Bugün, dün, yarın

Dünya tarihinde, ülkelerinde eşi benzeri görülmemiş günler yaşıyoruz. Askerlerimiz, bilim adamlarımız, gazeteciler, dedikodu-tezvirat, gizli tanık ve telefon dinlemelerinden “sızıntılı” iddialarla, daha ne kadar süreceği belirsiz davalarda yargılanıyorlar. Bu davaların, tarihimizde bir benzeri, belki 1960 ertesindeki Yassıada Mahkemeleri idi. Dünya tarihinde de “Engizisyon” ve Rusya’daki “Stalin Mahkemeleri” !..
Ancak, tarihtekiler ve “Yassıada Mahkemeleri” ile bugünkü mahkemeler arasında fark var: Bugün Türk Ordusu’nun 364 muvazzaf komutanlarından 29’u tutuklu ve yargılanmakta! Ve o zamanlarda telefon-ortam dinlemeleri yoktu. Bugün, Türkiye’den başka hiçbir ülkede görülmemiş sayıda, binlerce kişi yasal ve daha fazlası, yasal olmayan “teknik takipte”!


Mangaldaki küller
Bu yazıyı yazarken, kulaklarım Başbakan Erdoğan’ın konuşmasında. Her zamanki malum öfkesiyle mangalda kül bırakmıyor, bugünkü olayları, yakın tarihteki olaylarla biri birine karıştırıyor, “benzemeyenleri” benzetiyor.
Görülmekte olan davalar ve Soner Yalçın’ın “Odasının” basılması, tutuklanması hususunda da “Yargının tasarrufudur” diyor... Ben de sorarım, bu “tasarruflarla” biriktirilenlerle, neler ve kimler harcanacak?
Politikacı Erdoğan bu söylediklerini söyler de, ülkenin tarafsız olması gereken Başbakanı, bir “Devlet adamı” , hem savcı, hem yargıç gibi, masumiyet karinesine rağmen, böyle konuşur mu? Ama Erdoğan, yargıya müdahale ediyor; “ihsâs-ı rey” den öte hükmü vermiş: Sanıklar... Suçlu!.. Ve bu “tasarruflarıyla” asil Türk Ordusu’nu harcıyor!


Silivri’den mektup
Aslında, bugünkü yazımda, şu sırada Ergenekon kapsamında yaşananları aylarca, yıllarca mahkum edilmeden, içeride mahkum yatan askerlerden birinin kaleminden dile getirecektim... Öyle de yapıyorum:
Bu, mağdur ve aksi ispat edilene kadar, masum emekli general, bana, özetle şöyle yazmış:
 “Türkiye Cumhuriyetini korumaya kollamaya ant içmiş bir subay olarak ’kulağım sende, gözüm düşmanda komutanım’şeklinde tekmili dinlediğinizde duygulanır, büyülenir, gururlanır ve hüzünlenirsiniz. Böyle görevlerin içinden buraya geldim. Burasını 20. atama yerim olarak kabul ediyorum. Burada da Atatürk’ün Cumhuriyeti’nin, vatanın bölünmez bütünlüğünün devamı için, asil Türk milletinin emrinde görev yapıyor gibiyim... Ancak bu çok güç şartlarda ” pes etti “dedirtmemek için, her şeye tahammül ediyorum ve inatla direniyorum, direneceğim” diyor bu Türk Paşası. Paşa, mektubuna, 1937’de Rusya’da, Stalin Mahkemesi tarafından yargılanan Azerbaycan’ın millî şairi Ahmet Cevat’ın şu mısralarıyla son vermiş:  “Desem meni öldüreler. Demesem men ölürem.” Yani “Desem de öleceğim; demesem de öleceğim.”
Bu “Mahkûm olmadan mahkûm edilen” Türk generali, lütfetmiş bana 20 Aralık 2009 günü Yeniçağ’da1936-1938 yıllarında Rusya’da Stalin döneminde yapılan yargılamalar hakkındaki yazımdan söz ediyor: Yazmıştım: “Hukuk’un siyasete alet edildiği davalar, duruşmalar bana Kafka’nın ‘Yargılama’ romanını hatırlatıyor... Bu tür davalarda komutanların düzmece bir mahkemede seçme yargıçlar tarafından yargılanmalarını uydurma delillerle ve devşirme tanıkların, iftiracıların ifadelerine istinaden ölüme mahkûm edilmelerini hatırlatıyor...”
Paşa mektubunda, kendisi gibi “içeride” bulunan emekli orgeneral Şener Eruygur’a tarizde bulunuyor: ’Orgeneral rütbesine gelmiş, kuvvet komutanlığı yapmış idin. Emekli oldun ise, yağlı bir şirketin yönetim kuruluna girseydin. Gül gibi geçinecek bir de gelirin olurdu. Ben Galatasaraylıyım, Galatasaray’ın maçlarına da giderdik. Hatta askeri kampların iskelelerinden balık bile tutardık. Sizin neyinize idi Atatürkçü Düşünce Derneği’niyönetmek?!! Size mi kalmıştı bölücülüğe karşı çıkmak?!! Size mi kalmıştı vatan satılıyor diye konferanslar vermek?!! Size mi kalmıştı PKK ile mücadele etmek?!! Siz burada düşüp yaralı olarak hastaneye kaldırıldıktan sonra, satışların yayın organı olan bir gazete ne manşeti attı:’Kafalarını duvarlara vuruyorlar...’İşte bunu hazmedemiyorum yaralı asil komutanım.
Bana bu mektubu yazan, beni ağlatan bu Paşa kim? Veli Küçük... Her “faili meçhul” taşının altında aranan ve peşinen mahkûm edilen general. Çok eski dostum. Telefonlarımızı dinleyenler bilir, onunla hep dertleşirdik. Veli Küçük’ün, Giresun’da “Topal Osman” anıtını dikmesine destek vermiştim. Yüreğine sağlık Paşam!


Yarının sesi
Evet, bunlar dün, bugün bir de “Yarın” ıdinleyelim. Bana Almanya’dan yazan, “babacığım” diyen, hiç görmediğim, fakat çok sevdiğim genç kızın şu sözlerine kulak verelim: “Atamız, 1919’da İstanbul’dan Samsun’a, oradan Ankara’ya yürümüş ve 1922’de ‘Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir ileri!’ emrini vermişti. Şimdi görevi Atamızın noktaladığı yerden devralmamız gerekiyor. O’nun Samsun’dan gelmesini beklemeyelim, biz O’na, Samsun’a doğru yürüyelim”. Ben güzel kızımın sözlerine ekleyeyim; işte o zaman “güneş ufuktan gene doğar”...

Yazarın Diğer Yazıları