543'ün anlamı

Bu rakam 'Türk siyasî hayatında bir rekor' olsa da sandığa yansıyacak rakamın bununla sınırlı olmadığını herkes biliyor... 'İmza veremeyip oy verebilecek olanlar'la bu rakamın 850-900 civarında seyredeceğini tahmin etmek kehanet değil...

Bunu en iyi bilenlerden birisi MHP Genel Merkez yöneticileri olduğu için 'ülkücü iradenin hakemliğine başvurmak' gibi bir erdem yerine, 'ne pahasına olursa olsun kurultayı toplamamak' gibi hareketin içinde bulunduğu buhranı daha da derinleştirecek bir yönteme sarılıyor...

Yöntemlerden birinde, kim kazanırsa kazansın 'tartışmayı bitirmek ve yeniden yola koyulmak' var... Diğerinde ise 'parti içi gerilim, kaos, belirsizlik ve güvensizliğin iyice pekişmesi ve başkanlık yolunda Erdoğan'ın önünün açılması' var...

***

MHP Genel Merkez yöneticilerinin yerinde olsaydım şu soruları sorardım kendime:

1.            Biz olağan büyük kurultaylarımızı hep 3 yılın sonunda yapmamıza rağmen bir önceki kurultayımızı 3 yılı doldurmadan yaptık... Seçim sonuçları ne olur ne olmaz endişesiyle, delege yapımızı 'daha sağlam' hâle getirdik!.. Buna rağmen bu 'daha sağlam' delegeler arasında görünürde 543, imza vermeyenler arasından da potansiyel yüzlerce fire verdik... Bu saatten sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmamızın anlamı kaldı mı?

2.            MHP'de daha önce de büyük kurultay talebiyle imza toplama kampanyaları yapıldı... 'Sadece MHP'nin değil Türk siyasî hayatının rekoru' olan bu rakamlara asla ulaşılamadı... Üstelik bu kadar kısa sürede... Bu imzaların bu kadar kolay toplanmasındaki sebepleri anlayamaz veya yok sayarsak bu partinin geleceği hakkında ne düşünmeliyiz?

3.            Hem bilimsel anketler hem de el yordamı ve çevrenin kontrol edilmesi yöntemiyle yapılan yoklamalar oy seviyesinin son derece karamsar bir noktaya gerilediğini gösteriyor... Kurultay yapılmaz ve 'taban ile tavan arasındaki güvene dayalı ilişki' yeniden kurulmazsa, parti içindeki çatlaklar onarılmaz ve kriz daha da derinleşirse bunun vebalini nasıl taşıyacağız?

4.            Türkiye'de artık açık açık görülüyor ki bütün plan Başkanlık Sistemi'ne geçmek üzerine... Geçtiğimiz yıla kadar bu sistemi halkın çoğunluğu 'bölünme işareti' olarak görürken, maalesef bugün daha olumlu bakanlar artmış durumda... Şimdi sıra yasal altyapıda... Artık tabanı tarafından tartışılan bir MHP yönetiminin buna direnç gösterebilmesi de mümkün gözükmüyor... MHP kendisini toparlamadan gidilecek bir referandum veya bir erken seçim sonucunda oluşabilecek rejim değişikliğinin günahını omuzlayabilecek miyiz?

***

Bunlar bir yapıya yön verenlerin iyi niyetle kendilerine sorması gereken sorular... Yine yönetici olsaydım ve adına 'kusur, art niyet, hata' ne derseniz deyin, bu soruları sorup durumu aydınlatmak yerine şu adımları atarak partinin geleceğini iyice karartırdım:

1.            Delegeleri imza vermeye iten sosyal ve siyasî gerçeği anlamaya çalışmaz, kendime pay çıkarmazdım... Bir yandan bu sosyal gerçek karşısında kafamı kuma gömmeye devam ederken, diğer yandan imza veren delege ve teşkilatları itham eder, alışkanlık üzere teşkilatları kapatır, imza verenleri görevden alırdım...

2.            Türkiye'de sistemin ne olacağı umurumda olmaz, oturduğum koltuğun Erdoğan'ın veya bir başkasının geldiği/geleceği koltuklardan daha önemli olduğuna inanırdım...

3.            'Ülkücü iradenin hakemliğine başvurmak' yerine, MHP'nin bu hâlinden memnuniyet duyan 'muktedir çevreler'in desteğini hesaplayarak, kendimi 'kurultay dışı karar odakları'na emanet ederdim...

***

Şimdi imtihan ve samimiyet zamanı... Bakalım sağduyu mu hâkim olacak, yoksa 'ya benimsin ya toprağın' duygusu mu? Birinin sonunda kazanan kim olursa olsun 'yeniden kucaklaşma ve ümit tazeleme' var, diğerinin sonunda ise kara bulutlar...

Genel Merkez'de sağduyusuna inanılan ve bu gidişatın ne anlama geldiğini bilen kişilerin 'sessiz kalmak'la 'onay vermek' arasında bir fark olmadığını anlamaları gereken son periyottayız... Bugün 'siyasî hırs' veya 'beklenti'nin değil, aklın ve mutlaka kardeşliğin hâkim olması gerekiyor...

 

Yazarın Diğer Yazıları