5 milyon Covidli aramızda mı?..

"Amacımız, mücadelede elde ettiğimiz kazanımları kaybetmeden, ülkeyi yavaş yavaş normale geçirmek... Tüm sektörleri, kamu ve özeli yavaş yavaş, kademeli olarak açma sürecine gireceğiz" demiş Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay...

Ve demiş ki açıklamasının devamında Oktay;

"Plan hayata geçtiğinde de sağlık ve sosyal mesafe ile ilgili tüm kuralların her sektörde ve her yerde uygulanmasına devam edilecek..."

Bu konuşmayı 120 bin Corona vakası ve 3 binden fazla can kaybının açıklandığı Türkiye Cumhuriyeti'nin üst düzey yetkililerinden biri yapmış...

Yalnızca Türkiye'de değil; Amerika, İspanya, Fransa, İtalya, İran ve diğer bazı ülkelerde yaşamı tehdit etmeye devam eden salgın duraksamadığına göre, Oktay'ın bu iyimser açıklamasının hangi olumlu verilere dayandığını doğrusu anlayamadım...

O halde kimse kusura bakmasın da, Corona salgınının yayılmaya başladığı ilk günden itibaren virüsle ilgili dünya genelindeki neredeyse en önemli araştırmaları izleyen ve gidişatı dikkatle takip eden bir gazeteci olarak, ülkeyi yönetenler kadar iyimser değilim, olamıyorum...

Evet; Türkiye'de Corona ürkütücü bir salgın olarak toplumu korkuturken, ekonomik gidişat tabi ki berbat...

Bırakın personeli ücretsiz izine çıkartan holdingleri ve işçilerin maaşını devlete yükleyen iş adamlarını da, günlük kazanıp günlük tüketen milyonlarca esnaf çok zor durumda, ne yapacağını şaşırmış haldeler...

İşte bu kaosta, 5 milyon kişinin işsiz kaldığına ilişkin haberler de medyada paylaşılıyor...

Küçük esnaftan büyük sanayiciye kadar herkes gerilim içerisinde gidişatın nereye varacağını merak ederken, bir yandan da dövizde şoke edici yükseliş ekonomik dengeleri sarsmaya devam ediyor... Daha önce dikkat çektiğimiz, piyasadaki vurguncu-karaborsacı eşkiyalığını ise anlatmaya gerek yok...

Böylesi bir gerginlik içerisinde kuaföründen lokantasına, AVM'sinden tatil köylerine kadar yüzbinlerce işyeri bir an önce faaliyete geçmek için çırpınırken, hükümet üzerinde de lobi çalışması yapıyorlar..

İşte bu ortamda medyaya yansıyanları ve hükümetin sözde normale dönme planlarını şaşkınlıkla izliyoruz...

Oteller kademeli olarak açılacakmış, AVM'ler faaliyete geçecekmiş, berberler-kuaförler ve benzeri yerlerin bir an önce kepenk açması gerekiyormuş gibi haberler son bir hafta içerisinde furya haline dönüştürüldü...

Bu haberleri, açıklamaları, hükümetin planlarını ve iş dünyasının beklentilerini bir araya getirdiğimizde, tümünün elbette ekonomik kaygılardan kaynaklandığı görülse de, her gün en az 100 kişinin salgından öldüğü Türkiye gerçeklerini örtbas etme çabasını da içeriyor bu çalışmalar...

Önümüzde bayram var ve sosyal devinimin en üst seviyeye çıkacağı bu süreçte, 9 günlük sokağa çıkma yasağı bile gündemde olmasına rağmen, AVM'ler, oteller, kuaför ve benzeri işyerleri nasıl açılacakmış acaba?..

Ekonomi, baskı, korku!..

En çok şaşırdığım da Kültür ve Turizm Bakanı'nın çabaları... Sertifika alan oteller kademeli olarak açılacakmış...

Neymiş bu, virüse karşı ne tür bir etkisi olacakmış şu sertifikanın?..

Tüm dünya çırpınış halinde virüse karşı aşı bile bulamazken, neye engel olacakmış bu sertifika?..

Çok merak ediyorum, bazılarında 600 ile 1000 arasında yatak bulunan otel ve tatil köylerinde kalacak yüzbinlerce insan kendilerini Coronadan nasıl tecrit edecekler acaba?..

Sosyal mesafe nasıl korunacak plajlarda, restoranlarda, havuzlarda, odalarda?..

Peki ya en az ikişer bin kişinin çalıştığı AVM'lere girecek onbinlerce insan salgının etkilerini nasıl bertaraf edecek, olası hastalığı başkasına bulaştırmaları nasıl engellenecek, kalabalık kitlelerin yoğunlaşacağı bölgelerde Coronanın olmayacağını ve yayılmayacağını kim garanti edecek?..

Evet; gençler evlerde hapis, yaşlılar fiziksel aktiviteden yoksun biçimde bir ayı aşkın süredir konutlarından çıkamıyorlar ve insanlar artık bunalmaya da başladılar...

Hükümeti yönetenler, 125 ten 80'lere düştüğü öne sürülen "resmi" can kaybı sayısını olumlu bir gidişat gibi görseler de, ekonomik ve siyasi kaygılarla periyodik olarak yaşama katılacak işyerleri, otel ve AVM'ler, Coronanın etkisinin tamamen giderilmediği bir dönemde çok büyük bir riski tetiklemekten öteye gitmeyecek...

Hele de Sağlık Bakanı ve diğer bilim kurulu üyelerinin ısrarla dikkat çektiği "ikinci dalga" tehlikesi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de sürekli öne çıkartılırken, acaba sosyo ekonomik kaygılarla, hükümete işyerlerine açalım baskısı yapanlar neye güveniyorlar?..

AVM'leri, otelleri diğer bazı işyerlerini açarak, milyonlarca insanın yaşamının tehdit altına düşmeyeceğini kim-nasıl garanti edebiliyor ki?..

11 Mayısta açılması planlanan lokanta ve kafeteryalar nasıl güvenli olacak ki?

Önlemleri gevşetmeyin...

Yukarıdaki saptamalar ülkenin gerçekleridir...

Ve bu gerçekler elbette ekonomik kaygılarla istihdam sorunlarına dayanıyor ama bütün bunlardan çok daha büyük bir tehdit ve tehlike olan Coronanın bertaraf edilemediği gerçeğini de yok edemiyor...

Ülke gerçekleri ve dünyadaki gidişatla ilgili bilimsel açıklamalar, haberler, araştırmalar, salgının tablosuna dayanan yukarıdaki saptamaları endişeli hale getirirken, asıl kaygı yalnızca virüsün mutasyona uğraması ve ikinci dalgayı başlatabileceği korkusu da değil...

Toplumun içinde saptanamamış ya da saptandığı halde gözardı edilen asıl gerçeğe ne demeli acaba?..

Evet; işadamları, esnaf ve hükümet üyeleri bu satırlara belki kızacaklar ama bazı bilim adamlarının ürkütücü açıklamalarını da sıraladığımızda, yaşam normale dönsün diye aceleci davrananlar ne diyebilecekler?..

İşte Amerika'da yaşayan bir Türk profesörden sonra

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görevli İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Osman Erk de "tanı konulamayan milyonlarca vaka"yla ilgili ürkütücü bir açıklama yapmış...

Bir televizyonun canlı yayınında demiş ki Erk;

"Bilimsel verilere göre; tanı konulan bir vakaya karşılık toplumda tanı konmayan en az 10 ila 50 vaka vardır. Yani bu rakamdan yola çıkarsak bizim tanı koymadığımız 1 ila 5 milyon kovitli hasta şu anda toplumda yaşamaya, dolaşmaya devam ediyor.

O yüzden tedbirleri elden bırakmamalıyız. İhtiyatlı bir iyimserlik içerisinde olmalıyız. Önlemlerle ilgili bir iyileştirme yapılacaksa, bunun da çok kademeli ve yavaş yavaş olması gerekir."

Fazla söze gerek yok; muhalefetin de, bazı bilim adamlarının da "Türkiye'deki vaka sayısı ve ölümlerle ilgili tablo doğru açıklanmıyor" endişesi büyürken, bir yandan hükümetin tedbirleri gevşetme çabası, diğer yandan ise bilim adamlarının ürkütücü açıklamaları yaşamsal bir çelişki de yaratıyor...

Geriye şu gerçek kalıyor; devlet ekonomi çevrelerinin baskısından önce, Coronanın ölümcül baskısını gözeterek, küçük esnafı ayakta tutacak desteği vermeli ve salgının etkisi ciddi biçimde azalmadan da önlemleri gevşetmemelidir...

Çünkü "ikinci dalga" kaygısı, virüsün mutasyona uğrama tehdidi ve tanı konulmayan milyonlarca hastanın sokaklarda dolaşması konuşulurken; hükümet, gidişatı garanti altına almadan 81 milyonun yaşamını tehdit altına sokarsa, önlemleri acelece gevşetmenin vebalinden kurtulamaz!..

 

dfs-004-001-011-001-001.jpg

Yazarın Diğer Yazıları