23 Nisan ve milletin "makul şüphe" hakkı

Tarih, O''nu sayısız kere haklı çıkardı; "Mutlak ve sınırsız Egemenlik erki yalnız ve yalnız halkın kendisindedir. Halkın toplu halde kendini satması, kendine ihaneti, ya da kötülük etmesi düşünülemez!.."
***
Egemenlik, ne zaman, kayıtsız ve şartsız olarak bir tek kişinin hükmüne bağlansa, ve o kişi şahsi bekasını, devletin bekası varsaymaya, devletin ömrüyle kendi iktidarının ömrünü bir tutmaya başlasa, -hiç sekmedi-  her defasında, "şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit" etti.
Vatanın ve milletin istiklali tehlikedeyken, "saltanat ve hanedanının hukukunun mahfuziyetinin teminini" önceledi. Bu uğurda, umudunu "Önce Allah''a, sonra vatanın ve milletin istiklaline kast edenlere" bağlamaktan çekinmedi; istikbali, istiklale tercih etti.
***
Egemenlik, ne zaman kayıtsız ve şartsız olarak bir saltanata bağlansa ve devlet "hanedan"la sınırlandırılsa, iktidar içre iktidar olan damat paşalar da türedi. Velakin meşruiyetleri zevcelerinden ziyade, nedense/ille de uluslararası ilişkilerdeki maharetlerinden geldi.
Himayesine girdikleri ve memleketi de "mandasına" dönüştürmek istedikleri devletlerin nezdinde "itaatli birer at" gibilerdi.
Sömürge valilerlerinden, kendi ordusunu dağıtmasını, kendi askerini tutuklamasını rica edecek kadar haysiyetsiz…
İşgalcilerden, işgale direnen halkın silahlarını toplamak için yardım isteyecek kadar cibilliyetsiz…
Hürriyet için savaşan Mustafa Kemal''in üzerine ordu göndermelerini isteyecek kadar soysuz…
***
Egemenliğe ne zaman bir grup, cemaat, cemiyet ortak edilse, devletin menfaatleri, o grubun menfaatlerinin başladığı yerde bitti.
Atatürk''ün ifadesiyle, "Mahiyetinin millet ile, hakimiyet ile, irade-i milliye ile hiç alakası olmayan, paçavra" ittifaklar imza edildi.
Türk devlet ve ordu geleceği içinde yetişmiş paşalar bir bir sürgün edilir, idam edilirken, Anzavur gibi eşkıya, katil ve hainler "paşa" yapıldı; aman ortaklık bozulmasın diye.
Şehitlerimizi "köpek ölüsünden farksız" gören Nemrut Mustafa gibiler "affedildi"; aman müttefikler "incinmesin" diye.
Mustafa Kemal dahil Kuvay-ı Milliyecilerin katline ferman, Sevr''e onay veren Mustafa Sabri gibi "Hocaefendi"lere nişan takıldı; aman ortak menzile halel gelmesin diye

Peyam-ı Sabah gibi Milli Mücadele düşmanı gazeteler Hilal-i Ahmer madalyasıyla ödüllendirildi; toplumu daha büyük bir şevkle uyutsunlar diye herhalde.
***
Kiraz Hamdi Paşa''dan, Serkarin Yaver Paşa''ya kadar onlarca, yüzlerce örneği var; işgalcilerin has adamlarını kendi "yaver-i has"ı yaptı aldatılan ve kandırılan sultanlar.
***
Dün baktım, iktidara yakın cenahta, CHP''ye "Menderes''i ağzına almamayı" öğütleyenler var; "27 Mayıs sicili"ni gerekçe gösteriyorlar. "Daracağıncaki Başbakan" fotoğrafının, Menderes''ten sonraki bütün diğer Başbakanlar (ve sivil iktidarlar) üzerinde yarattığı baskıyı anlatıyorlar.
Peki ya, kesik başı yeşil sancağa iple bağlanmaya çalışılan Kubilay?
Ya, sırf düşmanı davul zurnayla buyur etmedi diye hizmet ettiği devlet tarafından şehit edilen Nusret Bey?
Ya, "ecnebilere yaranmak için idam edilen" Kaymakam Kemal?
Ya, verdiği "milli mücadele"den dolayı boynuna idam fetvası asılan Mustafa Kemal?
Bunların Türk Millleri üzerindeki baskı ve travması ne olacak?
İktidarların, "Menderes travması" dolayısıyla, iktidarlarını hedef alan her nevi mücadeleyi "darbe girişimi"ne yorup işkillenme hakkı var da, Türk Milleti''nin "ihanetin sadakate tercih edildiği" bunca tarihi tecrübeden sonra, bugün hâlâ tedavülde olan "Keşke Yunan galip gelseydi"cilikten, "Vahdettincilik"ten, "Mustafa Sabricilik"ten, "İskilipçilik"ten, Atatürk''ü hedef alan kin ve nefretten işkillenme, "makul bir şüpheye kapılma" hakkı yok mu?
***
Misal…
2021 Ankara''sında, bağımsız bir ülkenin başkentinde yaşadığım halde…
Neden hanidir, "1918 İstanbul''u"nda, işgal altındaki bir ülkenin sömürge valilerince yönetilen payitahtında yaşayan bir Türk kadının tedirginliği içinde benim yüreğim?
Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin oluşunun vesikası niteliğindeki kurumların hali pür melalinden olmasın sakın…
Kaygılıyım.
Türkiye Cumhuriyeti''nde, milli iradeye dayanılarak kazanılmış yetkiler, milli iradenin hilafına kullanılabildiği ve bu egemenlik gaspı, siyasi ve hukuki her nevi denetimden ari olduğu müddetçe de öyle kalacağım.
Ama ne diyor Atatürk?

"Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta, hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağ''ına çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum. Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm…"
Kaygılarımızla da pekişen bir şuurla;
Yaşasın 23 Nisan!

Yazarın Diğer Yazıları