“Bura Yemen’dir!”

Yıllardan beri iç çatışmaların, kanlı terörün ve yoksulluğun pençesinde boğuşan Yemen’in  “tarihi” kadar,  “talihi”  de ne yazık ki, karanlıklara karışıyor.
Zaten ünlü;  “Bura Yemen’dir /Gülü çemendir /Giden gelmiyor /Acep nedendir” türkümüz bunu adeta çağrıştırıyor.
Bir zamanlar, Saba Melikesi Belkıs’ın ülkesi olan ve tam 400 yıl Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde kalan Yemen’in tarihimizde ve kültürümüzde vaz geçilmez yeri bulunuyor.
Dedelerimizin gidip de, dönmediği Yemen...
Çöllerinde, vadilerinde yüzlerce Osmanlı askerlerinin şehit olduğu Yemen...
Sık sık iç ve dış çatışmalara mekân olan Yemen...
Ve nihayet, başta Suudi Arabistan olmak üzere 10 ülkenin destek verdiği operasyona 100’den fazla savaş uçağı ve 150 bin askerin katıldığı operasyonlara hedef olan Yemen...
Sünni ile Şii’lerin kıyassıya çarpıştığı Yemen...
Son olarak, 1994’te gittiğimiz Yemen’de, Türk izleri hala peşimizi bırakmıyor.
İşte, Yemen’den hafızalarımızda yer alan birkaç satır:
Yemen’de bir “Türk kahvesi” içmenin tadı bambaşka...
İnsan her yudumda ister istemez, ötelere gidiyor, yazılanları, anlatılanları hatırlıyor.
Bir yandan, kudretli Osmanlı İmparatorluğu’nun geçen 400 yıllık hükümranlığı... İnşa ettirdiği muazzam surlar, kaleler, köprüler, han ve hamamlar...
Diğer yandan, uçsuz bucaksız “Yemen Çölleri” nde can veren kahraman askerlerimiz, genç “Osmanlı Zabitleri”...
Çoğu meçhul evlatlarımız...
Yemen’de her yerde ve her şeyde Türk izlerini bulmak mümkün...
Türkçe kelimler kullanılıyor.
Türk yemekleri pişiriliyor ve Türk gelenekleri sürdürülüyor.
Oysa; Türkiye neresi, Yemen neresi?
1910’da, Yemen ve çevresinin  “adalet”  işlerini düzene sokmak üzere görevlendirilen Hakim Hüseyin Kamil Ertur, İstanbul’dan Sanaa’ya İskenderiye üzerinden deniz yolu ile ancak 90 günde varabilmişti...
Şimdi hava yoluyla mesafe saatlere inmişti...
Ancak yine de 4-5 saatte Sanaa’ya gidiliyor.
1517 ile 1636 yılları arasında, Osmanlı mührünün geçerli olduğu Yemen’de halen Türk askerlerinin kahramanlıkları ve fedakârlıkları anlatılıyor.
Osmanlı’nın öyküleri, “destancıklar” gibi... Nesilden nesile geçiyor...
Osmanlı’nın adaleti, ise dilden dile dolaşıyor...
...Ve soyu sopu Türk olan Yemenliler, geleneklerini yaşatmak için çaba harcıyorlar...
Başkent Sanaa’da, beton ve yüksek binalar ve asfalt birkaç bulvar olmasa, şehir genel olarak bir “müze” görünümünü kaybetmeyecekti...
Gerçekten de özellikle eski Sanaa tamamen 17 veya 18. Asrın yeni yüzyıllara taşınışı gibi...
Eski Sanaa’da “Babül Yemen” den içeri girildiğinde 1001 Gece Masalları’nın andıran bir tabloyla karşılaşıyorsunuz sanki... Bir  “uçan halı”  eksik...
Yan yana dizilmiş bir-iki metrekare hacmindeki dükkanlar. Belki de dünyanın en minik ve en ilkel marketleri...
Çarpıcı ve renkli bir manzara... “Babül Yemen” yani “Yemen Kapısı” nın yanı başında eski Yemen evleri...
Ve başlı başına bir mahalle... Türk Mahallesi...
Türk asıllı Yemenliler burada yaşıyor...
Gerek Türk asıllı Yemenliler, gerek ahali, halen Türk yemekleri pişirip, “mütevazi” sofraların baş tacı ediyorlar...
Özellikle, dolma ve sarma çeşitleri çok revaçta...
Ünlü  “Yemen Çorbası” nın kökeni Osmanlı Mutfağı’ndan...
Bu bölgelerde kıvırcık, salata sadece Yemen’de bulunur ve buna “Türk marulu” deniyor...
Kırmızı soğan da öyle...
Hamur tatlılarını da unutmamak gerekiyor...
Dünyanın en geri bırakılmış ülkelerinden biri olmasına rağmen “gurur” unu daima dimdik ayakta tutan Yemen’in ana ihraç ürünü petrolden başka bir şey değil... Petrol ilk defa 1984’te fışkırıyor...
Ne var ki, Batılı ve bazı Körfez ülkeleri petrolün tam kapasite ile çıkarılmasına hatta uluslar arası piyasaya verilmesine karşı çıkıyor.
Şimdi Yemen’de oluk oluk kan akıyor.
Din adına, mezhep adına bombalar atılıyor.
İster Sünni olsun, ister Şii olsun yüzlerce kişi can veriyor.
“Bura Yemen’dir” 

Yazarın Diğer Yazıları