Suriye kargaşası faciaya dönüyor!

Çekişmeli geçen ve hararetli bir dönem yaşamakta olan seçim, arkasından da 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in vefatı Türkiye’yi dış politikadan uzaklaştırmış bulunuyor.

Oysa, özellikle Suriye’nin Kuzeyi’ndeki vahim gelişmeler ülkemizi yakından etkiliyor.

Üstelik bir yerde; bağımsızlığımızı bile zorluyor.

Suriye’nin Kuzeyi’nde PYD’ye ikram edilen topraklar aslında Türkiye’ye kurulmakta olan ve mazisi olan  “koridor tuzağı”nın gövdesini  belirliyor.

Bu  “meşhum” ve  “tehlikeli” oyunun çok eski tarihlere dayandığı ve ABD’den kaynaklandığı zaten biliniyor.

Ne var ki, günümüzün Orta Doğu coğrafyasında, böylesine bir petrole dayalı stratejinin geçişin başlangıç tarihi 2011’in sonları gösteriliyor.

Gerçekten de, 1 Ekim 2012’de Yeniçağ’da “Suriye ve sığınmacılar sorunu!” başlığı altında kaleme aldığımız bir yazıda, tuzağın koordinatları bile veriliyor. 

Yazımızdan birkaç paragraf, hassas durumu sanki özetliyor:

Neleri uyarmamıştık ki

“En önemlisi, Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürt oluşumunun alacağı mesafe, bu arada PKK’ya sağlanacak gücün, karşımıza çıkışının hesap edilmesi gerekiyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, sanki Türkiye’nin tehlikeli bir tuzağa düşürüldüğü görülüyor. Her an, umulmadık beklenmedik gelişmeler karşımıza çıkıyor.

Hükümetin bel bağladığı “tampon bölge” yine kabul edilmediğine göre ve Birleşmiş Milletler’de bile Suriye’deki olayların “insani” değil  “politik” bulunması Türkiye’nin çok acil bir şekilde yeni bir plan üretmesini icap ettiriyor.”

Yine, 8 Eylül 2013 tarihinde  “Suriye’nin Kuzeyi senaryoları”  başlığı altında Yeniçağ’da yayınlanan yazımızda, açık bir şekilde PYD yani Kürt koridorundan bahsediliyor.

Zaten gazeteniz Yeniçağ da bu tehlikeli gelişmeleri, o tarihlerde manşetlerle, uyararak gazetecilik görevini yerine getiriyor.

Şimdi bütün yazılanlar ve atılan manşetler ne yazık ki bir bir gerçekleşiyor.

Suriye’nin Kuzeyi’nde oluşturulan koridor Türkiye’nin hududu olurken, sayıları 2 milyonu aşan sığınmacılar da yapay bir sınır oluşturuyor.

150 bin sığınmacıdan

Söz zoraki misafirlerden açılmışken, ta 3 yıl önce, bu sütunlarda yer alan uyarı satırlarından birkaç paragrafı yeniden yayınlamak yine bize düşüyor;

/... “Her şeyi bir yana bırakalım, sayıları 150 bini bulmak üzere olan sığınmacıların durumu bile başımızı şimdiden ağrıtmaya yetiyor.

Nitekim, mayın tarlasında ölen mültecilerden tutun da “askeri kamp” iddialarına kadar bir çok gelişme Türkiye’ye hem fatura ediliyor hem de huzurunu bozuyor”.../

/... “Aslında, Suriye’deki iç çatışmanın daha aylarca sürebileceği sanılıyor. Yani hem “mülteci dalgaları” hem “çeşitli suçlamalar” veya “iddialar” Türkiye’yi bekliyor”.../

/... “Unutulmamalıdır ki, ABD için, koşulara göre, daima dengeler değişebiliyor”.../

/... “Kaldı ki, ülkemiz ” mezhep “ konumu itibarıyla da çok hassas bir durum arz ediyor.”

Sosyo-ekonomik yapımız...

El Kaide’nin şimdi Sünnilerin, azınlık Alevilere yönelik tepkilerini istismar ederek Suriye’nin mezhep gerilimlerinden yararlanmayı umduğu tahmin ediliyor.

Suriye kargaşasına, El Kaide’nin bulaşmak istemesi, tansiyonun ve ortamın ne kadar gergin olduğunun adeta sinyallerini veriyor.

Özellikle, Türkiye’nin, her ne pahasına olursa olsun, üzerine giydirilen elbiseyi bir an önce çıkarmanın yollarını bulması beklentisi, büyük halk kitlelerini yakından ilgilendiriyor.

Görülüyor ki, 2012’de sayıları sadece 150 bin olan Suriyeli göçmenler için, rakamın çok daha büyüyeceği uyarıları yapılmış olmasına rağmen, AKP hükümeti bu tehlikeyi görmezlikten geliyor.

3 yıl zarfında rakamın 2,5 milyona doğru tırmanması, Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısını sarsacak kadar önem taşıyor.

Seçimin Türkiye’ye kazandırması muhtemel bir fırsatla, her şeyden önce zoraki misafirlerimizin, alarm veren durumlarını düzeltmek sonra da Suriye ile barış yollarını aramak yeni iktidarı bekliyor.

Tabii ki, ABD’nin sinsi planları ve gözle görülür yardımlarıyla ihdas edilen koridordan da  “kurtulmak”  öncelikli dış politika girişimleri arasında yer alıyor.

Yazarın Diğer Yazıları