"17 Aralık'tan sonra hükümet Gülen'le barışmak istedi!"

"17 Aralık'tan sonra hükümet Gülen'le barışmak istedi!"
Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, AKP'nin FETÖ'yü iyi analiz edemeyip, zamanında müdahale edememesini eleştirdi. Selvi, ayrıca hükümetin 17 Aralık'tan sonra Gülen'le barışmak istediğini iddia etti.

Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, hükümetin 7 Şubat'tan sonraki süreci iyi analiz edemediği görüşünü dile getirerek, "AK Parti 7 Şubat’tan bu yana süreci tam olarak anlayamadı. Zamanında yapması gereken müdahaleleri yapmadı. En azından 17 Aralık yaşandıktan sonra 25 Aralık yaşanmayabilirdi. Ders alınsa, 17 Aralık’tan sonra hâlâ Fetullah Gülen’den sulhname getirmesi için gazeteci Fehmi Koru ile Alaattin Kaya,Pensilvanya’ya gönderilir miydi?" eleştirisinde bulundu.

"7 Şubat yaşandı. MİT yasası değiştirilip Hakan Fidan’a yönelik operasyon önlendi. Sanki hiçbir şey yokmuş gibi eskiye dönüldü. Gezi olaylarında Erdoğan’ın talimatına rağmen kabinenin yarısı tweet atmaktan çekindi. FETÖ, dershaneler konusunda savaş ilan ederken birileri hâlâ Erdoğan’la Gülen’i barıştırma çabası içindeydi" diyen Selvi, "Eğer 7 Şubat’tan sonra FETÖ tehlikesi iyi teşhis edilip Erdoğan’ın arkasında sağlam durulsaydı 15 Temmuz yaşanır mıydı?" diye sordu.

Abdulkadir Selvi'nin Hürriyet'teki yazısı ( 19 Aralık 2017) şöyle:

ABD’deki Zarrab davasının, 17-25 Aralık’a denk gelen günlerde sonuçlandırılması amaçlanıyormuş.

Simgeler üzerinden mesaj vererek algı operasyonu yapmayı iyi bilen ABD, böylece arzu ettiği hedefe ulaşacakmış. ABD’nin 17-25 Aralık konusunda tarihler üzerinden algı operasyonu yürütmesine gerek yok. Zaten her şey gayet net bir şekilde anlaşılıyor.

17-25 Aralık 2013’te Türkiye’deki Amerikalılar, 27 Kasım 2017 tarihinde ise New York’taki derin Amerikalılar operasyon yapmaya kalkıştı. Her ikisinin ortak hedefi de Recep Tayyip Erdoğan’dı.

Bunu mahkemenin tanıklara ısrarla Recep Tayyip Erdoğan’ı sormasından anlıyoruz. ABD’deki Zarrab görünümlü Erdoğan davası her gün yeni bir fiyaskoya sahne oluyor. Dava çoktan meşruiyetini kaybetti. Buradan bekledikleri sonucu alamayacaklar. Ama 2019’daki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yeni bir Erdoğan hamlesi yapacaklar mı, göreceğiz. İlk hamlenin boşa çıktığını görüp, Zarrab’ın itiraflarından ikinci bir hazırlık yaptıkları seziliyor.

Türkiye’de de planladıkları gibi gitmemişti. Onlar 17-25 Aralık’la vurdukları hükümeti düşüreceklerinden eminlerdi. O nedenle polis fezlekesinde “dönemin başbakanı” yazmışlardı. Yassıada iddianamelerinde Menderes “sabık başbakan” olarak yer alıyor, 12 Mart müdahalesinden sonra Demirel’e, “devrik başbakan”deniliyordu. 17-25 Aralık’ın fezlekesinde yer alan bu ifadeler, seçilmiş hükümete karşı bir darbe girişimi olduğunun önemli kanıtlarından biriydi.

2012/656 sayılı 25 Aralık soruşturmasında, “Dönemin Başbakanı R. Tayyip ERDOĞAN” deniliyordu. Polis fezlekesinde seçilmiş başbakan için sadece “dönemin başbakanı” denilmiyor, “örgüt lideri” ifadesi kullanılıyordu. Fezlekede, “Örgüt lideri Recep Tayyip ERDOĞAN’ın” deniliyor, böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı örgüt lideri olarak iddianamenin tepesine yerleştiriliyordu. 12 Eylül sabahı okunan darbe bildirisinde dahi askerler Başbakan Demirel için bu ifadeyi kullanmamıştı. Darbe bildirisinde yer almayan ifade, ülkenin polisi tarafından Türkiye’nin Başbakanı için kullanılıyordu. Demek ki, bu ülkenin polisleri değilmiş. Zaten tanık kürsüsüne ya da kaçıp sığındıkları ülkelere bakıldığında kimin polisi oldukları ortaya çıktı. Şimdi sığındıkları ülkelerin istihbarat servislerine Türkiye aleyhine ajanlık yapıyorlar.

Zarrab davasına bakan federal mahkemenin Türkiye’den belge ve bilgi talep etmeyeceği belli. Niyetleri gerçeği aramak olsa, isterlerdi. FBI tanığı olan Hüseyin Korkmaz hakkında dün bu köşede yayınladığımız belge dahi, doğruları söylemediğini göstermeye yeterdi.

Bugün yayınladığımız belgeler ise, işbirliği yaptıkları FETÖ’cülerin gerçek niyetlerini anlamalarını sağlardı. “15 Temmuz darbe girişimini görmeyen bunu görür mü”dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Zaten ben Amerikan mahkemesine değil, bu belgeleri vicdanlarda kurulan mahkemenin dikkatine sunuyorum.

AK PARTİ'YE ELEŞTİRİ

7 Şubat 2012 tarihindeki MİT krizinden bu yana olan yaşananları dikkatli bir şekilde takip etmeye çalışan bir gazeteci olarak bir eleştirim de iktidara olacak.

AK Parti 7 Şubat’tan bu yana süreci tam olarak anlayamadı. Zamanında yapması gereken müdahaleleri yapmadı. En azından 17 Aralık yaşandıktan sonra 25 Aralık yaşanmayabilirdi. Ders alınsa, 17 Aralık’tan sonra hâlâ Fetullah Gülen’den sulhname getirmesi için gazeteci Fehmi Koru ile Alaattin Kaya, Pensilvanya’ya gönderilir miydi?

7 Şubat yaşandı. MİT yasası değiştirilip Hakan Fidan’a yönelik operasyon önlendi. Sanki hiçbir şey yokmuş gibi eskiye dönüldü. Gezi olaylarında Erdoğan’ın talimatına rağmen kabinenin yarısı tweet atmaktan çekindi. FETÖ, dershaneler konusunda savaş ilan ederken birileri hâlâ Erdoğan’la Gülen’i barıştırma çabası içindeydi. Eğer 7 Şubat’tan sonra FETÖ tehlikesi iyi teşhis edilip Erdoğan’ın arkasında sağlam durulsaydı 15 Temmuz yaşanır mıydı?