Asıl hedef Şam mı!

Kim ne derse desin; Türkiye’nin başını çektiği, tam da Orta Doğu’nun bulanık kimliğine yakışır bir “kargaşa”  yaşanıyor.

Son bir ay içinde, her ağızdan çıkan ve karmaşa üstüne karmaşa doğuran sözler hatta resmi demeçler, her şeyden önce halkımızı bunaltmış bulunuyor.

Ekonomik güçlüklerle boğuşan ve hiçte halinden memnun olmayan geniş halk tabakaları, günlük nafakalarını çıkarmaya uğraşırlarken, sürekli çatışma, sınır geçme, askeri taarruz gibi hoş olmayan deyimlerle karşılaşıyor.

Vatandaşın tedirginliği had safhaya ulaşırken,  “savaş”  çığırtkanlığı ortamı darmadağın kalıyor.

Her şeyi bir yana bırakalım, 2,5 milyonu bulmak üzere olan sığınmacıların durumu bile başımızı ağrıtmaya yetiyor.

Şayet, Suriye ile ilgili askeri bir harekât yapılırsa, sığınmacı sayısının 5 milyonu aşması hesaplanıyor.

Yıllardır Irak’ın Kuzeyi’nde, teröristler ve peşmergeler benzer eylemler yapmış olmasına rağmen, Türkiye’de böylesine bir “panik” böylesine bir  “hazırlık”  yaşandığı hatırlanmıyor.

Irak’ın kuzeyi için neredeydiniz

Üstelik, zaman içinde teröristlerin bizzat ülkemizde silahlı baskınlar yaparak binlerce vatandaşımızı şehit ettikleri de herkes tarafından biliniyor.

Üstüne üstlük, zamanla peşmergeler bir  “devletçik”  halini bile alıyor.

Gerçekten de, Irak’ın Kuzeyi’nde bütün bunlar olurken, hatta terörist örgütün “siyasal” yüzü görünürken, Suriye’nin Kuzeyi’ne uzanmanın elbette başka hedefleri olması gerekiyor.

Beş yıla yakın zamandır, Suriye’nin Kuzeyi’nde vuku bulan çoğu kanlı olaylar, beraberinde ölümü, acıyı, göçü ve sığınmayı getirirken, “önlem” alamayanlar şimdi bunu fırsata dönüştürmek istiyor.

Zira asıl hedefin, nerdeyse her gün sayıları ve mevkileri değişen ve değiştirilen terör örgütleri değil, Şam olduğu da kendiliğinden anlaşılıyor.

Ne var ki Türkiye, kendi kendine  “gelin güvey” olmaya hazırlanırken, önüne ABD engeli çıkıyor.

ABD, Ankara ile “ortak operasyonu”  dillendiriyor.

Ayrıca, PYD’ye  “yakın takip”  istenirken IŞİD’a “kesin tavır” konuyor.

Neden IŞİD değil de DEAŞ

Yeri gelmişken, terör örgütü IŞİD’a AKP kanadının özellikle ve ısrarla DEAŞ demesinin nedeni merak ediliyor.

Yoksa, IŞİD’ı böylesine  “vahşi”  göstermeme gayreti mi güdülüyor.

Oysa Türkiye, sınırını o gün kim işgal etmişse, ona savaş açma stratejisini geliştiriyor.

Tabii ki, sınıra yaklaşma bahane, asıl gayeyi, Esad’ın askerlerini güç durumda bırakma oluşturuyor.

Zaten, ABD dahil herkes bu hedefi biliyor ve Türkiye’ye “engel” çıkarmaya uğraşıyor.

Kaldı ki, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurum ve kuruluşlar, halen bağımsızlığını koruyan Suriye topraklarına askeri güç göndermeyi kabullenmiyor.

Bu arada, önceden belirttiğimiz gibi dillendirilen ve bazı hazırlıkları yapılan, “güvenli bölge” isterisi şimdiden sıkıntılar doğuruyor.

Aslında Türkiye,  “güvenli sınır”  yerine  “güvenli bölge” peşinde koşmayı bir proje halinde uygulamaya kalkışırsa, her bakımdan büyük kayıplara uğrayacağını herkes biliyor.

Özellikle, askeri kanat bu “hassas” durumu değerlendirirken, bir yerde uyarılarını da esirgemiyor.

Erken seçim yatırımı mı

Şayet, AKP iktidarda yine söz sahibi olursa ve bu tehlikeli inadından vaz geçmezse, Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve askeri kaybının büyük olacağı sanılıyor.

İran, Rusya ve Çin faktörlerini de unutmamak icap ediyor.

Çünkü, başından beri bu ülkelerden Suriye’nin güvenliği için uyarılar yapılıyor.

Özellikle, İran’ın uyarılarını tazelemesi gözlerden kaçmıyor.

Kah PYD’nin, kah IŞİD’ın zorla eline geçirdiği Cerablus’u terör örgütlerinden kurtarmak projesinin çok büyüyeceği bir türlü kestirilemiyor.

Cizre, Kobani ve Afrin kantonlarına şimdiye kadar,  “resmen”  ses çıkarmayan Türkiye’nin yeni girişimi, muhtemel bir erken seçim yatırımı olarak da değerlendiriliyor.

 “Kanton’a geçit yok”  parolasıyla yola çıkıp Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılma niyeti her ne kadar  “derin”  boyutlar içeriyorsa da, Türkiye’nin bütün baskılara rağmen, böylesine bir maceraya sürüklenmemesi için de, dua etmek bize düşüyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları