Sevsinler sizin milliyetçiliğinizi!

Şehidimizin olduğu gün "yas" beklerdik "eski"den; bırakın "eğlence" programı adı altında ekrana sürülen soytarılıkları, molasız "vur patlasın çal oynasın"ı, dizi yahut film yayınlıyor olsalar bile sorgulardık televizyon kanallarını; duyarlılık beklerdik. O yürek yangının bütün ülkeye mal edilmesini, bütün ülkeyle paylaşılmasını…

Dönemin medya patronlarının, "baş genel yayın yönetmeni"nin önünde ters L pozisyonunda durdukları o meşhur toplantıyı hatırlarsınız; böyle buyurmuştu efendileri:

- Bundan böyle şehit haberi yapmayacaksınız!

- Evet efendim…

- Siz nasıl uygun görürseniz efendim…

- Siz yeter ki emir buyrun efendim…

Sonuç:

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu hedef alan o alçak linç girişimi yaşanmasa, haberi bile olmayacaktı Türkiye'nin, "bir şehidinin daha" uğurlandığından belki de!

Bu sebepten dolayı;

Kimse maval okumasın!

Bu kadar "milliyetçi"yiz, bu kadar "muhafazakar"ız, bu kadar "millî duyguları kabarık", bu kadar "yüreği yanık", şehidine bu kadar sahip çıkabilen "kalabalıklar"ız; "toplum" bile olamıyoruz hanidir; bu kadar bir, bu kadar beraberiz; bu kadar "millet"iz; bağlı olduğumuz pamuk ipliği koptuğu an her bir ferdi ayrı bir yana savrulan tespih taneleri gibiyiz…

***

Şehide "kelle" dendi bu ülkede;  süreç içinde en çok, trajikomik ama şehit aileleri alkışladı bu lafı diyeni de!

"Sayın Öcalan' demeyi ve PKK bayrağı asmayı suç olmaktan biz çıkardık" diye övünen siyasetçi çıktı; değil yumruk fiske vuran çıkmadı!

"Abdullah Öcalan'ı takdirle karşılıyorum" diyen "devletlû" çıktı, devlet adına yüzüne şöyle okkalı bir tükürük savuran çıkmadı!

"Öcalan'ın düşünceleri bizim de düşüncelerimizdir" diyeni çıktı; ayağına taş değmedi, siyasette her gün biraz daha yukarı tırmandı!

"PKK'ya katılan çocuklar benim canım, ciğerim" diyen çıktı; PKK'lı canilerce canı, ciğeri sökülen milyonlardan çıt çıkmadı!

"PKK bir terör örgütü değildir. 100 kişiyle sınır karakoluna saldıran, ağır makineli tüfekler kullanan, halktan destek alan, 30 bin ölüme rağmen varlığını sürdüren bir örgüte terör örgütü demek kendini kandırmaktır. Dolayısıyla Öcalan'a terörist demek, denize 'göl' demek gibi bir şey: Bir Kürt ulusalcısı olarak, siyasi amacına ulaşmak için şiddeti kullanan bir politikacıdır" diyen gazeteci çıktı mesela; şu masuscuktan Hollanda portakalı sıkanlar kadar olup da, o gazete kisveli paçavrayı portakal gibi sıkıp buruşturup atan çıkmadı!

"PKK'yla empati"yi savunan sanatçılar çıktı; filmlerini protesto eden, gösterildiği salonları boş bırakan bir irade çıkmadı!

"Devlet, özür dilemeli" diyen yazar çıktı; hâlâ en çok satanlar arasında kitapları! Hiçbir kitap satış zinciri kitaplarını "saklamadı"!

Evlatlarınızın bazen delik deşik olmuş, bazen her bir uzvu ayrı bir yerden kazınmış bedenleri (bedenlerinden geriye kalanlar) soğumadan daha "eller havaya" konserleri verenler çıktı; Topkapı'da piyano resitali kadar rahatsızlık yaratmadı, kimse konserlerini basmadı, "yuh"lamadı, domates, yumurta filan fırlatıp menemen yapmaya kalkmadı!

Tek PKK mı?

FETÖ'nün bütün insani duygu, değer ve erdemlerden arındırıp robotlaştırdığı acımasızlar bir gecede yüzlerce insanı katletti, "devlet"in bütün bağımsızlık alametlerine kast etti; onlara "yol veren"ler "kahraman" oldu gecenin sonunda; hesap vermesi gerekenler taşındı omuzlarda!

Yani diyorum ki;

Önceki gün Çubuk'ta eşiğinden dönülen felaketi, "hazmettire hazmettire" meşrebi bu kadar "genişletilmiş", her şeyi "sindirmeye" alıştırılmış kalabalıkların "doğal tepkisi" diye yutturmaya kalkışıp da aklımıza hakaret etmesin hiç kimse!

***

Yok efendim, "dışarıdan taşıma kimse yok"muş, yok efendim "linç ekibinin tamamı o mahallenin sakini"ymiş; geçiniz!

Türkiye'nin başka bir "lekeli" gününde, "Maraş"a da dışarıdan taşınmamıştı hiç kimse; ama Maraşlıların birbirini katlettiği silahlar dışarıdan getirilip, verilmişti ellerine!

"Çorum"da da "dışarıdan taşınan" kimse yoktu; ama dışarıdan atılmıştı "fitne" tohumu!

12 Eylül'ün şartlarını olgunlaştıran cinayetlerin, baskınların, kavgaların tarafları da "dışarıdan" değildi; "aynı mahallenin çocukları"ydı düşmanlaştırdıkları ama o düşmanlığın mimarı ABD'nin "çocukları"ydı!

***

Siz, "mesajınızı verdiniz"

Biz de, Menemen'den 1 Mayıs'a, Şeyh Said'den Kanlı Pazar'a, Kaymakam Kemal Bey'den Necip Hablemitoğlu'na, Dr. Reşit Bey'den Abdi İpekçi'ye, Gün Sazak'a, Bekirağa Bölüğü'nden Silivri zulümhanesine, Nemrut Mustafa Divanı'ndan Ali Tatar'ın, Murat Özenalp'in, Cem Aziz Çakmak'ın, Kaşif Kozinoğlu'nun, Behçet Oktay'ın, Muzaffer Tekin'in katlini ferman veren özel yetkili canavarlara, aktarıla aktarıla gelen "genetik miras"ın tecrübesiyle cevabını veriyoruz:

Biz bu kirli oyunda yokuz!

 

Yazarın Diğer Yazıları