Faiz ve kur çıkmazı? (I)

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), finansal yatırım araçlarının, Ağustos ayı nominal ve reel getiri oranlarını açıkladı. Son bir yıl içinde, en fazla kazandıran yüzde 20.64 reel getiri oranı ile Devlet İç Borçlanma Senetleri, en fazla kaybettiren ise, eksi 18.67 reel getiri oranı ile Euro oldu.

Bir yıl önce Ağustos 2018 ayında bu tablo 180 derece tersti. Devlet İç Borçlanma Senetleri yüzde 27.74 oranında reel kayıp getirmişti. Euro ise yüzde 37.23 reel getiri sağlamıştı.

AĞUSTOS 2018 ve AĞUSTOS 2019 FİNANSAL YATIRIM ARAÇLARININ TÜFE BAZLI YILLIK REEL GETİRİ ORANLARI (YÜZDE )

                                          2018        2019                                                           

                                        ----------    ----------  

MEVDUAT FAİZİ                     - 5.56     0.97             

BİST 100                              -26.95    -9.24          

ABD DOLARI                           40.36   -15.61          

EURO                                     37.23   -18.67            

KÜLÇE ALTIN                          30.75     5.71            

DİBS                                     -27.74   20.64          

Kurlar ve faizler açısından Ağustos ve Eylül 2018 ayları özel aylardır. Bu aylar TL'nin döviz sepeti karşısında en fazla değer kaybettiği aylardır.

MB TÜFE bazlı reel kur endeksine göre, bir Euro ve bir dolardan oluşan döviz sepetine karşı, 2018 Ağustos ayında TL yüzde 34.21, Eylül ayında ise yüzde 37,51 oranında daha düşük değerdedir. Bu sene Ağustos'ta ise, yüzde 23,23 oranında daha düşük değerdedir.

Mevduat faizi, geçen sene eksi reel getiri ile tasarruf sahibine kayıp getirmişti. Bu sene 0. 97 brüt reel getiri sağladı ve fakat mevduat üstündeki vergi stopajını indirirsek reel faiz sıfıra yaklaşır.

Kısa dönemde faiz oranları ve döviz kurları ekonomik istikrarı etkiler. Aynı zamanda da ekonomik istikrar  sorunu faiz ve kuru etkiler.

Temelinde de siyasi ve hukuki güven sorunu olmakla birlikte bu gün yaşamakta olduğumuz ağır ekonomik sorunları da 2018 de yaşadığımız kur şoku tetikledi.

Eğer istikrar sağlamak istiyorsak, istikrar  politikaları içinde tutarlı bir faiz politikası ve kur politikamız olmalıdır.

Uluslar arası piyasalarda Türkiye'nin 5 yıllık tahvillerinin iflas risk primi 400 baz puandır. Doğal olarak Türkiye de reel faiz oranı en az 4 puan ve artı birkaç puan olmalıdır. Yani  en az yüzde 5  reel faiz olmalıdır.

Daha yüksek reel faiz, diğer ekonomik ve siyasi gelişmeleri veri kabul edersek, yabancı sermaye çeker ve fakat aynı zamanda yatırımları da engeller. Üretimde finansman maliyetini artırır. Borçla finanse edilen kamu hizmetlerinin maliyeti artar. Bu nedenle reel ve gerçekçi bir faiz dengesi tutturmak önemlidir.

MB'nın beklenti anketine göre, 12 ay sonrası için beklenen TÜFE oranı yüzde 12.21'dir. Bu şartlarda halen; yüzde 19.75 politika faizinde reel faiz oranı yüzde 6.7',

MB ortalama kredi  faiz oranlarına göre yüzde 19.42 olan ticari kredilerde yüzde 6.4 ,

MB ortalama kredi faiz oranlarına göre yüzde 21.43 olan tüketici kredilerinde yüzde 8.2'dir.

Enflasyon beklentisi gerçekleşirse , bu reel faiz oranları yüksektir. Bu şartlarda Merkez Bankası'nın politika faizini birkaç puan düşürmesi normaldir. 

Faiz politikasını yasaya göre Merkez Bankası belirler. Ancak Türkiye'de fiilen hükümet belirliyor.

Son olarak 12 Eylül Perşembe günü faiz kararı için toplanacak PPK'nın ne karar alacağını sayın Cumhurbaşkanı öncesinde, 5 Eylül günü açıkladı ve  "Merkez Bankası PPK Eylül Toplantısı İle Faizler Düşecek '' dedi.

Bir ülkede Merkez Bankası bağımsız olmayabilir. İktisadi ajanlar buna göre karar verirler. Ancak bağımsız Merkez Bankası deyip de, kararlara müdahale edersek, güven sorunu yaratmış oluruz. İstikrarı bozmuş oluruz.

Öte yandan eğer enflasyon beklentisi tutmazsa, faizlerin istikrar bozucu etkisi devam eder. Ne var ki enflasyondaki belirsizlik faizlerde de aşırı oynaklık yaratıyor.

(Yarın devam edecek )

 

Yazarın Diğer Yazıları