19 Mayıs'ta atılan millî temel

19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan M. Kemal Atatürk, Nutuk'un girişinde Türkiye'nin vaziyetini anlatmıştı. Dün burada verdim. Çok güç şartlarda istiklâl savaşına girdik. Düşman Polatlı'ya kadar geldi ve top atışları, neredeyse, Ankara'da Meclis'ten duyuluyordu. Çok savundukları Vahidettin İstanbul'da ne yapıyordu? İngilizlerin baskı ve tazyikiyle Mustafa Kemal'i Millî Mücadele emelinden vazgeçirmeye çalışıyor; olmadı idam hükmünü veriyor; olmadı, "Halife" sıfatıyla, Anadolu'nun 30 küsur noktasında isyan çıkarttırıyordu.

Vahidettin'i tümden suçlamak elbette doğru olmaz. Ama basiretsizliğini her fırsatta hatırlatmak gerekir. "Halife" isteseydi, zindana atılmayı ve hatta çarpışarak ölmeyi göze alır, İngilizlere, İtilaf Devletlerine kafa tutar, geri adım attırabilirdi. Çevresine aldandı, Anadolu'da Millî Mücadele yürütenleri kıskananlara aldandı.

Osmanlı-Yeni Türkiye zıtlığıyla meseleyi ele almayalım. Yoksa geçmişimizi inkâr etmiş oluruz. Nevzuhur değiliz; Osmanlı'dan neş'et ettik. Silsile geriye doğru gider ve köklerimize iner. Cumhuriyet'in ilk yıllarında ister istemez, geçmişin umutlarını söndürmek için, Osmanlı yönetimine aşırı yüklenilmiş, yeni bir istikamet tayin edilmiştir. Tarih orada duruyor; ne üstü örtülebilir, ne yok sayılabilir. Sonunda, taşlar yerli yerine oturtulunca tabiî bağ kurulur.

Ara kesintiyi fırsat bilenler, acımasız saldırıya geçiyorlar, Yunan'ın galibiyetini bile ehven-i şer görüyorlar. Bunların tarih metodolojisiyle ilgileri yoktur; kafalarında şekillendirdikleri şablonu hayata geçirmek istemişler, zihinleri bulandırmışlardır. Kimse tarihin akışına dur diyemez ve kimse geriye doğru yol alamaz; kurgularıyla sadece nifak ekerler; düşmanlıklar üretirler; cemiyeti gererler. Hisleri katmadan, ilmî zeminde, deliller ortaya konmalıdır. O zaman kim ne diyebilir!

Osmanlı da bizim Yeni Türkiye de.

Osmanlı sahası aynı zamanda Türkiye'dir. Nutuk'ta dikkat ederseniz sadece "Türkiye" değil; "Yeni Türkiye" tabiri kullanılır. Resmen "Türkiye" adıyla devlet kurulmuş ama, Osmanlı sahası Türkiye'si ile Millî Mücadele sonrası Türkiye'sini ayırmak için en uygun tabir elbette "Yeni Türkiye" olacaktır.      

Cumhuriyet kurulduğunda nüfusumuz 13.6 milyondu. Bu nüfusun 10.3 milyonu kırda idi. Türkiye nüfusunun sadece %7'si okur-yazardı. Sadece bir İstanbul Darülfünunu (üniversitesi) vardı.

Cumhuriyetin ilk yıllarını bilmezsek, Osmanlı'nın asıl çöküş sebeplerini incelemezsek; ancak, afakî konuşuruz ve yol alamayız.

Hiç düşündünüz mü? Cumhuriyet kurulduğunda, sanayi olarak neyimiz vardı? Hemen hiçbir şey.

İnişlerle çıkışlarla, hatalarla doğrularla bir yere geldik. Parti hesaplarıyla düşmanlık etmeyelim; dönülmez yollara sapmayalım.

Yetik Ozan'ı (Turgut Günay) dinleyin hele bir:

"Sayıyorsan beni kendine yakın / Hem ben bilem hem sen bil, bilişelim, / Benim köyüm senin kentine yakın; / Hem ben gelem hem sen gel, gelişelim. // Ağustos içti de yerin suyunu / Kuruttu pınarın serin suyunu, / Irak kuyuların derin suyunu / Hem ben alam hem sen al, alışalım. // Güneşin hıncı var, bulutun nazı, / Bileğin gücü yok, yüreğin hazı, / Tarlada tırpanı, halayda sazı / Hem ben çalam hem sen çal, çalışalım. // Ben tutmuşum beni kul eden yolu, / Sen tutmuşsun seni el eden yolu, / Bizi bize doğru ileten yolu / Hem ben bulam hem sen bul, buluşalım..."

Yazarın Diğer Yazıları