Bir Ankara masalı

Önce Melih Gökçek çıktı piyasaya… Bir gün önceden tüm Türkiye'yi haberdar etti "Yarın Mansur Yavaş'ın işini bitiriyorum" iddiasıyla…

Şaibeli bir tetikçiyi 'Beypazarı Ülkü Ocakları eski başkanı' diye konuşturdular… Daha önceki seçimlerden sanki suçmuş gibi 'Alevi, Erzurumlu vs.' gibi aşağılanmak istenen Mansur Yavaş'ı bu defa da 'Makedon' ilân etti…

Çaresizliğin ilk işaretleriydi bunlar… Geçtiğimiz seçimden kalan bir alacağın 'haram' karşısında ayaklarını yere vura vura geldiğini ve nasıl da bir korkuya yol açtığını gösteriyordu…

Önce "Benim tarzım farklı" deyip  edepli bir propaganda yürüteceğini gösteren Mehmet Özhaseki, baktı olmuyor, o da saldırgan bir üsluba yeltendi…

"Mazimiz hizmet" afişleri apar topar piyasadan çekildi… Özhaseki'nin sahada ezildiği görülünce, sanki belediye başkan adayı Erdoğan'mış gibi onunla birlikte görülen görseller sahaya sürüldü…

Bu arada saha sürekli ölçülüyor, aradaki farkın bir türlü kapatılamadığı görülünce yeni taktikler deneniyordu… 'Yavaş yavaş devrim' sloganları duvarlara yazılarak herhalde Mansur Yavaş'ın nasıl bir komünist olduğu milliyetçi seçmene öğretilecekti!..

***

Komikti bunlar ama seçmeni ikna edecek daha akıllıca yöntem bulmakta zorlanıyorlardı… Bu defa da 'Her biji Mansur' çıkışıyla Mansur Yavaş'ın bu defa da PKK'lılar tarafından nasıl da desteklendiği ispatlanacaktı!..

Bu arada 'taksicileri Kızılay'a sokmayacak' , 'zaten projesi yok', 'tecrübesi yok' gibi işporta cinsi yalanlar da iş görmedi…

Seçmeni insan gibi ikna yöntemleri bulacak akıl sağlıkları kalmayınca, bir suçludan, bir sapıktan 'saygın iş adamı' imal ederek topyekûn saldırıyı denediler… Sığındıkları bu alan aslında nasıl bir çaresizlik içinde olduklarını göstermesine rağmen ısrar ettiler…

Yakalarında koca koca rozet bulunan siyasetçiler, hiç utanmadan bu çocuk pornocusunun ifadeleriyle yürümeye, dolandırıcılıklarını temizlemeye, esas mağdur olan Yavaş'ı 'suçlu' göstermeye kalkıştılar…

İftiraların, yalanların, komploların, ardından gelen tehditlerin hiç birisi para etmeyince, bu defa da Tarsus'ta cezaevinde yatan ve yine yüz kızartıcı suçlardan koleksiyon yapmış birini savcılığa müracaat ettirdiler…

Suçlu 'Mansur Yavaş'ın adaylığının düşürülmesini' istiyordu… Savcılık da evrakı hızla işleme aldı ve YSK'ya gönderdi… Rezillik artık pik noktayı yakalamışken, YSK oy birliğiyle reddetti de bu komedi son buldu…

***

31 Mart'ta Ankara'da tarih yazıldı… Yalanlardan, iftiralardan, kumpaslardan, tehditlerden siyasî sonuç umacağını zannedenler, hukuk, vicdan ve Ankaralıların irfanına çarptılar…

Ankara'ya plaj getirecek olan Özhaseki'ye düşe düşe bir bardak soğuk su düştü!.. Artık iftiralarına ve yalanlarına hoparlörlük yaptığı kişilerle birlikte tarihe geçti…

Ne dev duvarlara asılı posterleri, ne bültene dönen ulusal gazete ve televizyonları, ne ekonomik gücü ve elemanlarını kendisi için seferber eden belediye taşeronları ve ne de kamu imkânları ona yetti…

Karşısında, farklılıkları olsa da güç ve kader birliği yapan Ankaralılar, haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmadıklarını göstermek için sabırla sandığı bekleyen seçmenler, dualarını esirgemeyen analar vardı… İşte o irade, siyasî tarihimizin belki de en orantısız seçiminde, 'hukuk' ve 'iftira' tercihinde hukukun elini havaya kaldırdı… Ve bu siyaset dilinin Türk siyasî hayatından def olup gitmesi için çok büyük bir  ültimatom vermiş oldu…

***

Elbette Mansur Yavaş'ın seçilmesinde, üzerinde mutabakat sağlayan birçok kesimin payı vardır… Ama baştan beri ifade ettiğim "Bu seçimin galibini milliyetçiler belirleyecek" tezi doğru çıktı… Zaten Yavaş etrafında belirginleşmiş 'milliyetçi irade' özellikle son saldırılardan sonra çok daha fazla sahiplenme gösterdi ve seçime damgasını vurdu…

Sonuçta 'tarih' ve 'talih' değişti… İstanbul'da Ekrem İmamoğlu'nun da gösterdiği büyük başarıdan sonra şunu iyi bilmek gerekiyor: Türk siyasetinde taşlar yerinden fazlasıyla oynayacak…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları