Çanlar kimin için çalıyor?

Türk ve yazar olarak öteden beri iki ölçütüm vardır. Birinci ve en temel kıstas; “Mustafa Kemal hayatta olsaydı, bu olay hakkında ne der, ne yapardı?” Bu sorunun cevabını, hafızamdan hiç çıkmayan sözlerini ve icraatını hatırlayarak veririm... Siz de onun sözlerini hatırlayın, büyük Nutuk’unun başlangıcını ve sonundaki “vasiyetini” tekrar okuyun! Nutuk’un başlangıcındaki, “ahval ve şerait” bugün eşhas değişikliğiyle, aynı! Emanetine sahip çıkacak “varisleri” bekliyor! Bazıları hakkında söyleyeceklerini de, kendi sesinden duyar gibiyim: “Haydi oradan maskaralar!” 
İkinci ölçüt; “Gelecekteki insanlar bugün yaşananlar ve kişiler hakkında  nasıl hükümler verecekler?”
Kanımca bu döneme “TC’nin fetret-duraklama ve çöküş” devri diyecekler ve objektif olanlar da, bugünkü Cumhuriyeti yıkmaya, yerine, İslam Cumhuriyeti mi, Padişahlık mı, yoksa Liboş Cumhuriyeti mi, ne idüğü belirsiz bir “ucube” kurmak isteyenleri, adları ve sanlarıyla yazacaklar. Eğer, ilerdeki o günlerde, bugünkü gidişat-fetret ve duraklamadan sonra “inkıraz” vuku bulmuşsa, Türklere-Türklüğe düşman olanlar, “Oh olsun, Türk belasından kurtulduk” diyecekler. Objektif tarihçiler de, “Yazık oldu Mustafa Kemal Atatürk’ün eserine” diye yazarlar ve bu çöküşün sebeplerini, olayları, sorumlularını, hain ve gafilleri tarafsız olarak değerlendirirler.
Ve çoğu da muhakkak, “O dönemde Türkiye’nin çivileri sökülmüş, kimyası bozulmuştu, Cumhuriyetin en sağlam kalesi Türk Ordusu yıkılmıştı” diyecekledir.
O “tarihi” bugün yaşamaktayız... “Ahval ve şerait” aynı! Gafiller, hainler mâlum. Kendi çıkarlarını, yabancıların amaçlarıyla “tevhit ” edenler de ortada...
Eğer tarihten ders alınmış olsa,1919 ve hemen sonrasında olanlar  tekerrür eder miydi? Ama tekrar yaşanıyor işte! Ama tekerrür edebilecek şeyler de var. Yakın tarihimizde, askeri zaferlerden devrimlere kadar! Ne var ki, bir  “Atatürk”  yok artık.
Eski bir tartışmadır; büyük adamları güç şartlar mı yaratmıştır?  Eğer öyleyse bugünkü şartlar öyle bir adamı, tarihin seyrini değiştirecek kişiyi gerektiriyor.
Başka bir soru; Mustafa Kemal kurduğu Cumhuriyetin başına ilerde bir gün, ona ve düşüncelerine karşı olanların geleceğini tahmin etmiş miydi? Engin vizyonuyla, bugün yaşanmakta olanları 1927’de aynen görmüş ve, “Bu ahval ve şerait dâhilinde dahi Cumhuriyetin korunmasını Türk Gençliğine ve Ordusuna emanet-vasiyet” etmişti.
Bugünkü bazı siyaset adamları -devlet adamlığı potansiyeli olan- vatansever ve milliyetçiler, tarihin ters seyrini değiştirip, yeniden doğru istikamete çevirmek için didiniyorlar ama sonunda başarılı olacaklar mı? Düşmanlar çok ve kuvvetli. Başarırlarsa, ilerdeki tarihçiler, Turgut Özakmanlar, bunu da Türklüğün ateş çemberinden geçtikten sonra, o  ateşin küllerinden “diriliş” olarak yazacaklar.
Fakat bugün sorun-soru şu; başımızda olanlar Türklüğün, Türkiye’nin başında
nasıl ve ne yandığının, yakıldığının farkındalar mı?  
Şu sırada ateş düştüğü yeri, Türk Ordusunu yakıyor. Son tutuklamalarla bu ateşin çakmağı çakıldı. Bu konuda duygusallığı, insani taraflarını bir tarafa bırakıyorum; tutuklananlar, içerde yatanlar, yargılananlar TSK’nın en güzide mensupları. Çoğu Güneydoğuda, PKK’ya karşı kahramanca savaşmışlar... Mesela, içeri alınanlardan biri, 1-2 ay önce, sipere çömelen Başbakan Erdoğan’a PKK mevzilerini gösteriyordu. Her nedense bugün özellikle hedef gösterilen Deniz Kuvvetleri, Türkiye’nin savunmasında, münakale hatlarını koruyacak kuvvet... Hava Kuvvetleri de öyle. Bu kuvvetleri yıpratmakla, yıpratanları desteklemek ve olanlara duyarsız kalmakla, Türkiye’nin gücüne nasıl darbe vurulduğunun farkındalar mı? Ama düşmanlar çok farkındalar ve sevinçle
seyrediyorlar!
Düşünün, Hizbullahçılar dışarıda, askerler içerde... PKK kentlerde her akşam araç kundaklıyor... Kimilerimiz ölüyor. Erdoğan ise bunlara öfkeleneceği, APO’ya kızacağı yerde, muhalefete öfke saçan nutuklar söylüyor ve de TSK’ya vurulmakta olan son darbeler karşısında da, en azından duyarsız! Ülke barut fıçısı gibi... Ne kadar sağlam kurulmuş ki henüz patlamadı ana yakındır. Çünkü iç savaş çıkarsa yabancılar müdahale edecekler ve gene “tarih”; buyurun Sevr’e!
Tarihimizin şimdiki seyrini,“makûs talihimizi”  değiştirecek miyiz? Ben 88 yaşıma girdim, bana güvenip sefer açmayın! Atatürk’ün emaneti gençlerin elinde! Çanlar onlar için çalıyor.Her musibetten bir nimet çıkar... Şafak gecenin en karalığından sonra söker. Umutluyum gene de, galiba millet artık gaflet uykusundan uyanıyor...

Yazarın Diğer Yazıları