Türkiye'nin en "bağımsız"ı da "İmamoğlu" diyor

İstanbul’daki, seçimin yenilenmesiyle sonuçlanan itiraz süreci olmasaydı, muhtemelen bugün Türkiye’nin dikkat kesildiği birkaç ilden biri de orası olacaktı. Bugün size 31 Mart 2019 akşamı beliren Türkiye haritasının tek “beyaz” noktasından, demokrasi adına “yüz akı” sayabileceğimiz şehrinden, Kırklareli’den bildiriyorum.

Yanımda, ahir ömrümde eşine rastlamadığım bir başarı hikayesinin yazarı -siz mimarı da diyebilirsiniz- Mehmet Siyam Kesimoğlu var;

Aday gösterilmeyince CHP’den istifa etti. Diğer partilerden gelen adaylık tekliflerini reddetti. Seçime “bağımsız” aday olarak girdi ve her iki ittifakı da geride bırakıp seçimi kazanabildi.

Tek başına bu süreç bile yeterince olağanüstü değilmiş gibi bir de Cumhur İttifakı’nın itirazıyla yapılan yeniden sayımda da hem kendisinin, hem de seçmeninin hakkını koruyabildi.

YAKAMDAN O ROZETİ ÇIKARMAK KOLAY OLMADI

“Nedir  bu işin sırrı?” Sorusunun cevabı kısa ve net Kesimoğlu’nda;

“Beş harfli bir sözcük; Sevgi!”

Ama oraya gelmeden önce “Kırk yıllık CHP’liyim” diye başlıyor anlatmaya “bağımsızlaşma” hikayesini:

  • 2011’de mutlu ve mesut bir şekilde milletvekilliği yaparken, Genel Başkan bir görev verdi.  2014 yerel seçimleri için Kırklareli Belediye Başkan Adayı oldum. Kazandım. 2019’da partim aday göstermedi. Normalde kabul edebilirdim dışarıda kalmayı. Ama ortada halkımın ilgisi ve teveccühü vardı. Buna layık olabilmek çok özel. Kaygılar yaşadım. Yakamdan o rozeti çıkarmak kolay olmadı. Hele hele onun yerine başka bir rozet takmam mümkün olamazdı. Teklifler geldi; her yerden geldi. Ama benim çizgim hiç değişmez. Ne esnerim, ne kırılırım. ‘Bağımsız çıkmam partinin oylarını bölebilir, aradan Cumhur İttifakı sıyrılabilir’ kaygısını yaşadım. Sonra, Uğur Mumcu’nun bir sözü geldi aklıma, “İnsanlar yaptıklarından olduğu kadar yapmadıklarından da sorumludur”. Halkın içinde gördüm ki, benim bu kaygıya kapılmamı gerektirecek bir tablo yok. Ben bu seçimi alabilirim; üstelik kayıp gözükeni kazanç hanesine yazabilirim. Nitekim, seçim süreci boyunca sevgiyle yürüdük. Ben insanlara sadece sevgimi verdim onlar da bana sevgilerini gösterdiler. 5 katlı asansörsüz apartmanlara kadınlar nasıl çıkıp da, tek tek bütün kapıları çaldırlar görmeliydiniz. Gençler öyle… Gönüllüler ordusu oluşturduk. Emeklerimizin karşılığını aldık. Bu çok güzel bir şey.

17 YILLIK KABUS BİTSİN DE…

Bir ara, sahiden de “özel” olan hikayesinin, seçim sonrası yaşanan süreçten dolayı gölgede kalmasından yakınacak gibi giriyor lafa ama bağladığı yer bambaşka:

- Ülkenin gündemi yoğun; İstanbul, Ankara… Onların arasında gölgede kaldık gibi ama hiç önemli değil. Tamamen unutulsun. Yeter ki, 17 yıldan bu yana ülkenin üzerine kabus gibi çöken bu zihniyet ülkeyi terk etsin…

“112”LİK FARKIN PERDE ARKASI

Kesimoğlu’nun, Cumhur İttifakı’nın MHP’li, Millet İttifakı’nın da CHP’li adaylarını geride bırakıp, üstelik de her iki ittifaktan da hatırı sayılır miktarda oy alarak kazanması başlı başına dikkate değer ama bir de Cumhur İttifakı’nın itirazı üzerine oyların yeniden sayılma hikayesi var:

  • Özgür Özel geldi. Muharrem İnce geldi. Muharrem Bey, 20 yıllık yakın arkadaşım. Benim şahsımdan ziyade hakka, hukuka, adalete, hukuk devletine ve demokrasiye sahip çıkmak adına geldiler; demokratik tepkilerini dile getirdiler. 112 fark… 112 gibi bir fark kaldı ikinci sayımdan sonra… Aslında 3 bin oy boşa gitti. Oy pusulasında her partiye sütunun bütünü ama bağımsıza gelince yarısı dediler.  Bunu ayıran bir çizgi yok. Benden başka bağımsız aday da yok. Vatandaş, parti adayı olursa alttaki yuvarlağa vuruyor; benim yuvarlak üstte ya, diğer adaylar gibi  vurmuş bana da; bağımsızın altındaki boşluğa… Seçim Kurulu diyor ki, “Burada bir çizgi var, bağımsızda yok ama siz bu çizginin devam ettiğini hayal edeceksiniz.” Dedim ki, “Ben Mülkiye’de hukuk okudum. Hukukta ‘hayali bir çizgi’ diye bir kavram bilmiyorum. Hayal gücüyse, ben hayal gücü yüksek bir insanım; o çizgiyi orada değil de burada görüyorum. O zaman benim bu oylarım geçerlidir.” Kabul etmediler; 2 bin oy böyle gitti. Yoksa halk iradesini açık ve net ortaya koymuştu. Bir de Bağımsız Türkiye Partisi var. Pusulada benim resmim yok, “bağımsız” da yazmıyor. “Bağımsız”ı gören yaşlılar BTP’ye basmış. 1400 oy da öyle gitti. Ama siyaset sonuç alma sanatıdır. Hatta bence anlamlı bir sonuçla da kazandım; 112, acilin telefon numarası…

KARŞIYIM KARŞI; HER DEVRİN MUHALİFİ…

Genel algı, “Muharrem İnce’nin Genel Başkan Adaylığı ve Kurultay çağrısına verdiği etkin destekten dolayı” aday yapılmadığı yönünde. Kesimoğlu da yalanlamıyor bunu ama ekliyor:

- 2002’de önseçimle1. Sıradan milletvekili oldum. 2004’te aldığımız sonucu beğenmedik, “İktidara Yürüyüş Hareketi” adı altında bir muhalefet hareketi başlattık. İlk sözcüleri bendim. Benim arkamda 29 milletvekili vardı; bir tanesi Sayın Kılıçdaroğlu’ydu. 2007’de Sayın Baykal, ben çıkacağım diye burada önseçim yapmadı, beni de listeye koymadı. Parlamento dışında kaldım. Ama 2007 seçiminde partim için çalıştım. 2009 yerel seçiminde çalıştım. 2010’da, referandumda çok çalıştım. 2011’de önseçim oldu, yine birinci sıradan milletvekili oldum. Ben ilkeyle siyaset yapıyorum; isimle yapmıyorum. Buna “Şimdikiler isimle yapıyor” gibi bir anlam yüklememek lazım. Ama, politikacı gelecek seçimi, siyaset adamı gelecek kuşakları düşünür. Ben doğmamış torunlarımızın, Türkiye’nin hangi koşullarında yaşayabileceğini, tehlikeyi öngörüp kendi ölçülerimde demokratik duruşumu sergilemeye çalışıyorum. Bu olumsuzluğa gidişi ortadan kaldırmaya katkı yapıyorum. Bedellerini de ödüyorum. 2019 seçiminde de aday yapılmayarak bedelini ödedim. Kırklareli insanı çok bilinçlidir. Hakka, hukuka, adalete çok önem verir. Ortada bir mağduriyet söz konusuydu; ittifakların arasından Kesimoğlu gibi bir kul çıktı, seçimi kazandı.

KIRKLARELİ’NİN MESAJI LİDER SULTASINA KARŞI

Biraz da aday yapılmama gerekçesiyle bağlantılı olmalı, başka türlü yorumlanması gerektiğine inanıyor Kırklareli’nin mesajının:

  • Burada aldığımız sonuç sadece Kırklareli ölçeğinde değerlendirilebilecek bir sonuç değil. Ülkemizde ekonomik, siyasi, sosyal sorunlar var. Bu sorunları halkımızın önüne koyan siyaset kurumu. Ama bunu olumluya çevirebilecek de yine siyaset kurumu ve siyasetçiler. Bunun olabilmesi için siyasetçinin siyasi geleceğinin, genel başkanın iki dudağının arasından çıkması lazım. Siyasetçilerin yönü halka dönük olmalı. Demokrasilerde en büyük güç halkın iradesidir. Ama seçiciyi tek olarak belirlerseniz orada lider sultası geçerlidir; sağlıklı sonuçlar oluşmaz. Türkiye’nin önünün açılabilmesi için iki yasanın değişmesi lazım; Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu. Kırklareli’de, bu iki yasanın değişmesi için kilometre taşı olabilecek bir sonuç ortaya çıkardık.

“SEÇİM ŞARKIMI İMAMOĞLU’NA VERDİM”

Kesimoğlu, artık yakasında CHP rozeti taşımıyor ama “demokrasiye olan inancının da gereği” Millet İttifakı’nın, CHP’li seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun faal destekçilerinden biri. “Ağabey kardeş diyaloğumuz olan, çok sevdiğim, akıllı, tecrübeli, donanımlı, entelektüel birikimi olan bir kardeşim. Bir haksızlığa uğradı, mazbatası alındı. Ama nasıl Kırklareli halkı tercihini bilinçli bir şekilde doğrudan yana kullandıysa, 23 Haziran’da İstanbul halkı da aynı şekilde ve daha büyük bir çoğunlukla sayın İmamoğlu’na sahip çıkacak” diyor ve bu uğurdaki “naçizane çabaları”nı paylaşıyor:

- Kendi kampanyam için güzel bir şarkı yaptırmıştım Ali Altay’a. Çocuklarda müthiş karşılık buldu; fotoğraf çektirmekten yolda yürüyemiyordum. Çocuklar oy kullansaydı, oy oranım yüzde 100 olurdu; fire vermezdim. Kazanmamda payının büyük olduğunu düşünüyorum. Küçük bir katkım olması düşüncesiyle şarkının sözlerini İmamoğlu adına değiştirdik.  Adam gibi adam İmamoğlu… Ekrem de aradı “Abi sana uğur getirdi; inşallah bana da uğur getirecek” dedi. İstanbul’daki Kırklarelililerle temaslarımız var. Gidip onlarla çalışmalar yapıyoruz. Bizim de çorbada tuzumuz olursa kendimizi mutlu sayarız. Yalova’da, 2014’te seçim yenilendiğinde, araştırdık; 250 Kırklarelili çıktı. Onlara mektup yolladım. Belediye başkanı arkadaşlarımla evlerinde, işyerlerinde ziyaret ettik, konuştuk; tamamına yakını Vefa Salman’a oy kullandı. Aynı anlayışı İstanbul’da sürdürmeye, bir tane fazladan oy getirmeye çalışıyoruz. Ekrem İmamoğlu’nun şahsında, CHPnin kurumsal kimliğinde olabilir ama demokrasiye olan inancımız, haksızlığa uğramış bir kardeşimizin hakkına kavuşması konusunda da imkan ve tecrübelerimiz ışığında katkı vermeyi gerektirir. Eminim İstanbul halkı bu mağduriyeti giderecek, bir hakkın iadesini gecikmiş de olsa gerçekleştirecektir.

İSTANBUL’U BÜYÜK FARKLA KAZANACAK

Cumhur İttifakı’nın itirazına rağmen “Başkan”lığını söke söke almış biri olarak, “Bunlar seçimi iptal ettirdiyse, kazanmanın yolunu bulmuşlardır” türü düşüncelere asla katılmıyor Kesimoğlu:

- Seçim sandık başında kazanılır ya da kaybedilir. Bu ülkede üst düzeylerde görevler yapmış bir insanın “Çaldılar” ifadesini de doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Yakıştıramadım. İstanbul’da da buradaki gibi hatta daha da fazla kenetlenmiş, sonuç almaya odaklanmış bir kitle var.  Bu kitle sandık başını bırakmaz. Birleştirme tutanaklarını bırakmaz. Islak imzalı tutanakları almayı ihmal etmezse, ne kadar art niyetli yaklaşım olursa olsun sonucu etkileyemez.

“Tahmin” diyorum;

- Tahminim aradaki fark daha da açılacak. İmamoğlu daha büyük bir oy farkıyla, daha perçinlenmiş, tazelenmiş bir güvenle devam edecek. Ayrıca, İstanbul’un kazanılmış olması, Ankara’nın kazanılmış olması Türkiye’nin genel yapısına da yansıyacaktır diye düşünüyorum; genel seçimlerin başarısı yerel seçimlerden geçer.

“ŞARTLAR OLUŞURSA CHP’YE DÖNERİM"

Her ne kadar “bağımsız” olarak kazandığı başarıyla gurur duyuyor olsa da bir “burukluk” da yaşamıyor değil Kesimoğlu:

- Bağımsızlık güzel bir şey. “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal’in günümüzdeki sıkı bir temsilcisi olarak, benim için iyi bir şey. Ama örgütümün bir parçası olarak da burukluk hissettiğimi söyleyebilirim.

Kampanyanızda da CHP’li kimliğinizi geri plana attığınız söylenemez sanırım…

- Seçim sandıklarına bakın; partinin adayının aldığı oya bakın, bir de partinin belediye meclisine giden oya bakın… O oylar nereden gitti? Kendiliğinden gitmedi. Elbetteki bir çalışma var. Ama kimi arkadaşlarımız da ağır iftiralarda, karalamalarda bulundular; bunlar da benim partimden geldi. Düzeyin çok düştüğünü gördüm. Ama nanoteknolojiyle yaratıldım ben; hiç etkilemedi.

Geliyor mu peki “Geri dön” teklifi?

- Geliyor tabii. Partimizin çeşitli kademelerinden geliyor, milletvekili, belediye başkanı arkadaşlarımız aracılığıyla geliyor…

Dönecek misiniz?

- Dönerim tabiiki ama koşulların oluşması lazım. Ben siyaseti ahlaklı yapmaya çalışıyorum. Halkımdan “bağımsız” olarak oy istedim. Kırk yıllık partim de olsa o oyları alıp partime devşirmeyi ahlaksızlık sayarım. İleriki aşamada koşullar oluşursa yine halkımın onayını alarak dönmek isterim. Ama dönerken de tahta bavulumu alıp dönmem…

CUMHUR İTTİFAKI ADAYIYLA ELE ELE!

Türkiye genelinin aksine, genele hakim olan “meydan muharebesi” görüntüsünden uzak, yeniden sayım işleminden sonra Kesimoğlu’nun sonucu Cumhur İttifakı adayıyla yan yana açıklayabildiği hayli “centilmen” bir iklim yaşanmış Kırklareli’de. “Söz konusu Kırklareli’yse benim için gerisi teferruattır” diye özetliyor Kesimoğlu, rakipleriyle ilişkisini belirleyen zemini. Nitekim, seçimden sonra Belediye Meclisi’nde yaptıkları ilk toplantıda da, “Bugüne kadar hasımdık şimdi hısım olduk. ‘Doğru’ bir tanedir; gelin bu şehir için ‘doğru’ neyse onu hep birlikte yapalım” diye seslenmiş üyelere. Ekliyor:

- Kimse mükemmel değildir. Ben de mükemmel değilim; eksiklerim, hatalarım, zaaflarım olabilir; insanım.  Ama göründüğüm kadar bir adamım; beni de olmadığım şeylerle itham edip mindere çekmeye çalışanlar oldu ama hiçbirinin seviyesine inmedim. Siyasetin nezaketli bir hale getirilmesi lazım; buna katkı yapacak da genel başkanlardır. Demokrasi hemen şimdi lazım bu ülkeye…

“İRİCE BİR KASABA”DAN ŞEHİRCİLİK MARKASINA…

Siyaset konuşmak iyi, güzel, reytingi de garanti de, vatandaş da hizmet bekler!

Yalan yok, iddia ettikleri gibi “Mutlu İnsanlar Şehri” olabilmiş mi bilmiyorum ama hayli değişmiş Kırklareli’nin çehresi. “Eskişehir’den esinlenerek, Kırklareli’yi, Türkiye’de şehircilik anlamında ikinci isim haline getirmek”miş Kesimoğlu’nun hedefi:

  • Başaracağıma inanıyorum.  5 yılda her türlü engele rağmen güzel şeyler yaptık. Şimdi tecrübesini arttırmış, özgüvenini tazelemiş bir başkan olarak daha da güzel şeyler yapacağıma inanıyorum. İlk hedefimiz, iki meydan düzenlemesi yapacağız; Vilayet ve Cumhuriyet meydanlarımız. Porsuk çayının güzelliği neyse İncidere’de de var. Milletvekili olduğumuz dönemden hukukumuza dayanarak bakanlığı döneminde Veysel Eroğlu’na rica ettim, kırmadı; İncidere’nin yatağını iyileştirdi. Etrafında, iki nokta arasında 6,5 km’lik bir alanda Porsuk çayı düzenlemesini yapan ekibin projesiyle yeni bir  yaşam alanı oluşturacağız. Ekonomik krizden dolayı otogarımızı tamamlayamamıştık; tamamlayacağız. Kapalı pazar yerini yaptık. Atatürk’ün Selanik’teki evinin aynısını Kırklareli’ye yaptık.“Baba-oğul buluşması” diye Ali Rıza Efendi adına kültür evi yaptık. 250 bin kişi ziyaret etti.
  •  

“Göreve başladığımda, Kırıkkale’yle karıştırılan, Edirne ve Tekirdağ’ın gölgesinde kalmış iri bir kasabada yaşıyorduk” diyen Kesimoğlu ilinin keşfedilmemiş cevherlerine dikkat çekiyor:

  • 8 bin yıl öncesine ait kazı alanımız var… Tabyalarımız var…  Dupnisa mağaramız var; içinde dünyada örneği çok az bulunan yarasa çeşitleri var… Biraz ileride Demirköy var; Fatih’in fetihte kullanılan topları döktürdüğü dökümhane burada, kazısı devam ediyor… İğnada var; Amazon ve Kongo ile dünyanın üç longozundan biri…

NÜKLEERE DE, TERMİĞE DE HAYIR

İğneada deyince için titriyor; “Nükleer Santral” diyorum, “çimento limanı” diyorum, “En başından beri mücadele ediyorum” diyor Kesimoğlu:

- Enerjiye karşı değiliz ama buraya nükleer santral ve termik santral yapımına karşıyız. Nükleer santrallerin bütün dünyada sökülmeye başlandığı süreçte; Türkiye o ülkelerin arka bahçesi değildir. İnsanımız o ülkelerin insanlarından daha aşağıda bir muameleye tabi tutulamaz. Yöre halkı olarak bilinçliyiz; buna izin vermeyiz. Nükleer santral yapımı 20 yıl sürecek; bu sürede yeni enerjiye ihtiyaç vardır. Bunun için de termik santral kurulacak. Termik santral, kömürle çalışır, çıktısı cüruftur, cüruf çimento fabrikasının hammaddesidir. Buraya çimento fabrikası kurulması doğanın yok olması  demektir; balıkların, kuşların göç yolları buradadır. Suyun işlendikten sonra denize verilmesi, o suyun sıcaklığı, soğukluğu doğal yaşamı tehdit edecek… Çernobilin sonuçlarını bugün Trakya'da yaşıyoruz… Müsaade etmeyiz. Nükleer santralin ham çıktıları atom bombasının ham maddesidir; uluslararası suç örgütleri açsından tehlike teşkil eder. Ergene de çok önemli; Vize Çakıllı’dan içilecek su niteliğinde doğan ince derelerden oluşan bir nehir döküldüğü yerde ağır metaller içerir, ölüm saçar hale geliyorsa, geçtiği yerde bu niteliği kazanıyor demektir. Bunun çözümü bellidir; siyasi irade gerektirir.

HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK

En çok da “mizah konusu” olmak ağır geliyor Kesimoğlu’na… “Düşünsenize” diyor;

- “Tren garı olup da treni gelmeyen, uçağı olup da havaalanı olmayan şehir neresidir” diye dalga geçiyorlar. Tren garımızı istiyoruz. 5 yıldır burayı alıp, protokol binası yapmaya çalışıyoruz. 5 yıldır, Kültür Bakanlığı’nın belediyeye tahsis ettiği, Kırklareli Üniversitesi de aynı tarihlerde açıldığı için kampüs içinde Rektörlük binası yapılana kadar kullanımına izin verilen binamızı istiyoruz; hizmet binası yapacağız; yargıya da taşıdık.

Pekiiii bu kadar dert, sorun, mücadeleden sonra milletvekilliği mi? Belediye başkanlığı mı?

Hiç düşünmeden yanıtlıyor:

- Belediye Başkanlığı. Çünkü diyorsunuz ki “Bu taşı ben döşedim. Atatürk evini ben yaptım.” Önemli olan kubbede hoş bir seda bırakabilmek. Trakya’da ilktir; çöpten elektrik üretiyoruz; 1.2 megavat… Bu ilk…

Son söz peki; son mesaj:

- Herşey çok güzel olacak!

 

Yazarın Diğer Yazıları