İktidarın sahiplenemediği Türkmenler!

Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde hem Türkiye’nin hem de Türkmenler’in yaşadığı trajediyi önce anlamak, sonra da anlatmak gün geçtikçe zorlaşıyor.

Her şeyden önce, Türkiye’nin büyük bir ABD-İsrail oyununa geldiğini kabullenmek icap ediyor.

Yıllar yılı PKK’yı, sonra da Irak’ın Kuzeyindeki Peşmergeleri kullanan, bu  “meşum”  güç yakın bir gelecekte sözde Kürdistan devletçiği kurmanın yollarını sağlamlaştırıyor.

Bu arada, toprakları Suriye’nin de Kuzeyine kadar sarkan ve denize çıkışı sağlayan  “stratejik”  bir koridorun oluşmasına çaba harcanıyor.

Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyindeki, bütün operasyonların temelini bu plan oluşturuyor.

Tabii ki, plana ters düşen hatta engel olabilecek bir unsur iken, bu topraklarda yaşayan Türkmenler’in ortadan kaldırılması yıllardır hedefleniyor.

Irak’taki Türkmen beldeleri, önce IŞİD gibi örgütler tarafından ele geçiriliyor.

Sonra, IŞİD buralardan çıkarılarak topraklar Kürtlere peşkeş çekiliyor. 

Plan uygulandıktan sonra, Suriye’nin Kuzeyinde de aynı senaryo tekrarlanıyor.

Nihai maksat, enerji ve yollarının denetim altına alınması ile Türkiye’nin güç durumda bırakılması görünüyor.

Hatta, zayıflatılan Türkiye’nin ileride bölünmesine kadar  “hain”  ve  “tehlikeli”  bir plan sürdürülüyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, öncelikle Türkmenler’in bu tuzaktan kurtarılmaları ve Suriye ile ilişkilerin yeniden düzeltilmesi gerekiyor.

Daima haksızlığa uğrayan, özgürlükleri kısıtlanan ve çoğu kez canlarından olan Türkmenler’in Suriye’deki varlığının tarihsel süreci, ilgi çekici ve önemli ipuçları veriyor.

Sayıları 3.5-4 milyon

2011 tarihinde Türkmenlerin Suriye’deki varlığını belirterek daha doğrusu belgeleyerek, geleceklerini sorgulamak bizlere düşüyor.

“Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Malazgirt Savaşı’ndan önce belirli oranlarda Rakka ve Halep bölgesine yerleşmeye başlayan, ardından Anadolu’nun fethiyle bölgeye genel anlamda hâkim olan ve Haçlı seferleri sırasında çok büyük başarılara imza atan Oğuz boylarına mensup olan ve Suriye’de yaşayan Türk topluluğuna Suriye Türkmenleri deniliyordu.

Suriye’de yaşayan Türkmenler, Osmanlı döneminde hac kafilelerinin kullandığı hac yolunu korumakla yükümlü tutulmuşlardı.

Osmanlı döneminde Yavuz Sultan Selim’in Mercidabık ve Ridaniye zaferlerinden itibaren yıkılışına kadar Anadolu’nun birçok yerinden çeşitli nedenlerle aşiret ve taifeler buraya gönderilerek yerleştirilmişlerdi.

Osmanlı döneminde buraya zorunlu iskân için gönderilen aşiretler genel olarak devlet yönetimine karşı gelen muhalif gruplardı.

Söz konusu bu aşiretler, bölgeye zorunlu iskâna gönderilerek aşiretlerinin devlet otoritesine karşı takındıkları tavırdan ve aşiretlerinin sahip oldukları özelliklerden soyutlandırılmışlardır.

Günümüzde genel olarak Şam, Humus, Lazkiye ve Halep’te yaşayan Türkmenler, hem ekonomik olarak ve hem de kültürel anlamda zayıf durumda olduklarından önemli makamlara getirilmiyordu.

Türkmenlere asimilasyon

Suriye’de, gizlendiği için asimilasyona uğradıkları için, ne kadar Türkmen nüfusunun yaşadığı net olarak bilinmiyor.

Hama-Humus, Lazkiye ve Halep bölgelerinde en azından bir buçuk milyon Türkmen nüfusunun yaşadığı tahmin ediliyordu.

Suriye’deki Türkmenler tarafından kendi nüfusları hakkında telaffuz edilen 3.5-4 milyon rakamı da yalnızca tahminden ibaretti.

Suriye’de yaşayan Türkmenlerin birçoğunun Türkiye’nin özellikle Hatay, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Adana, Kayseri gibi çeşitli illerinde hısım ve akrabaları bulunuyor.

Bilindiği üzere özellikle dini bayramlarda Türkiye-Suriye sınır boylarında çok yoğun bir ziyaretçi trafiği yaşanıyordu.

Halep ve Lazkiye Türkleri, İç Anadolu Bölgesi’nde konuşulan lehçeye yakın bir dil kullanırken Rakka gibi bazı bölgelerde asimilasyon uygulamaları nedeniyle, özellikle genç ve orta yaş grupları Türkçeyi iyi konuşamıyor.

Zamanla, Suriye Türkmenleri kendilerini Arap gibi hissetmeye başlamışlar ve okulda, sokakta, resmi dairelerde hiçbir geçerliliği olmayan Türkçeyi de neredeyse unutma aşamasına gelmişlerdi. Suriye’de yaşamaya devam eden Türkmenlerin karşı karşıya kaldıkları en önemli sorun, hiç şüphe yok ki sahipsiz kalmaları ve Türkçeyi unutmaları gösteriliyor.”

Trajedinin ikinci bölümü, yarınki yazımızda yer alıyor.

Yazarın Diğer Yazıları