2009 yılına girerken (2)

1 Ocak 2009 tarihli basında TC Milli Güvenlik Kurulu’nun Kıbrıs’la ilgili kararı yayımlandı. Buna göre Kıbrıs’ta eşit statüde iki kurucu devletin ve Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin yer alacağı bir çözüm desteklenmektedir. Kararda sayın Talat’ın yürüttüğü müzakerelerin desteklendiği de vurgulandığına göre sayın Talat’ın da “eşit statüde iki kurucu devletten, fiili ve etkin garantilerin devamından yana tavır koymuş olduğu sonucuna varabiliriz. O halde bizim “kurucu devlet”, Rum tarafının “kurucu eyalet” dediği kuruluşa bakmamız gerekmektedir.
“Kurucu devlet” deyimi Annan Planı’ndan kalma aldatmaca bir deyimdir ve Annan Planı’ndaki gerçek anlamı “kurucu eyalettir”. Türkiye, milli programından egemenliğimizi düştüğüne göre “kurucu devlet”ten muradı nedir bilemeyiz. Sayın Talat ayrı egemenlik, ayrı devlet, konfederasyon istemediğini sık sık vurguladığına göre Türkiye’nin de desteklediği “eşit statüde iki kurucu devlet” her halde KKTC’yi içeren, egemenliği olan bir devlet değildir. O halde iki devletten bahsetmekle Annan Planı zamanındaki durumdayız demektir. Hristofyas bize bu gerçeği söyletmeye çalışıyor ve “eyaletten bahsediniz, devlet demeyiniz” demeye getiriyor. Bize göre “kurucu devletlerin eşit statüsü” bu kurucu devletler egemen devlet iseler önemlidir. Yoksa Rum çoğunluğuna tabi bir sistemde egemenliği olmayan bir formülde kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olan bu eşitliğin hiçbir önemi yoktur. Rum istediği an “Bunlar AB normlarına uygun değildir; işlerliği bozmaktadır” diyerek istediğini yine yapabilecektir. Buna verilecek cevap “Garantiler devam ediyor, bir şey yapamaz” ise, 1960 Antlaşması’nı Garantilere rağmen bozduğunu unutmayalım.
TC Milli Güvenlik Kurulu’nda Kıbrıs hakkında alınmış olan kararda “Türkiye’nin fiili ve etkin garantisinin yer alacağı bir anlaşma” üzerinde durulmaktadır. Bu, Türk tarafının değişmeyen talebi olmuştur. Makarios bu Garantilerden kurtulup Enosis’in yolunu açmak için saldırıya geçtiği içindir ki bugüne kadar uzlaşma olmamıştır. MGK kararında ortaklıktan bahsediliyor. Bu da değişmeyen taleplerimiz arasındadır. Rum tarafı bunu da reddetmektedir, hem de 1960 Antlaşmaları’nın ortaklık devleti kurmadığını, üniter bir devlet kurduğunu savunarak!
Rum liderliğinin bütün uğraşı, sayın Talat’ın da açıkladığı gibi “egemenliklerini Kuzey’e yaymak ve üniter bir devlet kurmaktır”- hem de Garantisiz ve askerden arındırılmış bir şekilde! Rum liderler hep bir ağızdan “AB üyesi bir devlet için Garanti gerekmez; garantilerde ısrar etmek AB ülkelerine hakarettir” demektedirler.
Bütün konu “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” AB üyesi olup olmadığıdır. 45 yıldır Rumların yıktıkları bir ortaklık cumhuriyetini yeniden oluşturmak için devam eden görüşmelere; nüfus mübadelesine ve varılmış olan doruk anlaşmalarına rağmen ortada bir mutabakat bulunmamaktadır. Hal bu iken Kıbrıs Türk ortağın ve Garantör Türkiye’nin itirazları devam ederken AB’nin Yunanistan’ın şantajına boyun eğerek Rum ortağı üye yapmış olması “Kıbrıs’ın” bir bütün olarak üye olduğunu mu kanıtlar? Türk tarafının bu soruya vermesi gereken yanıt hayır ve asla olmalıdır. 1960 Antlaşmaları’na göre Kıbrıs, bir bütünken bile Türkiye’nin de üye olmadığı bir kuruluşa üye olamaz. Bunu bir yana bıraksak, ortada üye yapılacak tek bir Kıbrıs yoktur, iki Kıbrıs vardır. Böyle bölünmüş bir Kıbrıs’ı yeniden barıştırıp birleştirmek için 45 yıldır uluslararası gayret devam etmektedir. Rum liderliği sahte gasp edilmiş bir unvan arkasına saklanarak AB üyeliği için müracaatını 1960 Antlaşmaları’ndan kurtulmak için yapmıştır. Ancak tüm ilgililer bu antlaşmaların devam ettiği konusunda mutabıktırlar. O halde “Kıbrıs” adı altında Rum idaresinin AB üyeliği Garantör Türkiye’yi ve Kıbrıs Türk ortağı bağlamamaktadır. Türkiye’nin fiili ve etkin garantörlüğü devam edecekse, Kıbrıs’ın, Türkiye AB üyesi olmadan AB üyesi olmadığı ve olamayacağı savunulmalıdır. Rum idaresinin gayri-yasal üyeliğini Kıbrıs’ın üyeliği addetmek kadar saçma bir karar olamaz. AB’nin Uluslararası 1960 Antlaşmaları’nı yok farz etmek hakkı yoktur. Kıbrıs’ın gerçeklerine dayalı kalıcı bir anlaşma istiyorsak gerçekleri saptırmamalı ve açık konuşmalıyız. Kıbrıs, Türkiye de AB üyesi olmadan AB üyesi olamaz. Rum tarafının AB üyeliği KKTC’yi bağlamaz ve hukuk dışı, gerçekleri kale almayan yanlış bir karardır.

Yazarın Diğer Yazıları