Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN

Ahmet B. ERCİLASUN

Türk kavramı ve sözlüğe bakmak

Herhangi bir sözün anlamını öğrenmek istediğimiz veya sözün ne anlama geldiği konusunda tereddüde düştüğümüz zaman sözlüğe bakarız. Sözlükler bunun için vardır. Çok iyi bildiğimizi sandığımız kelimeler için de sık sık sözlüklere bakmalıyız.

Çok iyi bildiğimizi sandığımız sözlerden biri de Türk sözüdür. Bence kendi bilgimizden emin olmadan, başkalarının bilgilerini eleştirmeden önce sözlüğe baksak iyi olur. Türkçe Sözlük'ün 11. baskısında Türk sözünün tanımı şöyledir:

"1. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halk ve bu halktan olan kimse. 2. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, Türkçenin değişik lehçelerini konuşan soy ve bu soydan olan kimse."

Acaba ikinci anlam, Cumhuriyet döneminde özel olarak mı çıkarılmıştır? Bunu anlamak için de Şemsettin Sami'nin, Cumhuriyet'ten yirmi küsur yıl önce basılmış Kamûs-ı Türkî'sine bakmak gerekir. Oradaki Türk maddesini sadeleştirerek veriyorum:

"Esas olarak Asya kıtasının kuzeybatı yönünde yayılmış bulunan büyük bir millettir ki oradan çeşitli tarihlerde cihangirlik ve ülkeler fethetmek yoluyla güneye ve batıya doğru yayılarak Avrupa'nın dahi güneydoğu yönlerine sokulmuşlardır. Çeşitli şubelere bölünmüş olup İslam'dan önce 'Uygur' ve günümüzde (20. yüzyılın başında - ABE) 'Çağatay' ve 'Osmanlı' şubeleri edebî dile nail olmuşlardır."

Demek ki Türkiye Türkçesinde Türk sözü, bir yandan dar anlamıyla Türkiye Türklerini ifade ederken, bir yandan da geniş anlamıyla bütün dünya Türklerini ifade ediyormuş.

Böyle şey olur mu? Yani bir sözün böyle iki anlamı olur mu? Elbette olur. Çok anlamlılık, evrensel bir olgudur ve dil biliminin önemli bir konusudur.

11. yüzyılda da Türk sözünün dar ve geniş olmak üzere iki anlamı vardı. 11. yüzyıl deyince Dîvânu Lugâti't-Türk'e bakmamız gerektiği anlaşılmış olmalı. Kâşgarlı Mahmud Türk maddesinde aynen şöyle söylüyor: "Nuh'un oğlu Türk'ün oğullarına yüce Allah tarafından verilmiş bir isimdir."

Burada Türk'ün geniş anlamı verilmiştir. Kâşgarlı Mahmud, Türk adının Allah tarafından verildiğini anlatan kutsi hadisi aktardıktan ve Türklerin meziyetlerini saydıktan sonra şöyle devam eder: "Onlardan 'biri' için de Türk denir; hepsi için de. 'Kimsin' anlamında Kim sen denir; 'Türküm' anlamında Türk men diye cevap verilir." Burada da tek kişi söz konusu olunca "dar anlam", Türklerin "hepsi" söz konusu olunca "geniş anlam" verilmektedir.

Kâşgarlı Mahmud eserinin giriş kısmında da "Türk"ü geniş anlamda kullanır. "Türkler aslında yirmi boydur." der ve batıdan doğuya o zamanki Türk boylarını sayar: Beçenek, Kıfçak, Oğuz, Yemek, Başgırt, Basmıl, Kay, Yabaku, Tatar, Kırkız, Çigil, Tohsı, Yağma, Uğrak, Çaruk, Çomul, Uygur, Tangut. Kâşgarlı burada 18 boyu sıralamıştır. Birkaç sayfa sonra dillerinden söz ettiği Bulgar ve Suvar boylarıyla sayı 20'ye ulaşır.

Dîvânu Lugâti't-Türk'te lehçeler arasındaki farklar anlatılırken "Türk" kelimesi dar anlamda kullanılır: "Gidilecek yere Türkler bargu yir derler; Oğuzlar onu barası yir'e çevirirler." Kâşgarlı, "inci"ye Türklerin yinçü, Oğuz ve Kıpçaklarınsa cinçü dediklerini de kaydeder.

Bu durumda Kâşgarlı Mahmud çelişkiye mi düşüyor? Kıpçakları ve Oğuzları "Türk" kavramının dışına mı çıkarıyor? Hayır. Yirmi boyun içinde Kıpçak ve Oğuzları da saydığına göre onları da Türk kabul ettiği muhakkak. Ama "Türklerde böyle, Kıpçaklarda, Oğuzlarda böyle" derken "Türk"ü dar anlamda kullanıyor ve o zamanın ölçünlü (standart) Türkçesini konuşan Kâşgar ve çevresindeki Türkleri kastediyor.

Dîvânu Lugâti't-Türk'te "Türk"ün bir anlamı daha var. Bunu da çok anlamlılığın başka bir örneği olarak kaydedelim: "Meyvelerin olgunlaşma zamanının ortasını bildiren bir edat. Türk üzüm ödi üzümün olgunlaşma vaktinin ortası, Türk kuyaş ödi gün ortası, Türk yigit gençlik çağının ortasına gelmiş genç."

Diğer Türklerin, mesela Özbeklerin sözlüklerinde Türk sözüne ne anlam verilmiş acaba? Başka bir yazıda da ondan bahsedelim.

Yazarın Diğer Yazıları