17  Nisan'dan sonra...

Yok yok!.. Bu  politik bir yazı değil. Çünkü bugün yasaklar var... Mutsuz da olduğumu söyleyemem.  Yasağın keyfini çıkarma mutluluğu verdi bu bir günlük süre  bana.

Nasıl mı olur?..

Seçim yasakları çerçevesinde bir sürü maddeye takılacağımız için olağanımızın dışına çıkmak gerekiyordu. Sabah, haber merkezine geldiğimde günlük gazetelere şöyle yalandan bir bakış attım.. Aklım telefonumundaydı.. Çünkü, içimdeki aşırı geyik yapma ihtiyacı beni kasıp kavuruyordu. Rutin iş vazifelerimi tamamlar tamamlamaz sıkı geyiğine inandığın iki arkadaşımı aradım. Siyasetin 's' ni konuşmadan  geyiği dağlara vurduk. Ağzı susuzluktan çatlayancı gürül gürül akan dereden buz gibi suyu kana kana içen garip misaliydim. Pek keyifli oldu doğrusu!..

Sonra...

Çok nadir yaptığım bir işi yaptım. Feysbuk'u açtım. Muhteşem kedi videolarını doya doya seyrettim.  Siyasi içerikli video ve mesajlara göz ucu ile bile bakmadım. Seçim yasakları değil içimdeki otorite  yasak koyuyordu bana... Bir yerde -Allah mekanını cennet eylesin- Barış Manço'ya rastladım. Gençliğimin şarkısını söylüyordu... "Gülpembe"yi... Sen gülünce güller açar Gülpembe... Sen gelince bahar gelir Gülpembe...  Barış söyledi ben söyledim... Ben söyledim Barış söyledi... Sanki sahnede Barış Manço'nun vokalisti gibiydim...

"Gülpembe" ile birlikte hayaller kurdum. 17 Nisan sonrasına...

Kahrolsamda çok acı çeksem de şanlı Fenerbahçe'nin maçlarına gitmek...

Kahvede doya doya Fener ve futbol muhabbeti yapmak...

Futbolculara kızmak, yeni transferler yapmak ,kulüp yönetimini değiştirmek!.. Hakem hatalarını Erman Hoca titizliği ile analiz etmek!..

Gazeteleri  spor sayfasından başlayarak okumak!. Fikstür analizleri yapmak...

Akşam, eve gittiğimde  çocuklarımın "reis" adını verdiğini bembeyaz Ankara kedimizi dizimin dibine yatırarak uzun süredir açmadığımız televizyonumuzdan (dev ekran!) kaliteli filmler izlemek...

Akşam yemeklerini hatunumla birlikte yemek.. Yarına da istersen bol sucuklu bir kuru kaynat demek...

Hafta sonu Trabzon'da okuyan oğlumuza veya İstanbul'da mezun olmak üzere olan kızımıza sürpriz ziyaretin planlarını yapmak...

Sabah ezanını Hacı Bayram'da dinledikten sonra namazı kılıp çay ocağında mis gibi çay içmek...

Bir Cuma sonrası Hacı Bayram'da nefis Ankara döneri yemek...

Bir gün atlayıp Karadeniz Ereğli'ye gitmek... Sahilde balık ...

Bir başka gün atlayıp Mersin'e gidip Toroslar'a çıkmak... Kasaplarda mangal keyfi..

Divane Derviş'de  nargileyi çekerken,birikmiş kitaplarımı doya doya okumak...

Alper Başkanla, Seyfoyla, Tolgayla, Muhammed ile  Şule ile  aile muhabbetleri yapmak.. Duran dayımla ayakkabılarını konuşmak.. Kira gelirleri üzerine analizler yapmak... Osman İbiş'le bahçelerinden bir türlü Ankara'ya gelemeyen fındığın kavgasını yapmak... Komşum, hemşerim Adnan ile buluşmak... Kaymak Mesut'un tespihleri ile yakından ilgilenmek...  Naim ustadan bardakta  mercimek çorbası isteyip, içmek...

Hatun ile yıllardır kurduğumuz Ege'de küçük bir bahçeli ev hayallerini gerçekleştirmek adına harekete geçmek.. İzmir'den başlayarak Ege'nin köylerini karış karış gezmek...

Hatun ile bir Mısır turu yapmak da fena olmaz... Yıllardır hayalini kurduğu piramitleri gezdirmek.. Belki oradan da bir Roma yaparız.. Her ziyaretimin dönüşünde  ballandıra ballandıra anlattığım ata yurtları.. Bir Türkmenistan, Kazakistan yapsak, fena mı olur?..

Tam olağana dönüyordum, odama Bilun Çelik girdi. Yine haber sorgusu yaptı!..

Olağan hayatın hayali bile çok güzel oluyormuş derken, feysbuk gezintimde okuduğum şu paylaşımı sizlere de iletmek istedim:

* Kocası olmayan yaşlı kadın, tereyağı yapıp bakkala günlük olarak satıyordu. Ancak bakkal tereyağını hiç tartmıyordu. Bir gün aklına bir şüphe düştü ve kadının getirdiği yağı tartmaya karar verdi.  1 kg olarak olarak aldığı tereyağın aslında 900 gram olduğunu görünce çok sinirlendi.  Ve ertesi gün kadın dükkana gelince bakkal, "Bir daha senden tereyağı almayacağım" dedi.

Yaşlı kadın üzülerek, "Efendim bir yanlışım mı oldu?" diye sordu.

Bakkal, "Senin bana verdiğin yağ 900 gram geldi ayıp değil mi bu yaptığın?" dedi.

Bunun üzerine kadın şöyle cevap verdi; "Efendim benim terazim yok, daha önce sizden 1 kilo şeker almıştım onu tartı olarak kullanıyorum" dedi.

Tabi bakkal utancından ne yapacağını şaşırdı.

Böyledir işte dünya, ne ekersen onu biçersin. Kime ne verirsen onu alırsın.*

Yazarın Diğer Yazıları