'İstihbarat zafiyeti'nde ABD parmağı var mı?

Yeni yıla oldukça tatsız girdik. Uludere’de terörist güzergâhındaki 35 kişinin hayatını kaybettiği operasyon milletimizi derinden üzdü. Ama aynı Van depreminde büyük Türk milletinin gösterdiği sağduyuda olduğu gibi bu olayda da  “birlik ve kardeşlik”  ön plana çıktı. Türk milleti bütün kışkırtmalara rağmen metanetle olayı izleyip acıyı paylaşmasını bildi.
Olayı fırsat bilen özellikle yabancı basın ve yerli işbirlikçileri de dört koldan dezenformasyon yapıp, bilgi kirliliği, TSK’yı yıpratma ve “Arap Baharı” ndan sonra “Türk Kışı” yaratmanın faaliyeti içine girdi. İçeride de bazı topluluklar her fırsatta yaptıkları gibi Hükümet içinden bir ismin peşine düşüp kelle kopartma gayreti içinde.
Neler olup bittiğini anlayabilmek için kafamızdaki soru işaretleri ile birlikte başkentin “derin” koridorlarından aldığımız bilgileri sizlerle paylaşalım.

Sorular
Olayın başından beri bir istihbarat karmaşası ve kavgası hatta -bana göre- kasıtlı bir  “istihbarat yanıltması” var. Bunun en bariz göstergesi ise, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “elimizde 4 saatlik görüntü var. İnceliyoruz” dediği İnsansız Hava Aracı (İHA) görüntüleri. Burada benim yanıt bulamadığım ve en baştan beri cevap aradığım soru:
Hangi İHA?
Amerikalıların elinde olan (İncirlik) ve bizimle birlikte bilgi paylaştığı Predatorlar mı?
Yoksa..
Genelkurmay’ın elindeki İsrail yapımı Heronlar mı?
Ankara’daki tek bir yetkili bile bu sorulara net şekilde “bu” diyemedi. Hep bir ağız edilmişçesine, “istihbarat sırrıdır. Söylenemez” dendi.
Gazeteciler, bu tip hassas konularda aradığı soruya cevap alabilmek veya en azından kıyısına yaklaşabilmek için yetkilinin eskisine gider. Ben de öyle yaptım. Fakat, tuhaf olan işin eski yetkilisi de isim verilmemek kaydıyla konuştu. Ne yapalım, “buna da şükür” dedik.
Eski üst düzey güvenlik yetkilisi de üzücü olayda hangi İHA’nın kullandığını açıklanmasının çok önemli olduğuna dikkat çekti. Şöyle bir değerlendirme yaptı:
“Genelkurmay sınır ötesi harekât yaptığını açıkladığına göre; elimizdeki Heronların sınır ötesi uçup orada görüntü alması yasal olarak mümkün değil. Irak hava sahası hâlâ Amerikalıların kontrolünde. Sınır ötesinden görüntüler geldi ise bu mutlaka İncirlik üssünde bulunan Predatorlardan gelmiştir. Buradaki işleyiş ise şöyle, Predatorlardan alınan görüntüler önce İncirlik’teki ABD’li komutan tarafından incelenir. Buradaki heyette bizim bir subayımız vardı. Daha sonra o görüntüler Ankara’ya ODC dediğimiz yerdeki merkeze aktarılır. Sonra da Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilir. Predatorlardan gelen görüntüler ve istihbarat Amerikalılarla ortak değerlendirilir. Onun için burada hangi tip İHA’nın kullanıldığı çok önem taşıyor.”
Genelkurmay’ın, “Bu kapsamda, 28 Aralık 2011 günü saat 18.39’da, Irak sınırları içinde hududumuza doğru bir grubun hareket halinde olduğu İnsansız Hava Aracı görüntüleri ile tespit edilmiştir. Grubun tespit edildiği bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olması ve geceleyin hududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınması gerektiği değerlendirilmiş ve saat 21.37-22.24 arasında hedef ateş altına alınmıştır” şeklindeki açıklaması hatırlandığında ise aradaki saat farkı birçok şüpheli soruyu açıkta bırakıyor.
Aynı eski üst düzey güvenlik yetkilisi çok önemli bir hususun daha altını çizdi:
“Sınır ötesine tek bir mermi dahi atılsa Genelkurmay Başkanı tek yetkili değildir. Genelkurmay Başkanı, Başbakan veya görevlendirdiği bir isimle görüşmeden, onay almadan sınır ötesine tek bir mermi bile atamaz.”
Soru net. Tekrar etmenin manası yok.
Genelkurmay Başkanlığı yayınladığı başsağlığı mesajında özür dileyerek kendi payına düşen hatayı kabul etti. AKP iktidarı TSK’nın gösterebildiği şeffaflığı hâlâ gösteremedi. Acaba, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da vurgu yaptığı gibi bu “kaza”da da faturayı makiniste mi kesecekler?
Başkentteki derin şüphelerin ardı arkası kesilmiyor.
ABD Başkan Yardımcısı Biden ve Savunma Bakanı Panetta’nın peş peşe yaptığı Ankara ziyaretleri sonrasında derin kulislere öyle bir bilgi düştü ki hâlâ peşindeyim. Bu üzücü olay yaşanmasaydı, çok güvendiğim kaynaktan aldığım, fakat teyit karşılıklarına ihtiyaç duyduğum için, bilgiyi sizlerle paylaşmayacaktım. İddia;
“TSK’nın yurt içinde terör örgütü PKK’ya karşı yürüttüğü operasyonlar sırasında özel kuvvetler teröristlerle birlikte iki Amerikalı subayı (Albay) yakaladı. Biden ve Panetta ABD’li subayları, kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerde Türkiye’den istedi, fakat Genelkurmay Başkanı vermedi.”
Çok üstü kapalı geçtim. Farkındayım...
Dedim ya! Bu bilgi hâlâ iddia boyutunda. Ama şeffaf bir şekilde doğru cevap bulması çok önemli.
Şimdi soruyorum:
TSK’nın yurt içi operasyonları sırasında PKK’lılar ile birlikte iki Amerikan subayı yakalandı mı, yakalanmadı mı?

Şahin boyutu
Bütün bu olup bitenlerden yararlanmak isteyen bir de Akbaba sürüsü var. Dikkat ederseniz, terör örgütü darbe üstüne darbe yedikçe -herhangi bir sebeple- İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin hedefe oturtulup bir güzel pataklanıyor. Bu satırların yazarının hiçbir AKP’liye nefret veya muhabbetle yaklaşmadığını bilirsiniz. İşimiz gazetecilik ve doğruları konuşup yazmak.
Manipülasyona dikkat edin. İstihbarat zafiyetinde MİT suçlanıyormuş gibi yapılıyor. Yapılan onca ağır suçlamaya rağmen MİT yaptığı suyuna tirit açıklamayla işi geçiştirdi. Burada esas amaç bazı toplulukların istediği, fakat bugüne kadar Hakan Fidan’ın tam manasıyla yapamadığı kadro operasyonunun önünü açmak. İçişleri Bakanı Şahin’in hedefe oturtulmasına gelince. Bakanın Ocak ayında kadro operasyonu için düğmeye basacağı Ankara’da her yerde konuşuluyor. İdris Naim Şahin’in kellesi kopartılabilirse bir taşla iki kuş vurulacak. Hem kadrolar muhafaza edilecek, hem de Tayyip Erdoğan’a sağ yanından sıkı bir darbe indirilecek.
“Muhalefet bu, konuşuyor” diye algılamayın.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun: “Türkiye’de yabancı istihbaratçılar cirit atıyor.”
Devlet Bahçeli’nin: “Şimdi bunun arkasında ne vardır, bu ani gelişme nereden çıkmıştır?” sözlerini bir kenara önemle not edin.
Konuştuğum eski güvenlik uzmanı beni, “olayda ölenlerin çoğunun korucu çocuğu olduğuna” dikkat çekerek uyardı.
Gönüllü koruculuk yaparken bacağını kaybeden Gazi Abdülaziz Encu, operasyonda 17 yaşındaki oğlu Salih’i kaybetti. Gazi Abdülaziz Encu’nun “Hükümet, meydanı boş bıraktı. Çocuğumun tabutunun üstüne bayrak astılar. Bu görüntüyü görünce ciğerim yandı. Bizi sahipsiz bıraktılar” şeklindeki isyan cümlelerini okuyunca bu uyarıya hak verdim.
Bu üzücü olayda okyanus ötesi bir parmak var mı yok mu? Memleketini seven çıksın açıkça konuşsun!..
Eminim.
Türk Milletinin sağduyusu ve zekası ile alay edenler. Bir kez daha tarihi bir şamar yiyecekler. Bu sefer Çanakkale’ye bile gelemeden geberip gidecekler!..

Yazarın Diğer Yazıları