Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Daha önce neden sustun Hilmi Bey?

Emri altında görev yapan silah arkadaşları ile ilgili yıllarca ifade vermekte ayak direyen Büyük Kumandan Hilmi Bey, ister ‘kerhen’, ister ‘mecburen’, ister ‘vicdanen’ deyin, sonunda tıpış tıpış mahkemenin yolunu tuttu.
Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ‘hak ihlali’ kararının ardından Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülmeye başlanan Balyoz davasıyla ilgili ifade veren dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, aynen şöyle dedi:
- “Görevde olduğum dönemde darbe planları yapıldığına dair herhangi bir duyum almadım. Balyoz kelimesini de ilk kez basından öğrendim. Ziyarete gelenlerden ve imzasız mektuplardan bir takım söylentiler duyuyordum. Ancak bunlar dava ya da soruşturma açılacak kadar ciddi iddialar değildi.”
Mahkeme tarafından ifadesine başvurulan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman ise aynen şu ifadeleri kullandı:
- “Söz konusu seminerin emrini ben verdim. Ancak Ankara’daki hareketlilik yüzünden katılamadım. Balyoz planına ilişkin herhangi bir istihbarat almadım. Seminere ilişkin ses kayıtlarını basından öğrendim.”
Güler misiniz, ağlar mısınız?
***
Daha önce Silivri’de hakimleri ve savcıları ayarlanmış ‘özel yetkili mahkemede’yargılanan subayların neredeyse tamamına yakını, aynen şu çağrıyı yapıyorlardı:
- “Bu davanın kilidini çözecek olan kişiler dönemin üst düzey komutanları Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman’dır. Lütfen mahkemeye gelip ifade versinler.”
Ne acıdır ki her iki zat yıllarca bu çağrılara kulaklarını tıkayıp, susmayı tercih ettiler.
İktidarın ‘savcı’, muhalefetin ‘avukat’ rolüne soyunduğu mahkemede yapılan onca ‘haksızlığı’, ‘hukuksuzluğu’ göre göre, birlikte görev yaptıkları arkadaşlarının başlarına ‘ne tür çorabın örüldüğünü’ bile bile mahkemeye gidip ifade vermediler.
Hatta Hilmi Bey, bir ara kendisine yöneltilen  “Darbe Günlükleri ile ilgili ifade vermeyi düşünüyor musunuz?”  şeklindeki soruya aynen şu cevabı veriyordu:
- “Kasaptaki ete soğan doğramam.”
Peki şimdi yıllarca içeride çürütülen, ‘hayatları’ karartılan, ‘gelecekleri’ ellerinden alınan o subaylar yakasına asılıp sormayacaklar mı?
- “Daha önce nerelerdeydin Hilmi Bey? Eğer bu davalar Anayasa Mahkemesi’nden dönmemiş olsa idi, o kadar insanın ahını üzerinde nasıl taşıyacaktın? Vicdanın hiç mi sızlamayacaktı?”
***
Ergenekon, Balyoz ve Casusluk davaları, ordu içerisinde ‘milli duyarlılığa’ sahip olan ve ‘NATO’konseptine karşı ‘alternatif’ arayışlar içerisine giren subayları ‘sindirmek’, ‘terbiye etmek’ için bir araç olarak kullanıldı.
TSK’da görev yapan subaylardan neredeyse üçte biri, ‘gizli tanıklar’, ‘dijital veriler’ ve ‘ses kayıtları’ kullanılarak gece yarıları yaka paça gözaltına alınıp kodese tıkıldı.
‘Kumpas’ kurulan ordu, eşi benzeri görülmemiş bir ‘karalama’ kampanyası ile etkisizleştirilerek ‘asli görevini yapamaz’ hale getirildi.
O yüzdendir ki bir zamanlar, teröristlerin ‘kaçacak delik’ aradığı bölgelerde şimdi ‘bayraklar’ indiriliyor, ‘okullar’ yakılıyor, sokaklar ‘savaş alanına’ çevriliyor.
O yüzdendir ki bir zamanlar, teröristler ile yan yana gelme söylentilerini dahi ‘şerefsizlik’ olarak nitelendirenler şimdi ‘milletin gözünün içine’ baka baka, İmralı’daki eli kanlı katil ile ‘çözüm müzakereleri’ yürütüyorlar.
O yüzdendir ki bir zamanlar, ‘Amerikan askerlerinin’ geçişine izin verilmeyen topraklarda şimdi, hem de ‘Cumhuriyet’ Bayramı’nda, ne idüğü belirsiz ‘peşmerge’ sürüleri, ellerinde ‘Kürdistan’ bayrakları ile ‘geçit töreni’ düzenliyorlar.
***
Hilmi Bey, öyle görülüyor ki bugün ‘tanık’ sıfatı ile teşrif buyurduğu adliyede, gün gelecek ‘şüpheli’ sandalyesine de oturacak.
Kendisine, hangi amaçlarla bölgedeki kuvvetlerde ‘kısıntıya’ giderek aralarında ‘mekanize’ birliklerin de bulunduğu tugayları lağvettiğine; kimlerin telkinleri ile bölgedeki alan hakimiyetini ‘bölücülere’ terk ettiğine dair sorular da sorulacak.
O günler de gelecek, inşallah.

Yazarın Diğer Yazıları