AKP sistem partisi mi operasyon partisi mi?

Türkiye'de ikide bir siyasetin tıkanması ve ülkenin geçmişten hiç ders almadan yeniden defalarca krize sürüklenmesinin gerisinde ne var? Siyaset adamlarının uzmanların kendilerine sorması ve cevaplaması gereken soru budur?

Bakın işte yine krizle karşı karşıyayız.

Kaç kere ekonomik krizle karşılaştık kim biliyor? Hafızayı yoklayarak birkaç kişi buna anında cevap verebilir ama bir anda cevap verecek büyük bir çoğunluk yok.

Lakin Türk siyasetinde yeni dönemeçlerin yaşandığı kritik süreç daima ekonomik krizlerle ve bir de darbelerle olmuştur.

Herkes darbelere ateş püskürüyor. Püskürmeli de. Ancak en az darbeler kadar siyasi dönüşümleri ve gelişmeleri etkileyen ve hatta birkaç kere siyaseti yeniden düzene konulmasına neden olan, birçok partinin hayatına son veren asıl sorunların başında biri daha var: Ekonomi…

24 Ocak kararlarını hatırlayın.

Mimarı Özal değil miydi?

12 Eylül darbesi sonrasında Özal'ın partisi ANAP'ı öne çıkaran işte bu kararlardı. Ekonomik iyileşmenin sonda halkın onayanı alarak iktidara taşındı.

DSP-MHP dönemine gelin..

Ortaya çıkan ekonomik kriz sonrasında DSP yerle bir oldu. MHP'de tıpkı ortağı gibi dibe vurdu.

Sonra?

Siyasal dengeler yeniden kuruldu.

AKP ortaya çıktı.

Diyeceksiniz ki "28 Şubatın etkisi yok mu?"

Var tabi.

Ama ikinci en büyük neden ve AKP'yi iktidara taşıyan asıl sebep, darbe karşıtlığından çok, ekonomi idi.

Şimdi geldiğimiz noktada, AKP'yi dibe doğru çeken muhalefeti yükselen değer haline getiren sebep de aynı.

AKP, kendi geleceğini gördü. Güya önlem almaya çalışıyor. Ortağı MHP ile birlikte seçim sistemlerini değiştirmeyi düşünüyor.

Operasyon peşinde.

Ne yaparsa yapsın eğer elinde ekonomiyi yeniden güçlendirecek sihirli bir değnek yoksa her yaptığı operasyon kendisine olumsuz bir karşılık olarak yansıyacaktır.

Bazıları AKP'nin bir kitle partisi olduğunu söylüyor.

"Muhafazakâr" olarak tanımlıyor. Kısmen bu özellikleri taşısa da icraatları yönünden bakıldığında AKP, Türkiye'nin görüp geçirdiği en büyük operasyon partisidir.

Tabir yerinde ise devlet aygıtında oynatmadık vida bırakmamıştır. İktidara geldiğinden itibaren oldukça yavaş, mümkünse zamana yayarak gerçekleştirdiği dönüşüm sürecini MHP ile birlikte Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemiyle noktalamıştır.   

Öncelik elbette iktidarın (eski sistemin)  ele geçirilmemesiydi.

İkincisi, iktidarda sürekli kalabilmek için basının ele geçirilmesi ve böylece kitle zihin kontrolünün sağlanması..

Üçüncüsü, devlet aygıtının partileştirilmesi sürecidir.

Dördüncüsü, eş zamanlı olarak ekonominin (partili iş dünyasının) yaratılması..

Beşincisi,  ordunun tasfiyesi. (buna vesayetin kaldırılması diyorlar).

Altıncısı, en büyük sorun haline gelen ortağın tasfiyesi ve

Yedincisi de MHP ile yeni Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin kurulmasıdır.

Geldiğimiz noktada, geçmişten hiç ders alınmadığı için ekonomi duvarına tosladılar.

Şimdi hazırlık yapmaktalar. Yeni operasyonlarla, toplum mühendisliği ve veya alt sistem değişiklikleriyle kazandıklarını kaybetmemenin yollarını aramaktalar. Lakin gelin görün ki, sistem; (tabir yerinde ise) başlarına çökmek üzere. Altında kalabilirler.

Baştaki soruya dönersek ne diyeceğiz?

Ey ekonomi sen nelere kadirsin.

 

Yazarın Diğer Yazıları