmen  Boğazlar’dan geçirildi. Tarihçiler ve diplomatlar tonaj rakamlarının ve kelimelerin nasıl tevil edildiğini ve hülle yapıldığını herhalde çok tartışacaklar. 
Yeniçağ gazetemiz bunun üzerine Montrö’nün delinmesini kabul eden sözde aydınların Birinci Dünya Savaşı’nın başında Alman Goeben (sonra Yavuz) ve Breslau (sonra Hamidiye) kruvazörlerinin Boğazlar’dan geçip Rus limanlarını bombardıman etmesine müsaade eden İttihat ve Terakki, Sait Halim Paşa Hükümeti üyesi ve Başkomutan rahmetli Enver Paşa’yı kınayanlara sordu:  “Şimdi ne diyeceksiniz?”
Benzer ama farklı
İki olay arasında benzerlik var... Üstelik “görünüşe göre” maksat insani, ama gerçek başka!..
Enver ve Talat paşalar, İttihat ve Terakki kabinesi belki emrivaki yapmışlardı, ama başka çareleri yoktu. Birinci Dünya Savaşı daha başlamadan önce Cavit Bey ve Cemal Paşa İngiltere ve Fransa’ya giderek Müttefiklere yanaşmak istemişlerdi. Ama İngiltere ve Fransa bu teşebbüsleri geri çevirdiler... Çünkü sonra açıklanan gizli anlaşmalara göre Boğazlar’ı ve İstanbul’u hem Rusya’ya hem de Yunanlılara vaat etmişlerdi... Üstelik Osmanlı Devleti’nin İngiliz tezgâhlarında milletin bağışlarıyla inşa edilen iki büyük gemisine de el koymuşlardı. Hükümet bu durumda ortada kalmamak, daha doğrusu Müteffikler kazandığı takdirde Boğazlar’ı ve İstanbul’u vermemek için bir risk almaya, Almanya yanında savaşa girip Rus tehlikesini bertaraf etmeye mecburdu.
Yiğit adamdı...
Rahmetli Enver Paşa tarihimizin en çok yanlış anlaşılan ve anlatılan bir şahsiyetidir ve birçok hizmetleri, orduda yaptığı yenilikler unutulmuş, Sarıkamış faciası yüzünden haksız yere suçlanmıştır!
Mustafa Kemal-Enver Paşa ilişkileriyse maalesef yanlış tanınmasının sebeplerinden, tarihimizin acı öykülerinden biri... Mustafa Kemal’le Enver Paşa arasında hep bir rekabet ve münaferet olmuştu. Mustafa Kemal, Enver Paşa’yı fazla delişmen bulurdu. Kurtuluş Mücadelesi’nde Enver’in önce Bolşeviklerle işbirliği yaparak hilafeti geri getirmek istemesinden çekiniyor, onu Anadolu’ya karıştırmak istemiyordu. Enver Paşa önce Bolşeviklerin ihanetine uğradı ve sonunda Tacikistan bozkırlarında Basmacı Türk aşiretinin başında, elinde kılıcı Kızılordu makineli tüfek yuvasına hücum ederken yiğitçe şehit düştü! Babam Kılıç Ali anlatırdı: Mustafa Kemal bunu duyunca gözlerinden bir-iki damla yaş gelmiş ve “Yiğit adamdı” demiş! Kısacası, Atatürk’le Enver Paşa arasındaki rekabet, vatanı kurtarmak hususunda görüş farkı ve yöntem rekabetiydi!
Enver Paşa,
babam ve ben
Enver Paşa’nın aile hayatımızda bir rolü var... Babam Kılıç Ali -o zamanki adıyla Yüzbaşı Asaf- 1918’de Azerbaycan’a giden İslam Ordusu’nun komutanı Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın yaveri olarak gitmiş. Enver Paşa’ya saygısı ve sevgisi var. Bize Çanakkale’de yaralandıktan sonra Haydarpaşa’da sedyede yatarkan Enver Paşa’nın göğsüne Harp Madalyası takmasını anlatırdı... 1919’da Paşa onu Orta Asya’ya çağırmış, fakat babam ve arkadaşları Sivas’a gidip Mustafa Kemal’e iltihak etmişler! Babam ona saygısından ve sevgisinden bir şey kaybetmemişti! Osmanlı Hanedanı’ndan oldukları için Türkiye’ye dönemeyen kızlarının ve oğlunun, Türkiye’ye gelebilmeleri için tavassutta bulunmuştu!
Ben küçük yaşlarımdan beri “Turancıyım” ve Enver Paşa da idollerimdem biri oldu! Babam da bunu bilirdi!
Enver Paşa’yı daha iyi tanımak için tarihçi Nevzat Köseoğlu’nun “Şehit Enver Paşa”  kitabını okumanızı tavsiye ederim. (Şehit Enver Paşa, Ötüken Yayınları)
Bir tarih notu: 1950’lerden beri “Turan ideali” yoldaşım, Allah uzun ömürler versin, Ruzi Nazar söyledi; 1921’de, Özbekistan Fergana’da, çocuklar ve gençler;  “Bir-iki sol-sağ, Lenin denen ölse, Mustafa Kemal gelip bizi kurtarsa”  diye yürürlermiş!

***

FIKRA
Arabın aklı
Merhum Sultan Reşat, damadı şehriyarı Osmanlı Orduları Başkomutanı Enver Paşa’dan her haber geldiğinde “Delidir Enver, yapar” dermiş...

Osmanlı’nın son döneminde Rus donanması Karadeniz Boğazı’na dayanmış... Akdeniz’e çıkmak istiyor. Osmanlı Devleti Ruslarla Batılı devletler arasında sıkışmış durumda... Sadrazam “Açalım mı, açmayalım mı” diye sormak için padişahı uyandırmak ister... Kapıdaki Haremağası  “Efendimizi uyandıramam” diye diretir ve “Ne soracaksınız” diye titizlenir... Sadrazam lahavle çekip anlatmaya çalışır ve yetmeyince haritada Boğazlar’ı gösterir. Ağa  “Bunun için efendimiz uyandırılır mı?”  der ve parmağını Boğaz’ın ağzına basar “Kapattım işte” der... Sadrazam, “Yarab şu Arap’ın aklını bir gecelik bana ver de rahat uyuyayım”  diye gene lahavle çeker!

***

KARAGÖZ KOLEKSİYONUNDAN
Ramazan baba gene heybesi boş geldi

İşte eski ramazanlardan bir anı... Dergi gelmekte olan ramazan ayını kapak konusu yapmış, Karagöz  davulunu çalmaktan Ramazan’a diyorki:
- Ey Ramazan baba    hoşgeldin, ammaa gene bu sene heyben boş geldin. Şöyle biraz yüklü gel de,  milletin yüzü gülsün yahu!..

***

Türk Kahvesi acıdı
ART (Avrasya) Televizyonu’nda nefis bir kara mizah programı vardı: Türk Kahvesi. Eşim ve ben cumartesi ve pazarı beklerdik bu programı izlemek için. “Kara mizah” dedim, ama Bahadır Tokmak ve Turgay Yıldız’ın yaptıkları bu program adeta Karagöz-Hacivat-Orta Oyunu gibi Türk temaşa geleneğinin günümüze uygulanan nefis bir siyasi-sosyal hiciv programıydı... Günümüzün olayların-
dan bunalınca Turgay ve Bahadır bizi deşarj ediyorlardı bu “orta şekerli” Türk Kahvesi’yle... Ama maalesef kaldırılmş... Sebebini bilemiyorum. Hiçbir şeyden korkmaz sevgili Mustafa Özbek herhalde çekinmemiştir... Başarılı ve reytingi yüksek ve milletin hislerine tercüman olan bir program neden kaldırılır? Seyirciler bir açıklamayı hak ediyorlar... Yoksa bir “kale daha mı düştü?” diyeceğiz!

Yazarın Diğer Yazıları