Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

3 Mayıs’ta neler oldu?

3 Mayıs, iktidar yanaşmalığının ve yandaşlığının değil, iktidara, baskı ve zulme meydan okumanın simgesidir.

1944 yılının 3 Mayıs’ından söz ediyorum. Sorunun cevabı için aynı yılın Mart ve Nisan aylarına kadar geri gitmeliyiz.

Nihâl Atsız 1943 Ekim’inden beri Orhun dergisini yeniden çıkarmaktadır. Bu derginin 1 Mart 1944’teki 15. sayısında Atsız, Başvekil Saracaoğlu Şükrü’ye hitaben bir açık mektup yazar. O dönemde bir başbakana açık mektup yazmak kolay değildi, yürek işiydi. Mektubun başlarında Saracoğlu’nun bir konuşması aktarılır:

Millet Meclisinde, 5 Ağustos 1942 günü verdiğiniz nutukta ‘Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal (en az) o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir.’ demiştiniz.”

Başvekilin bu konuşmasına rağmen ülkede bazı komünist hareketlerin olduğu ve bunlara göz yumulduğu örneklerle anlatılarak yazı devam eder. Atsız, eğer ülkede gerçekten demokrasi varsa “bizi başkalarına köle etmek istedikleri halde mühim mevkileri işgal edenlerin listesini… söyleyebilirim.” diyerek bir sonraki sayıya göndermede bulunur.

Bir sonraki mektup Orhun dergisinin 1 Nisan 1944 tarihli 16. sayısında yer alır. Mektupta Atsız, “Bizim anayasamıza göre komünizm Türkiye’de yasaktır ve devletimiz milliyetçi bir devlettir.” diyerek dört isim verir: Devlet Konservatuvarı öğretmeni Sabahattin Ali, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi halk bilimi doçenti Pertev Naili Boratav, İstanbul Üniversitesi Pedagoji Enstitüsünün yöneticisi Prof. Sadrettin Celal, Türk Dil Kurumu yöneticilerinden, eski CHP millet vekili Ahmet Cevat Emre.

Mektuplar kamuoyunda ve özellikle gençler arasında büyük yankı uyandırır. İkinci mektuptan sonra Orhun dergisi de kapatılır.

İkinci mektupta Atsız, Sabahattin Ali için “vatan haini” sıfatını kullanmıştır. Çevresinin de kışkırtmasıyla Sabahattin Ali, Atsız aleyhinde hakaret davası açar.

Atsız – Sabahattin Ali davası üç duruşmada karara bağlanır. İkinci duruşmanın tarihi 3 Mayıs’tır. O gün mahkeme salonlarına sığmayan gençler, Atsız lehinde, Sabahattin Ali aleyhinde büyük bir gösteri yaparlar. 1940’ların gençleri Atatürk döneminin eğitim programlarıyla yetiştikleri için Türkçüdürler, milliyetçidirler.

Gösteri, Anafartalar Caddesi’ndeki adliye binasından Ulus’a kayar. Motosikletli ve atlı polisler (o zaman tomalar, tazyikli sular yoktu,) gençlerin arasına dalarak gösteriyi dağıtır, 160’tan fazla genci göz altına alır.

3 Mayıs’ta olan budur. Budur ama iş bununla kalmaz. 9 Mayıs’taki üçüncü duruşmada Atsız, yatarı olmayan küçük bir ceza alır fakat aynı gün tutuklanır. Tutuklamalar arka arkaya devam eder: Zeki Velidî Togan, Hüseyin Namık Orkun, Orhan Şaik Gökyay, Reha Oğuz Türkkan, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu, Alparslan Türkeş… Tam 23 kişi.

Şimdi yeni bir dava, Irkçılık – Turancılık davası başlamıştır. 18 Mayıs’taki hükümet bildirisinde sanıklar “gizli cemiyet kurmak”la suçlanırlar. Cumhurbaşkanı İnönü de 19 Mayıs nutkunda “şuursuz, vicdansız, fesatçı” olarak nitelediği Türkçülerin, “gizli tertipler”le “Cumhuriyetin, Büyük Millet Meclisinin mevcudiyeti aleyhinde teşebbüsler”de bulunduklarını söyler.

Irkçılık – Turancılık davası, 7 Eylül 1944 – 29 Mart 1945 arasında 65 oturum sürer. İstanbul 1 numaralı Sıkıyönetim mahkemesi tarafından 23 kişiden 10 kişi ağır cezalara çarptırılır: Zeki Velidî, Atsız, Türkkan, Cihat Savaşfer, Nurullah Barıman, Sançar, Tevetoğlu, Cebbar Şenel, Cemal Oğuz Öcal, Türkeş.

İşte bu 10 kişi, beraat kararının verildiği 23 Ekim 1945 tarihine kadar cezaevinde kalmaya devam etmişler, 3 Mayıs 1945’te, saat 10’da Tophane’deki Askerî Cezaevi’nde bir masa başında çay içerek ilk defa 3 Mayıs Türkçüler Günü’nü kutlamışlardır. O günden beri bazen kır gezileriyle bazen toplantılarla kutlanan 3 Mayıs, iktidar yanaşmalığının ve yandaşlığının değil, olaylardan da anlaşılacağı üzere iktidara, baskı ve zulme meydan okumanın simgesidir.

Yazarın Diğer Yazıları