1940'lı yıllar din tartışmaları (1)

Falih Rıfkı Atay'ın "Pazar Konuşmaları 1941-1950" (1966) başlıklı makaleler toplamı kitabına arada bir göz atarım. Falih Rıfkı (1894-1971), "Din" başlıklı yazısında Halim Sabit'in (1883-1946) kendisini ziyaret ettiğini, dinî meseleleri konuştukların yazar. 

Halim Sabit (Şibay)'in Türk fikir hayatında ayrı bir yeri vardır. Kuzey Türklerindendir. Kazan'da yetişti. Türk Yurdu dergisinin yazarı olduğu gibi, aynı zamanda 1914-1918 yılları arasında Ziya Gökalp'in teşviki ve İttihat ve Terakki'nin desteğiyle çıkarılan İslâm Mecmuası'nın yazı işleri müdürü ve yazarı idi. Türk Yurdu dergisinin o dönem sayılarında uzun süre devam eden "Altaylara Doğru" yazı dizisinde, 20. yüzyılın başında Türk yurtlarından aktardığı gözlemleri kıymetlidir. Kendisi dinî sahada da söz sahibi idi. Memleketinde ve İstanbul Darulfünunu'nda (Üniversitesi'nde) ilâhiyat okumuştur.

Falih Rıfkı'nın yazdıkları, günümüzde hep gündemde kalan din bahsinin, 1940'lı yıllarda bütün şiddetiyle tartışıldığını göstermektedir.

Dünden bugünü görmemiz açısından önemli saydığım Falih Rıfkı ile Halim Sabit'in muhaveresini veriyorum:

"Bir gün 'Ulus'taki odamda oturuyordum. İkinci Dünya Harbi içinde idi. Hademe bir ziyaretçinin vizite kartını uzattı. Baktım: Halim Sabit, ismini duymuştum. Kendisini tanımıyor­dum. "-Buyursunlar!" dedim.

Rahmetli Halim Sabit geldi, oturdu. Galiba kalb hastası idi. Dairenin merdiveni yorucu olmamakla beraber, güçlükle nefes aldığını farkediyordum. Biraz dinlendikten sonra dedi ki:

- Diyanet işleri istişare heyetinde azayım. Gazetecilikte yeriniz var. Parti büyüklerini tanıyorsunuz. Size derdimi açmağa geldim.

Sonra derdini açtı:

- Bir din kaybolup gitmez. Eğer sahibi kalmazsa gitgide soysuzlaşarak, bir kapkara itikadlar zindanı haline gelir. Ne ilim, ne medeniyet, ne de sanat, bir zindanın içine artık hiçbir ışık giremez. Size bir misal vereyim: (Bir mezheb adı zikretti, unuttum) bu mezhebden bir kaç köy kalmıştır. Biri de Türkiye sınırları içindedir. Ne kitabı, ne hocası, ne mektebi vardır. En koyu taassub bu mezhebde olanlardadır. Bu mezhebde olanlar için bid'at olmıyan, haram olmıyan, günah olmıyan hemen hemen pek az şey vardır. Sizin inkılâbınız dine karşı bir hareket değildir. Ne camileri kapadınız, ne Kur'ana dokundunuz, ne de din kitaplarını yasak ettiniz. Memlekette binlerce cami var. Yüz binlerce insan bu camilere gitmektedir. Her camiin müez­zini var, imamı var, hatibi var. Mektep görmedikleri için çoğu cahildir. Taassubları kendi kabahatleri değildir. Bunlar dinin ne ahlâkiyatı ile alâkalıdırlar, ne hakikatlerini bilmektedirler. Ağızlarını açtıkça hezeyan etmektedirler. Ne diye din adamla­rını yetiştirmiyorsunuz? Ne diye çocuklarına din terbiyesi ver­mekte olanları cahil müteassıbların kılavuzluğuna bırakıyor­sunuz?

Pek açık fikirli bir müslümandı. Bu mevzu üzerinde daha bir hayli konuştu. Bir din kitabı yazmakta olduğunu, bana da vereceğini söyledi. Ölümü üzerine bu kitabın ne olduğunu bil­miyorum."

Falih Rıfkı daha sonra M. Kemal Atatürk'ün ve İsmet İnönü'nün din meselesindeki fikirlerini verir. (Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları