Oy çalınmamış! Ne olacak şimdi?

Ekonomik zorlukların, insanların perişanlığının farkında değiller; ha bire umut dağıtıyorlar. Bir taraftan da İstanbul'un üstüne yatmak için akla ziyan yollara başvuruyorlar.

İstanbul'da seçim iptal ettirildi; kendilerince bir hukukî kılıf bulmaları lâzımdı. Önceki gün 19.00 haber bültenleri başladıktan kısa bir süre sonra YSK gerekçeli kararı açıkladı. Biz, internete girmedik, işin kolayına kaçtık... Kanal kanal dolaşıp, gerekçeli kararı kolektif okuyanların kısa kısa aktarmalarını dinledik. İlk aklıma gelen deyim "Dağ fare doğurdu!" oldu. Sonra gazetelere girince, aynı sözü Ekrem İmamoğlu'nun da söylediğini gördüm. Aklın yolu bir. Çok kişi aynı şeyi düşünmüştür.

Biz İstanbul'un üstüne yatmak isteyenlerin argümanlarını tartışıyoruz; ekonomimizin ne hâle geldiğini göz ardı ediyoruz.

 Gaziantep'te kendisini yakan işsiz genç dört gün sonra hayatını yitirdi. Kimin haberi var?

Tunus'ta seyyar satıcı bir genç kendisini yaktı ve bütün ülkeyi alev sardı.

İstanbul Gezi Olayları da basit bir hâdiseyle başladı. Zabıta yeşilliği korumak isteyen aktivistlerin çadırlarını yaktı; gösteriler Türkiye'nin 81 ilinin 79'una yayıldı. İkisi güvenlik görevlisi 10'dan fazla insan hayatını yitirdi.

Bırakın şimdi "dış güçler"i, "üst akıl"ı. Bunlar her zaman var. Sen "dış güçler"e, "üst akıl"a fırsat verme önce!

Gaziantep'te işsizlik yüzünden kendisini yakan gencin hanımının sözleri insanın içini dağlıyor:

 "Suriyelilere verilen değerin onda biri bize verilmiyor. Eşim beş yıldır iş arıyor. Gelir geçer işlerde çalışıp bizi aç bırakmamaya çalışıyordu. Seçimlerden önce söz verdiler, ama tutmadılar. Her fabrikaya başvurdu, hep ret çıktı... Devlete hakkımı helâl etmiyorum."

Bu sözler "birini/birileri"ni silker, uyandırır mı?

Acaba, "Biz İstanbul'un üzerine yatmak için 40 takla atarken, ülke kaynıyor. Başımıza iş açılacak. Bu Müslümanlık değil; kendimize gelelim, hatta Saray'ı bırakalım, hatta Okluk Koyu'nda yazlık sarayın yapımını durduralım, Reis'in tayyarelerini satalım, halkla bütünleşelim, israfa son verelim, rant peşinde koşmayalım, kendi müteahhitlerimizi kollamayalım, halkın malı halkta kalsın." derler mi?

Biz İstanbul seçimlerini tartışalım... Biz, belediye binalarına "T.C." (Türkiye Cumhuriyeti) yazısı asılsın mı,  asılmasın mı oylaması yapalım... Eğitimimizi "yandaş" derneklere, vakıflara, cemaatlere teslim edelim... İmam hatipler açıp yeni cemaatler çıkartalım... Nereye varırız böyle? (Nereye mi?! Yeni araştırma: İki yıl önce Türkiye %99,9 Müslümandı, şimdi %89,5 Müslümanız.)

Hani İstanbul seçimlerinde oylar çalınmıştı? Muhtemelen belli bir merkezde kotarılan seçim iptal edilsin diyenlerin gerekçeli kararında oyların çalındığına dair ima bile yok. Bulabilselerdi, bir yerde "çalındı" sözünün kayda geçmesi için kullanmazlar mıydı? Acaba ısrarla "Oylar çalındı." diyen Binali Yıldırım, R. T. Erdoğan ve daha başkaları halktan özür dileyecekler mi?

En azılı hırsızı hapishaneden getirip sandık kurulu başkanı yapsan dahi, o kadar görevlinin içinde bir oy çalamazdı. Sistem sağlam çünkü.

Günün vecizesiyle sözümü bitireyim. Vecize, daha yeni ABD'de survivorı kazanan Türabi'den:

"Türk olmak zordur, dünya ile savaşırsın. Türk olmamak daha da zordur; çünkü, Türk'le savaşırsın."

 

Yazarın Diğer Yazıları