Ne notası? Müzik notası mı?

ABD Başkanı'nın kapısında 45 dakika bekletilip, kredi almayı umarken, eline Amerikan Başkanı'nın yaldızlı kağıda sarılı portresi tutuşturularak, boynu bükük, başı önde ülkesine yollanan Başbakanların geleneğinden geliyor olmakla övünen siyasi iktidarın, Amerikan askerleri, peşmergeyle birlikte, Türk askerlerinin başına çuval geçirip, onları sorgulamak üzere alıkoyduktan sonra muhalefetten yükselen "nota" çağrılarına verdiği cevap gelir aklıma:

-Ne notası veriyorsun? Müzik notası mı?

Şuuru ihanetle kodlanmadıysa, hiçkimse ülkesinin aşağılanmasından, ülkesini temsil eden kişi yahut kurumların onur kırıcı muameleye tabi tutulmasından haz almaz. Buna razı olmaz.

Ve fakat…

Cumhuriyet tarihinin açık ara en aşağılayıcı, en onur kırıcı, "savaş sebebi" olabilecek çapta düşmanlık alameti hadisesinden sonra BİLE, emperyalizmin ete kemiğe bürünmüş hali olan bir terör imparatorluğuna karşı "öfkeyle kalk(a)mayan", tepki vermek için "olayı derinliğine teşhis etmeyi" bekleyen, "yanlış yapıldı diye ortaklığı bozmak yerine dargınlığı gidermeye çalışan" bütün zamanların en ultra olgun iktidarının, "milli onur"u , "milli egemenlik"i, ancak muhatabı İstanbul'un bir ilçesi kadar bile olmayan İzlanda'cık(!) yahut emsali ülkeler olunca hatırlaması, ancak onlara karşı arslanlaşması da iyice kör kör parmağım gözüne be arkadaş!

"Nota"nız geldiyse, bir Bakan Vekili bile Türkiye'yi savunma sanayiini baltalamak, kalkınma hedeflerini sekteye uğratmak, işsizliği arttırmak, ticari kayıp yaşatmak velhasıl ekonomik darbe yapmakla tehdit eden ABD'ye versenize önce…

Türk devletinin egemenlik haklarını tanımayan, 'kendini askeri yönden garantiye almaya kalkışır, milli savunmaya kalkışırsan, ekonomik savaş açarım' diyen ABD'ye verilen karşılık, İnönü'nün Johnson mektubundan sonraki meşhur "Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada yerini alır" sözüne nazireli "ABD F-35 anlaşmasından cayarsa, kendi dünyamızı kurarız" diye twitter mesajından ibaret olunca, A Milli Futbol Takımı kafilesi mensuplarına, Türk pasaportu taşıyanların dünyanın çoğu yerinde zaten her gün maruz kaldığı muamelenin aynını tekrarlayan İzlanda'ya verilenin muhtıravari bir tepki olduğuna inanamıyor, haliyle soruyor insan;

-Ne notası? Müzik notası mı?

Çok anormal bir normal

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday iki ismin, bir televizyon kanalında yüz yüze tartışabilmesi "normal olan" olduğu için bu kadar arzu edilmişti. "Normal"in, siyasi partiler arasında uzun bir görüşme trafiği, ortak deklarasyonlar, moderatör referandumu(!) gibi anormal eylemlerle sağlanan bir hal olduğundan emin misiniz?

Galiz küfürler hiyerarşisi

Zannediyorum hepimiz bu konuda hemfikiriz; eğer Ekrem İmamoğlu, Ordu Valisi'ne söyledi iddia edilen sözleri söylemiş, iktidar tarafından atanmış bürokrasinin herhangi bir kademesinden, herhangi biri de bunu belgelemiş  olsaydı, o belgenin -ses kaydıysa ses kaydı, görüntü kaydıysa görüntü kaydı- daha o dakika yayımlatılmadığı mecra kalmazdı.

İmamoğlu'nun, bugüne kadar ortaya çıkan kayıtların tamamında, uğradığı saygısızlığa karşı insanüstü sabrını muhafaza ettiği açık seçik görülüyor olmasına rağmen, hadi diyelim iktidar iddiasında haklı; doğru "İstanbul gibi büyük bir şehri yönetmeye talip olanın ağzından böyle galiz küfürler, çıkmaması lazım."

E peki Türkiye, İstanbul'dan küçük mü?

İstanbul'u yönetmeye talip olan kişiyle ilgili olarak üslup tartışması açanların, İstanbul'un da dahil olduğu Türkiye'yi yönetenlerin;

- Sapkın arkadaşı tarafından katledilen gencecik bir kızın ardından "Kendi başına bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya" diyebilmesinden,

- Bir siyasinin illegal yollarda elde edilmiş en mahrem görüntülerini, "Bu özel değil özel değil bu genel" diye meydanlarda dedikodu konusu yapmasından,

- Vatandaşını "Ananı da al git" diye, "İsrail dölü" diye itip kakmasından, "Bunlar ateist", "Bunlar zerdüşt", Afedersiniz Ermeni", "Afedersiniz Alevi" diye bölmesinden, aşağılamasından, "Kadın mıdır, kız mıdır" diye diline dolamasından,

- Bir inanç grubu için kutsal olan bir mekana "cümbüş evi" diye iftira ve hakarette bulunmasından,

- Bir siyasi partiyi "tezek" olarak nitelendirmesinden,

- Bir siyasi liderle ilgili olarak "zürriyetsiz" imasında bulunmasından,

- Ülkenin kurucularına "İki ayyaş" yakıştırması yapmasından,

Ve daha bunun gibi onlarca, yüzerce küfre varan ifadeden rahatsızlık duymaması, duyuyorsa da duymuyormuş gibi davranması, hatta bunlara alkış tutması, riyakarlık tarihimizin en galiz tutumlarından biri olmalı…

SORU-YORUM

AK Parti'nin seçilememiş ve seçtirilmesi uğruna seçim iptal edilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı, TBMM Genel Kurulu'nda da "Bir Osmanlı eyaleti" kılıfıyla "Kürdistan" savunuculuğu yapabilir miydi? Yaparsa ne olurdu?

 

Yazarın Diğer Yazıları