Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU

Armağan KULOĞLU

Gerçekleri saklamayalım

Milli Güvenlik Siyaset Belgesinden (kırmızı kitap), bölücülüğün ve irticanın kelime olarak çıkarılmasıyla bu tehditler ortadan kalkmamıştır. Türkiye'nin, devletiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik tehdit algılamasında herhangi bir azalma olmadığı gibi, tehdit gittikçe değişik boyutlar almış, bunun için gereken tedbirlerin alınmasında da zafiyetler görülmüştür.

 

Barzani'nin bağımsızlık açıklaması

Barzani, bağımsızlığa daha önce olmadığı kadar yakın olduklarını, bu konuda referanduma gideceklerini açıklamış ve Türkiye'nin de buna itiraz etmeyeceği kanaatinde olduğunu söylemiştir. Gerekçe olarak da, Türkiye'ye geldiğinde, Kürdistan bayrağının cumhurbaşkanlığı sarayında dalgalanmasını göstermiştir.

 

Barzani mevcut ortamdan yararlanmak istemektedir. Bu açıklama üzerine İran, Irak'ın parçalanmasına asla müsaade etmeyeceğini söylemiş ve bunu Kürt yönetimine iletmiştir. İran ayrıca, İsrail'in, Kürt Devleti kurulmasına destek verecekleri ifadesine de tepki göstermiştir

 

İran'dan dahi böyle bir tepkiler gelirken, Türkiye'den bu açıklamalara itiraz gelmemesi düşündürücüdür. Sınırlarımıza bitişik bağımsız Kürt devletlerinin, hatta özerk yapılarının, Türkiye'deki iç dinamikleri tetikleyeceği, terörü tırmandıracağı, bütünlüğümüzü tehdit edeceği ve dış güçlerin çeşitli enstrümanlarla müdahalesine imkân yaratacağı dikkate alınmalıdır. PYD'ye gösterdiğimiz tepki, kendi özelliği çerçevesinde Barzani'ye de gösterilmelidir.

 

Biden'ın ve AB'nin yaklaşımları

Biden'ın Türkiye ziyaretinde, sadece IŞİD'le mücadelede mutabakat sağlandığı anlaşılmıştır. Biden'ın temasları ve görüşmek için seçtiği kişiler şüphe yaratmıştır. Özellikle çözüm sürecinin yeniden başlaması temennisinde bulunması ve bunu "barış görüşmesi" olarak adlandırması dikkat çekicidir. PYD konusundaki anlayışı da sıkıntılıdır.

 

AB'nin, Güneydoğu'da cereyan eden çatışmalar için "ateş kes" çağrısı yapması, ya gerçeği göremediğini, ya da Türkiye'nin bölünmesini istediğini göstermektedir.

 

Barışın da, ateş kesin de ancak savaşan iki devlet arasında yapılabileceği gerçeğinden hareketle, ABD'nin ve AB'nin yaklaşımından, terörist PKK'yı devlet yerine koydukları ve muhatap alınmasını öngördükleri anlaşılmaktadır. Bunun sebebinin de Türkiye yönetiminin daha önce, "çözüm süreci", "barış süreci" gibi isimlerle teröristleri muhatap almasından kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Bu da bize, yanlıştan şimdilik dönülse de, yetkili mercilerin yaptığı hataların unutulmadığını, not alındığını ve yeri geldiğinde istismar edildiğini göstermektedir.

 

Cenevre görüşmeleri ve PYD

Cenevre görüşmelerine muhalif kanat içinde PYD'nin bulunması, PKK'dan farkı olmadığı, onun Suriye uzantısı olduğu için Türkiye tarafından kabul görmemiştir. Bunun sonucunda PYD toplantıya resmen davet edilmemiştir. Ancak BM Suriye Özel Temsilcisinin, PYD'ye davet göndermezken, bir ara formül olarak Kürtlerin oluşturduğu Suriye Demokratik Meclisi'nden İlham Ehmed'i görüşmelere davet etmiştir.

 

Ayrıca, PYD temsilcileriyle dışarıdan temas kurulması suretiyle, PYD'nin toplantıya doğrudan değil, dolaylı olarak katılması da söz konusudur. Bu yazımı gazeteye toplantıdan önce göndereceğimden, durumda değişiklik olabilir. Ancak toplantıdan, 26.12.2015 tarihli "çelişkili yaklaşımlar" başlıklı yazımda açıkladığım gerekçelerle çözüme yönelik bir sonuç çıkmasının mümkün olamayacağını düşünmekteyim.

 

Diğer taraftan, Salih Müslim'in yakın bir zaman önce, Türkiye'deki yönetim tarafından, çözüm sürecine destek için ağırlandığı, yandaş medyanın ve çığırtkanlarının, onun hakkında olumlu açıklamalar yaptıkları da unutulmamıştır. Bu davranış biçiminin yönetimin tarzı olduğu, dün iyi dediklerine bugün kötü dedikleri, çığırtkanların da hemen yeni duruma göre pozisyon aldıkları gözden kaçırılmamalıdır.

 

Parantezli operasyonlar(!)

Yönetim, devam eden operasyonlar için "parantez açma ve kapatma" ifadesini kullanmaktadır. Mevcut operasyonlar bölücülükle mücadelenin bir parçasıdır. Bu mücadele de hiçbir zaman bitmeyecektir. Bölücülük, ülkemiz için devam etme potansiyeli olan bir tehdittir. Parantez kapandığında da mücadele devam edecektir/etmelidir.

 

PKK'nın çatışmayı mümkün olduğu kadar uzatarak, insanlık dramı yaratmaya ve böylelikle dış güçlerin müdahalesine fırsat oluşturarak, muhatap sıfatıyla, devletle masaya oturmaya çalıştığı aşikârdır.

 

 

Teröristler şehirlerden temizlendikten sonra maddi ve manevi alanda yapılacak restorasyonların nasıl olması gerektiği de 16 Ocak 2016 tarihli "çıkış yolu" başlıklı yazımda belirtilmiştir.

 

Bu yazımın son 5 yazımla birlikte dikkate alınması daha faydalı olabilir.

 

Gerçeklere gözlerimizi kapamayalım. Saklamayalım. Görelim. Görmeyenlere gösterelim.

Yazarın Diğer Yazıları