Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Adalet kavramının meşrebi olabilir mi?

Hemen herkesin ‘adalet’ peşinde olduğu,  “adalet” denilen kavramın ise yalnızca ‘ismen’ iktidarda bulunduğu bir ülkede yaşanan garabetler artık kimseyi şaşırtmıyor. İş dönüyor dolaşıyor, ‘herkesin adaleti kendine’ komedisinde düğümlenip kalıyor.

Daha düne kadar yargının ‘vesayet altında’ olduğu konusunda fikir birliği içinde olanlar, bugün yargının nasıl ‘yandaş’ hale geldiğini dillendirmeye başladılar.

Kimi Ali’ye külahının ters giydirildiğini, kimi Veli’nin mağdur edildiğini söylemekle meşgul. Kimileri ise tam tersine, yargının asıl şimdi ‘rayına oturduğundan’ dem vuruyorlar.

Bir bakıyorsunuz, kendini ‘İslamcı’ diye nitelendiren münafıklar  “Gayrimüslimlere adalet”  diye imza topluyor; iki de bir ‘etnik kimliklerine’ vurgu yapan dönmeler ‘travesti hakları’ için ayağa kalkıyor; ‘transseksüeller’ ise ayrı bir telden çalıyor.

Çatlak seslere kulak verdiğimizde anlıyoruz ki, hazretlerin akıl hocaları tarafından dillendirilen ‘çok hukukluluk’ teranesinin altyapısı adım adım oluşturuluyor.

Aksi takdirde ‘herkesi memnun edebilecek’ bir orta yol nasıl bulunabilir ki?

Herkes kendi ‘mezhebine’, ‘meşrebine’, ‘etnik yapısına’ göre bir ‘adalet’ peşinde.

***

Yargının ‘siyasi araç’ haline geldiği bir yerde adaletten bahsetmek mümkün müdür?

Daha yola çıkarken ‘36 küsur etnik kökenden’, ‘bilmem kaç inanç grubundan’ etekleri zil çala çala söz edenlerin, gelip dayanacağı nokta bu olsa gerek.

‘El kesesinden’ hovardalığa soyunanlar, yiyip içtiklerinin faturası ile karşılaşmaya başlayınca çaktırmadan  “Yahu biz ne yaptık”  babından fasıllar okumaya başladılar.

Hiç gam değil, onlar ‘uyandıklarını’zannetseler de ‘cin’ artık şişeden çıkmıştır.

Düne ait ne varsa ‘topun ağzına’ yerleştirenler, dünyanın ‘kendi eksenleri’ etrafında döndüğünü sananlar, bugün ‘çatallı bir yol’ ağzındadır. Ya tükürdüklerini yalayıp, “Yine hata  yapmışız”  diyecekler, ya da ‘kapalı kapılar’ ardında verdikleri vaatleri yerine getirme adına ülkenin altını üstüne getirecekler.

‘Kahvehanede ahkam kesmek’ ile ‘devleti idare etmenin’ aynı şeyler olmadığını onca yıldır anlamadılarsa, bu saatten sonra anlamaları da beklenemez. 

Şu ‘menfaat çarkının’ dişlilerinden biri kırılsın, ‘arpalar’ bir kesilsin, bazılarının altında iğreti gibi duran ‘koltuklar’ çekilsin siz seyreyleyin o zaman gümbürtüyü.

***

‘Cicim ayları’ beklendiğinden çok daha uzun sürdü, adeta ‘cicim yıllarına’ dönüştü.

Lakin her filmin bir sonu vardır ve baş gösteren ‘sancının’ kaynağı da zaten budur.

Birileri iktidar koltuğuna gömülüp  “Artık devlet benim”  lafları edilmeye başlayınca birileri de ister istemez dönüp soruyor:

- “Dün ağlanıp sızlanıyordun. İşte bugün bütün imkanlar, bütün güç elinde. Kabak tadı vermedi mi hâlâ geçmişten prim toplamak? Kazıyarak kazanma dönemi daha ne zamana kadar sürecek?”

Kinin, nefretin, hıncın sıklaştırdığı saflarda yavaş yavaş bir ‘seyrekleşme’ kendini gösterirken, ‘fotoğraf’ da iyice netleşiyor.

Buldukları ilk fırsatta ellerinde baltalar ile güzel yurdumun balta girmemiş ormanlarına dalanlar, gün geliyor ‘verdikleri hasarlardan’ değil, ‘yan yana durdukları’ yol arkadaşlarından tedirgin olmaya başlıyorlar.

Muhtemelen içlerinden geçen şöyle:

 “Bunlarla yürünecek yol bu kadar.” 

Anlaşılan o ki öyle ‘romantik ayaklar’ ile şarkılar mırıldanma, konfetiler fırlatma, havai fişekler patlatma faslı son buluyor; ‘lale devri’ nihayete eriyor.

***

 Gün gelecek, ‘milli değerlere’ vurarak taban oluşturanların, şahsi ihtiraslarını ‘büyük idealler’ imiş gibi yutturmaya kalkışıp ‘bilinçaltlarındaki kini’ kusanların defteri elbette

ki bir noktada kapanacak.

Azıcık kafası basanlar, ‘doku uyuşmazlığı’ içindeki ‘sahte kardeşlik’ teranelerinin sona yaklaştığını görüp, kendilerini ‘geri çekmeye’ başlayacak.

Küçük hesap ve menfaatlar uğruna kendilerini kullandırtanlar ise yaptıkları akılsızlık ile baş başa kalacak.

Yazarın Diğer Yazıları