Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sadi SOMUNCUOĞLU

Türk Milleti teferruat mı?

Demokrasilerde iki taraf vardır; biri iktidar, diğeri muhalefet. İktidar yönetir, muhalefet denetler, uyarır ve doğrularını söyler. Sandıkta bu denge iktidar aleyhine dönünce yöneten değişir. Genel kural budur. Ancak bazen muhalefetten, bilinen veya bilinmeyen sebeplerle reddi miras edenler; asli görevini ve seçmenini terk edip iktidarın desteğine geçenler olabilir. Bu hal uzarsa, destekçi muhalefet, iddiasını ve kimliğini kaybedip iktidara katılabilir. Seçmen iradesi, bozulan dengeleri yeniden düzeltmeye çalışır. Yerleşmiş demokrasilerde pek görülmeyen bu durum, bizde ahvali adiyeden sayılır.

Muhalefetin tenkidi

İktidar genel ve yerel yönetimiyle bir bütündür. Kampanya buna göre yürütülmedi. Ancak muhalefet, "bu bir yerel seçimdir, iktidar değişmeyecek, onun için rahat olun" mesajını özenle tekrarladı. Seçimlerde iktidarın değişmeyeceğini köydeki çoban da biliyor. Eğer muhalefet, kavgadan beslenen iktidarın oyununu bozmak istiyorsa, bu bir üslup meselesiydi, halli kolaydı. "İktidar değişmeyecek" sözcüğü, öncelikle psikolojik açıdan iktidarı onaylamak gibi algılanacağından, bundan en çok kararsız seçmen etkilenecektir. Şayet, "Ben iktidar yanlısı seçmene hitap ediyorum" deniyorsa, mantık buysa, mesajın bütün seçmenlere ulaştığı bilinmiyor mu? Ayrıca yarış gerçekte, sadece iktidar partisi ve adaylarıyla değil, bizzat değişmeyecek denilen iktidarın kendisiyle yapılmıyor mu? Esasen ülkeyi iktidar yönettiğine göre, yereli ve geneli diye ayrılması doğru olmaz. Nitekim memleket her şeyiyle perişan edilmiştir. Devamı halinde şartlar daha da ağırlaşacak, iflaslar kapımıza dayanacaktır. Bu gerçek ikna edici delilleriyle anlatılmalıydı.

İktidarın tenkidi

İktidar ilk defa ve tam anlamıyla tökezledi. Ne yapacağını bilmeyen bir şaşkınlık içinde görüldü. Kolay değil, Türkiye içeriden ve dışarıdan her alanda siyaseten, iktisaden kuşatılmış, yalnızlaşmış, borç batağında, eli kolu bağlı durumda. Cumhuriyet döneminde bin bir fedakârlıkla meydana getirilen bütün tesisler, fabrikalar satılmış, elde kalan birkaç varlık da satışta. Hazıra dağlar dayanmaz hesabı, şimdi de şehirler, topraklar, tarihi eserler satılıyor. Hemen bir örnek verelim. Değerli araştırmacı yazar Murat Ağırel 6 Mart'ta Yeniçağ'da yazdı.  Ağırel diyor ki; "Cumhurbaşkanı Erdoğan bir televizyon programında 'Tarihî eserler Katar-Türkiye iş birliği ile yıkılıp inşa edilecek. İzlediğimde 'Nasıl yani?' dedim. Bir tarihî eser neden yıkılır? Yıkılıp yerine yapılan yapı nasıl tarihî eser olur? Tarihî kültürü olmayan Katarlılar binlerce yıllık tarihî eserleri nasıl yeniler?.. İstanbul Suriçi'ni bilmeyenler için anlatayım. Süleymaniye, yer aldığı tarihî dokusu ile inanılmaz güzel bir yerdir. Kanuni Sultan Süleyman ve Mimar Sinan gibi eşsiz kişilerin türbeleri bu semtte yer alıyor. Hatta bu semt 1977 yılında SİT alanı ilan edilmiş, 1985 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınmış. Peki biz ne yaptık? Katarlılara beton döksün diye peşkeş çektik."

Simdi soralım; tarihine, medeniyetine, kültürüne, sanatına ve ecdadına saygısı olan kimin vicdanı böyle bir yıkımı kabul edebilir? Neden Katar? Bütün bunlar ve pek çok benzerleri para için yapılabilir mi? Batılılar bile hayretle yazıyor; "Bir benzeri olmayan tarihi İstanbul, ilk defa bir Arap şehrine döndü" diye. Yakında İstanbul'a giden bir arkadaşım anlattı, "Aksaray'dan Sultanahmet'e kadar, Türkçe bilen bir kişiye rastlamamış."

Bu memleket işgal edildi de haberimiz mi yok?

Devam edelim; iktidar, 16 yıldan beri, üretime değil gösterişe, tüketime ve lükse yatırım yapıyor. Yolsuzluğun, vurgunun, soygunun hesabını belli değil. Kısacası, üretim yok, tüketim çok. Meşhur Con Ahmet'in devridaim makinası gibi vermeden almak, güzel de, hayalle karın doymuyor. Zor da olsa üretmeye kalkanların önüne pahalı girdi fiyatları ve pahalı mahsul çıkıyor. Yabancıyla rekabet mümkün değil. Hayat pahalı, fakirler zor durumda. Şu anda işsiz sayısı 8 milyon. Türk-İş 2019 yılı için açıkladı: 4 kişilik ailenin aylık açlık sınırı 2014 TL, yoksulluk sınırı 6 bin 561 TL. Evsiz, çocuksuz bir çalışanın maliyeti aylık 2 bin 454 TL. Açlık ve yokluk, ölüm demektir. Şimdiye kadar dışardan alacağız paramız bitti, borç da vermiyorlar, verecek olurlarsa şartlar ağır.

Son 17 yılda, ekonomimiz, eğitimimiz, hakkımız hukukumuz, sağlığımız, güvenliğimiz, huzurumuz, istikrarımız, işimiz aşımız dayanılmaz boyutlarda. Şehirlerimiz, iç karartan beton yığınlarına döndü.  Doymak bilmeyen cehaletimizin eseri, vurgun soygunla kaynaklarımız tüketildi. 16 Yılda 2,5 trilyon dolar kaynak kullanıldı. Hep toprağa, yola, binaya, israfa, yerli yersiz köprülere ve akıl almaz yerlere harcandı. Ama bir tane fabrika, üretim yatırımı yapılmadı. Bu tenkide iktidar, "Liberal ekonomide devlet olmaz" diyebiliyor.

Seçim boyunca partiler Türk Milleti demekten kaçındı, "bu millet, "aziz millet", "benim milletim" demeyi sürdürdü. Ama eşit ve şerefli Türk vatandaşı "Kürt kökenli" kardeşlerimiz için "Kürt vatandaşlarımız" veya Türk Milletinden ayrıymış gibi "Kürtler" demekte adeta yarıştı. "Eşit vatandaş" malum devletin temel taşıdır. Devlet birdir, onu da kuran ahaliye Türk Milleti denir. Acaba "Türk Milleti" demek teferruat mı?

Bunlarla birlikte Millet İttifakı desteklenmelidir.

 

Yazarın Diğer Yazıları