1 Mayıs gerginliği hayra alâmet değil!

Topkapı Sarayı’nda görevli bir hafızın çocuklara cinsel tacizi, üç kadınla yaşayan tesettür giyimcisinin kadını aşağılayan sözleri, Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez’in küçük bir kıza cinsel tacizde bulunduğu iddiası gibi olayların ardı ardına gelmesi ve hepsinin medyanın gündeminde birinci sıraya oturması pek tesadüf gibi durmuyor. 
Toplum içinde de garip olaylar yaşanıyor. Cahil adamların uydurma din kitapları camilerde dağıtılıyor, vapurlarda  “kara çarşaflı kışkırtıcı tipler”  olay çıkarıyor, görevli gibi nokta eylemler yapıyor! Ve Taksim gerginliği büyüyor! Bunlar pek hayra alâmet değil!

* * *

İstanbul Valisi Muammer Güler, “İstihbarat raporlarına göre bazı kışkırtıcı gruplar Taksim’deki 1 Mayıs eylemi için hazırlanıyor”  dedi ve  “Taksim’de mitinge izin vermeyiz, güç kullanırız”  uyarısında bulundu.
DİSK Başkanı Süleyman Çelebi,  “Siyasi irade sağduyulu davranmalı. Biz suç işlemiyoruz. Uluslararası sözleşmelerden ve Anayasa’dan doğan hakkımızı kullanıyoruz. Eylemimiz şiddetle sonlandırılacaksa bu, şiddet kullananların sorumluluğundadır”  derken, KESK Başkanı İsmail Hakkı Tombul,  “Taksim’de kutlama talebimiz demokratik bir taleptir, arkasındayız”  açıklaması yaptı.

* * *


Kışkırtıcı gruplar işçi eylemini 1977’deki gibi  “Kanlı 1 Mayıs” a çevirecekse, bunun için önlem almak devletin görevidir. Üstelik, 38 yıldır bu olayın aydınlatılamaması, 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’ndaki işçi eyleminde silah kullanan ve 35 kişinin ölümüne sebep olan grubun kimlerden oluştuğunun hâlâ bilinmemesi, hukuk sisteminin yeterince işlemediğini gösterir. 
Zaten bu tür olayların perde arkası aydınlatılsaydı, Türkiye daha sonraki 12 Eylül, 28 Şubat gibi olayları da yaşamazdı.

* * *


Anlaşılıyor ki, hükûmet, işçi eyleminin Taksim’de yapılacak olmasından ürküyor. 1977’de olduğu gibi bir dehşet eyleminin sahnelenmesinden korkuyorlar. Bu endişede haklıdırlar. Fakat kışkırtıcı gruplar ortalığı karıştıracaksa bunu Çağlayan Meydanı’nda da yapar Kazlıçeşme’de de  Kadıköy’de de! Dolayısıyla bu bir mazeret değildir. Hükûmetin görevi, her türlü önlemi almaktır.
Üstelik, sendikaların kararlılığı son ana kadar sürerse, kışkırtmadan daha da kötü bir tablo ortaya çıkacak!
Bir düşünelim. 500 bin kişi, 10 kanaldan Taksim’e yürüyor ve gruplara ayrılan İstanbul polisi her noktada barikatlar kuruyor! Meydana gelecek işçi-polis çatışmaları daha kötü bir tablo ortaya çıkarmaz mı?
Hükûmet ve işçi sendikaları, Türkiye merkezli Avrasya operasyonlarının devam ettiği bir zamanda, ülkenin huzurunu bozacak tutumlardan vazgeçmeli, daha duyarlı, daha akıllı hareket etmelidir.

* * *


Hakkında kapatma davası açılmış bir siyasi partinin iktidarı, kanun hakimiyetini sağlamakta ne derece başarılı olabilir, bu da bir soru işaretidir.
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi,  “Sayın Vali’nin ’orantılı güç’, ’orantısız güç’, ’mitingi dağıtma’ gibi sözleri, hiç de yaşanılan koşullara uymamaktadır. Bu ne şiddet özlemi? ’Dağıtılacak’, ’orantılı güç kullanılacak’ olanlar, bu ülkenin vatandaşları, vergisini veren emekçileridir. Şiddet ile başlayan ve şiddet ile biten açıklamalar, ülkemizin içinde bulunduğu koşullara hiç de uymamaktadır”  diyor ve valiyi sakin olmaya çağırıyor ama, sendika başkanlarının da ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu durumu göz önüne alması gerekmez mi?

Yazarın Diğer Yazıları