Ermeniler “Hocalı Soykırımı”nın hesabını vermeli!

Türkiye’nin üzerinde dolaşan “kara bulutlar” a rağmen, “Hocalı Soykırımı”nı asla unutmaması ve unutturmaması gerekiyor.
Üstelik, Ermenileri bu insanlık suçundan ötürü kınamak; hepimizin hem insani, hem de milli görevi oluyor. Aslında; bu katliamı her an dile getirip, gündemden düşürmemek de icap ediyor.
Ancak, kendi iç sorunlarıyla boğuşan ülkemizin, bu insanlık ayıbıyla ilgilenmemesi, gazeteniz Yeniçağ dışında medyanın da adeta susması, insana  “elem” veriyor.
Bu arada, nefis ve keskin üslubuyla katliamı kaleme alan arkadaşımız Selcan Taşçı’yı, bir meslektaş olarak kutlamak da bizlere düşüyor.
İktidarın çöken dış politikasının getirdiği siyasi, ekonomik ve askeri faciaların yanı sıra Süleyman Şah trajedisiyle kendini  “vahim” gelişmeler içinde bulan milletimizin, bir şaşkınlık ve tereddüt dönemi geçirdiği de görülüyor.
Her şeye rağmen, Türkiye’yi yalan dolan iddialarla soykırımcı ilan etmeye kalkışan Ermenilerin,  “Hocalı Vahşeti” ni bütün dünyaya duyurmak öncelikli yer alıyor.
Vahşetin tarihi 25-26 Şubat 1992
“Hocalı Katliamı”nın, Rus askerlerinin desteğiyle, 25-26 Şubat 1992’de Ermeni kuvvetlerince yapıldığı artık bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkmış buluyor.
10 bin nüfuslu Hocalı’da olaylar sırasında yaklaşık 3 bin Azerbaycanlı yaşıyordu.
Saldırıda ölenler hakkında verilen resmi rakam 613 kişi olmakla birlikte, şehit edilenlerin binlerce kişi olduğu belirtiliyor.
Saldırılar sırasında, Hocalı’da yaşayan Ahıska Türkleri de evlerinde yakılarak öldürülüyor.
Kadın, çocuk ve yaşlılar da vahşice katlediliyor.
Katliamın ilk gecesinde, sekiz aile bütün fertleriyle öldürülüyor.
700’den fazla çocuk anne ya da babasını yitiriyor.
Yaralıların ise binlerce olduğu hesaplanıyor.
Ne yazık ki; Azerbaycan yönetimi ve Cumhurbaşkanı Ayaz Mütellibov, olayı dört gün boyunca kamuoyundan gizliyor.
Diasporaya ithaf olunur!
Katliam ortaya çıkınca bütün Azerbaycan şoka giriyor.
Ermeni bıçaklarından, kurşunlarından kurtulmaya uğraşan kadın, çocuk ve ihtiyarlar, karlı dağlarda tipi altında Agdam’a gelmeyi başardıklarında çoğunun ayakları donuyor.
Bazılarının ayakları ise kangrenden dolayı kesiliyor. Ermeniler, vahşetin her türlüsünü sanki ibret olsun, diye yapıyor.
İhtiyar dedelerin, yaşlı anaların yüzleri doğranmış, genç kadınların göğüsleri kesilmiş, bebeklerin kafa derileri yüzülüyor.
Hocalı ile Agdam arasındaki 12 kilometrelik orman boyunca cesetler yan yana duruyordu.
Ne yazık ki, Türkiye hâlâ  “Hocalı” yı bir soykırım olarak tanımıyor.
Hocalı’da yaşananların, Azerbaycan dışında Meksika, Pakistan, Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Bosna-Hersek ve Peru tarafından  “soykırım” olarak tanınmasına karşın Türkiye’nin henüz bu yönde bir karar almamış olduğuna dair dikkatler çekiliyor.
TBMM Hocalı katliamını tanımalı
TBMM’de Hocalı’da yaşanan acı hadiseler henüz soykırım olarak tanınmıyor.
Üzerinden sadece 23 yıl geçen,  “Hocalı Soykırımı”  tarihsel bir olay olarak değil zamanımızın gerçeği olarak görülmeli.
Unutulmamalıdır ki Hocalı’da can veren Azerbaycan Türk’ü kardeşlerimizin tek suçu, Müslüman ve Türk olmaları.
Azerbaycan’ın büyük lideri, rahmetli Haydar Aliyev’in  “Bir millet, iki devlet” sözü sırf söz olsun, kahramanlık olsun diye tarihe mal edilmiş bir  “vecize” den ziyade çok büyük ve derin anlamlar, sorumluluklar taşıyor.
Gerçi oğlu, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlhan Aliyev, bu tarihi sözlerin arkasında durma gayretleri gösteriyor.
Ne var ki; iki ülke arasındaki ilişkiler bir türlü istenildiği veya olması gerektiği gibi gelişmiyor.
‘İki devlet bir millet’ olan Türkiye ve Azerbaycan arasındaki tarihi kardeşlik bağları ve Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ’Azerbaycan’ın sevinci sevincimiz, kederi kederimizdir’ sözleri doğrultusunda, Azerbaycan Türklerinin acısını paylaşmak ve somut adımların atılması bir zaruret haline geliyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları