ABD’nin hedefi ve IŞİD!

Her şeyden önce, çoğu medyanın dolayısıyla dikkatlerden kaçan, batı basınında yer alan bir başlığı hatırlatmamız icap ediyor.

 “ABD’nin hedefi, Irak ve Suriye’de bir İslam devleti kurmak”

Böylesine bir yorum aslında Orta Doğu’nun temelini sarsacak ağırlık taşıyor.

Batı basının iddia ettiği gibi; Dönemin ABD Başkanı George Bush’un 14 yıl önce başlattığı ‘teröre karşı savaş’ giderek daha tuhaf şekillere bürünüyor.

İngiltere’de yayımlanan Guardian gazetesinin yorum köşesinde; Savunma makamı İngiliz istihbaratının ABD merkezi haber alma örgütü CIA ile işbirliği halinde Libya’dan Suriye’ye silah sevkiyatı yaptığı yolundaki haberlerden dem vurması işi daha da berraklaştırıyor.

Nitekim Guardian yazarı Seumas Milne’in, üzerinde durduğu asıl konu, Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) yükselişinde ABD’nin oynadığı rol başı çekiyor.

Milne, ABD’nin Irak ve Suriye’de Selefi bir emirlik ve bir İslam devleti kurulması olasılığını memnuniyetle karşıladığını belirtiyor.

Türkiye’nin Suriye’deki tutumu da yazıda işleniyor.

ABD öncülüğündeki koalisyonun IŞİD’e karşı sürdürdüğü kampanyanın iyi gitmediğini belirten Seumas Milne özetle şunları yazıyor:

“Bu noktaya nasıl geldiğimize ışık tutan bir unsur da kısa bir süre önce üzerindeki gizlilik şerhi kalkan Ağustos 2012 tarihli bir ABD istihbarat raporu oluyor.”

Bu raporda, doğu Suriye’de Selefi bir emirlik, Suriye ve Irak’ta ise El Kaide kontrolünde bir İslam Devleti kurulacağı tahmini yapılıyor ve bu olasılık resmen memnuniyetle karşılanıyor. ABD Savunma İstihbaratı Kurumu’nun belgesinde, batının o dönemdeki iddialarına taban tabana zıt bir ifadeyle Irak’taki El Kaide (daha sonra IŞİD’e dönüştü) ve Selefilerin Suriye’deki isyanın başını çektikleri, ’batının, Körfez ülkelerinin ve Türkiye’nin de doğu Suriye’de muhalefetin kontrolü ele alma girişimlerini destekledikleri belirtiliyor.

Pentagon raporunda, ilan edilmiş veya edilmemiş bir Selefi emirlik kurulması olasılığı gündeme getirilerek, ‘Suriye’de muhalefeti destekleyen güçlerin, rejimi izole etmek için istedikleri tam da budur’ deniliyor.

İki yıl sonra olan da neredeyse bu. İstihbarat raporu bir politika belgesi değil. Birçok yeri kesilmiş ve belirsiz ifadeler içeriyor. Ama kast edilenler yeteri kadar açık görülüyor.

Suriye’deki isyanın daha birinci yılında ABD ve müttefikleri içinde aşırı mezhepçi grupların ağırlıkta olacağını bildikleri Suriye muhalefetini desteklemek ve silahlandırmakla kalmıyorlardı. Irak’ın bütünlüğüne tehdit oluşturmasına rağmen, Suriye’yi zayıflatacak Sünni bir tampon bölge olarak bir tür ‘İslam devleti’ kurulmasına göz yummaya da hazır oldukları ortaya çıkıyordu.

Seumas Milne daha sonra, bunun IŞİD’i ABD’nin kurduğu anlamına gelmediğini belirtiyor, ancak ABD ve batının Orta Doğu’daki politikasının klasik ‘böl ve yönet’ kalıbına uyduğunu kaydediyor.

Guardian yazarının vardığı kanı ise şöyle:  “Şurası açık ki IŞİD, kendisini Irak ve Suriye’ye getiren veya açıktan ya da gizli açtıkları savaşla büyümesine vesile olan güçler tarafından yenilmeyecek.

Batı’nın Orta Doğu’ya yaptığı bitmek tükenmez bilmez askeri müdahaleler sadece yıkım ve bölünme getirdi.  Bu hastalığı iyileştirebilecek olanlar, bölge halkıdır virüsü üretenler değil.”

Ne var ki, koyu mezhep konseptiyle terörüne devam eden IŞİD’in ne şekilde olursa olsun desteklemesi ABD’nin başına yeni badireler getirebilecek bir ağırlık taşıyor. Özellikle, Türkiye’nin haddini aşan IŞİD’la nihayet mücadeleye başlaması, bu terör örgütünün dengesini bozacak keskin bir çizgi çiziyor.

Ancak, bir yandan IŞİD diğer yandan, PKK militanlarıyla hem yurt dışında hem yurt içinde mücadele etmek mecburiyetinde bırakılan Türkiye böylelikle “İncirlik” kozunu kaybetmiş bulunuyor.

Bu şartlarda, Türkiye’ye erken seçim değil, güçlü ve büyük koalisyon gerekiyor.

Yoksa ABD, hem PKK hem de IŞİD kozunu kullanmaya hazırlanıyor.

Ha PKK, ha PYD ha IŞİD Amerika için fark etmiyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları