17 Aralık'ın ardından...

17 Aralık 2017, Hz. Mevlânâ'nın vefatının seneidevriyesi idi. Konya'da 7-17 Aralık tarihleri arasında çeşitli etkinliklerle kutlanan Hz. Pîr'in 744. vuslat yıldönümü, hafta sonu yapılan "şeb-i arûs" töreniyle sona erdi. Gerek hafta içindeki faaliyetlere, gerekse "şeb-i arus"ta yapılan konuşmalara baktığımızda yeni bir şey söylenmediğini, "benim oğlan 'Bina' okur döner döner yine okur" kabilinden aynı şeylerin tekrarlandığını görüyoruz ki kanaatimizce bu durum, "yeni şeyler söylemek lazım" diyen Mevlânâ'nın yenilikçi karakteri ile bağdaşmaz. Dolayısıyla, biz bugünkü yazımızda Hz. Pîr'in bir beytinden hareketle onun Kur'ân-ı Kerim'e bakışını ve ayetleri tefsir ederken söylediği "yeni şeyler"e bir örnek vermek istiyoruz.

Mevlânâ'nın beyti şöyle:

"Tu zi-Kur'ân ey püser zâhir mebîn//Dîv Âdem-râ ne bîned cüz ki tîn." (Ey oğul, sen Kur'ân'ın dış yüzüne bakma. Şeytan da -zahirine baktığı için- Âdem'i topraktan ibaret görmüştü.)

Mevlânâ bu beyitte, insanla Kur'ân arasında bir ilgi kurarak, "ilk bakışta bir şekilden ibaret olan insanın içinde nasıl bir ruh/can gizli ise Kur'ân'ın da zahirî mânâsı içinde nice batınî anlamlar gizli, sen onları keşfetmeye çalış" demektedir.

Gerçekten de "Mesnevî"nin birçok yerinde Hz. Pîr'in, Kur'ân-ı Kerim'e bu gözle baktığını, Kur'ân'ın zahirini değil, özünü/ruhunu anlamaya çalıştığını görüyoruz. Bir örnek olarak Bakara Sûresinin 260. Âyetini ele alalım:

İbrahim "Rabbim, ölüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster" deyince Rabbi "Yoksa inanmıyor musun?" demişti. O "Hayır inanıyorum, fakat kalbim tam kanaat getirsin diye" cevabını verdi. Rabbi "Kuşlardan dört tane al, onları kendine alıştır, sonra (parçalayıp) her bir tepeye onlardan bir parça bırak. Sonra onları çağır. Koşarak sana gelecekler."

Mevlânâ, zahirî anlamı insan idrakinin üstünde olan bu ayeti şöyle tefsir ediyor:

"Fehuz erbaaten mine't-tayrı fesurhünne ileyke" âyeti tefsiri

"Sen vaktin nurlu bir Halil'i oldun. Bu yol kesici dört kuşu boğazla. Çünkü bu dört kuşun her biri karga gibi olmuş, akıllıların akıl gözünü oymada. Tene âit dört vasıf, Halil Peygamberin kuşları gibidir. Bu kuşlar kesilse cana yol açılır. (…) Bil ki bu ten, bu dört huyun makamıdır. Onların adları, dört fitneci kuş olmuştur. Bu kuşlar tavus, kaz, karga ve horozdur. Bunlar nefislerdeki dört huyun misalidir. Kaz hırstır, horozsa şehvet, tavus makam ve karga da tamahtır."

Erbabınca malum olduğu üzere, müfessirler söz konusu ayeti, Allah'ın ölüleri nasıl dirilttiğini Hz. İbrahim'in hakka'l-yakîn (yaşayarak) görüp inanmasını sağlayan bir örnek olarak açıklarlar. Yani İbrahim peygamber dört kuşu öldürüp parçalar, o parçaları farklı tepelere koyar, sonra çağırır, kuşlar dirilip koşarak kendisine gelir. Böylece Hz. İbrahim, Allah'ın ölüleri nasıl dirilttiğini yaşayarak görür, kalbi mutmain olur. Hz. Mevlânâ ise, bu dört kuşun aslında dört huyu (hırs, şehvet, makam, tamah) temsil ettiğini, nefsin ölümsüzlüğünün bu dört kuşun/huyun öldürülmesine bağlı olduğunu söyleyerek meseleye farklı bir yorum getirmiş olmaktadır.

Demem o ki bugün İslâm âlemi bir yeniliğe, bir yenilenmeye muhtaç. Mehmet Âkif'in ifadesiyle:"Yedi yüz yıllık eserlerle bu dînin hâlâ//İhtiyâcâtını kâbil mi telâfî? Aslâ." Öyle ise eskileri tekrar etmekten vazgeçelim. Zaman "yeni şeyler söylemek" zamanı...

***

ACZİMİN GİRYESİ:

Görünüşte insan şekildir, kemiktir, ettir.

Hakikatte ise hırstır, makamdır, şöhrettir.

                                       (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları