50. yılı kutlamışlar

Rum tarafı, 1963’de, üç yaşındaki ortaklık cumhuriyetini Enosis mezbahasında boğazlayıp, toplu mezarlara attıklarını unutup, ortaklık cumhuriyetinin 50. yılını kutladı.


Bu kutlamalarda yaptıkları açıklamalar, suçluluk komplekslerinin dışa vurmasıydı. Üç yıllık evlilikten sonra, sokağa düşmüş bir kadının, bu gerçeği bilmeyenlere, 50 yıllık mesut yaşamını anlatırken duyduğu utanç ve “acaba yalanımı yakalarlar mı” korkusu içinde konuştukları gayet aşikardı.
Hristofyas “Cumhuriyete kavuşma başarısından ve Milli Muhafız ordusunu bu Cumhuriyetin bütünlüğünü koruma görevinden” övünçle bahsediyordu.


Hristofyas’ın hatırlamak istemediği bazı gerçekler vardır: (1) Kıbrıs Cumhuriyeti var olmuş olsaydı, bu Cumhuriyetin varlığını ve bütünlüğünü korumak görevi %60 Rum ve %40 Türk’ten oluşacak Kıbrıs ordusunundu. (2) bu Cumhuriyeti yıkmak için gizlice oluşturulan yer altı teşkilatının, Anayasaya aykırı bir şekilde Milli Muhafız ordusuna dönüştürülerek, gasp edilen bir unvanın bekçiliğine soyunması Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yeniden var etmiş olamaz; (3) Kıbrıs Cumhuriyeti var olmuş olsaydı, bu törenlerde bir de Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısı  Hristofyas’ın yanında olacak, Kıbrıslı Türk ortak da bu kutlamalarda yerini alacaktı; (4) Böyle bir Cumhuriyet var olmuş olsaydı 47 yıldır, Kıbrıs meselesini halletmek için kimse uğraşmaz (5) BM Barış Gücü 1964’den bu yana adada bulunmazdı.


Hristofyas’a katılan diğer konuşmacılar da suçluluk kompleksi içinde kıvranıp durdular. Yunanistan’dan gelen Dışişleri Bakanı ısrarla “yasal Cumhurbaşkanından, yasal devletten” dem vurmak zorunda kaldı. Yunanistan’ın “Kıbrıs felaketinde” oynadığı insanlık dışı rolü unutup Türk işgalinden, Türk askerinin adadan çekilmesinden bahsetti. Kıbrıs meselesi 1974’de başlayan işgal meselesidir yalanı “fili yuttu bir yılan” yalanını da geride bırakan bir yalan olarak tüm suçlular tarafından yeniden kullanıldı. Ve yabancı diplomatlar bu kuyruklu yalanlara alkış tuttu.
Klerides dostumuz da yaptığı açıklamada, suya sabuna dokunmak istemedi. Akritas planının hazırlığında ve uygulanmasında rolü vardı, unutuverdi. Meclisin Türk üyelerine “anayasa değişikliğini kabul etmezseniz (yani azınlık olmayı ret ederseniz) meclise dönemezsiniz” dediğini, “İçimizde Türk Cumhurbaşkanı, Türk Yardımcısı, Bakanlar, Türk Milletvekilleri yok; buna rağmen dünya bizi meşru hükümet olarak tanıyor. Niye taviz verecekmişiz? Ya dediğimize gelecekler, ya da çekip gidecekler”  beyanatını biz unutmadık. Glion’da Rum basınına “Niye taviz verecek mişiz? Bizim bu görüşmelere taktik icabı katıldığımızı bilmiyor musunuz? Bu taktik, Türk tarafını uzlaşmaz göstermek taktiğidir ve çok başarılı oldu” sözleri de tarihe mal olmuştur.


Bunları hep geçelim. Ancak bu gerçekler karşısında, Anayasanın “ölmüştür ve gömülmüştür” ilân edilmesine ve Kıbrıs Türk Halkına yapılanlara rağmen Rum idaresini 47 yıldır “meşru hükümet”  olarak tanımayı görev bilen ABD, Garantör İngiltere, Rusya ve AB üyelerine ne demeli?
BM’nin temsilcilerinden Hugo Gobbi’nin gördüklerini bunlar göremeyecek kadar kör değildir her halde! Gobbi “iki halktan tek halk, iki milletten tek millet yaratmak  siyasetimiz  iflas etmiştir” demişti.


Müflis bir siyasetin, yalanla yoğrulmuş bir Bizans hikayesinin temel yapıldığı bir ortamda, tek hedefi Kıbrıs’a sahip çıkmak olan Rumlarla “eşit egemenlik, iki eşit halk, iki egemen kurucu devlet”  esasında yeni bir ortaklık oluşturmak 47 yıldır mümkün olmamıştır.
“50. Yıl kutlama” yalanı ve gülünç olduğu kadar acı show’u karşısında bu konuda ümidi olanlar her halde gereken dersi çıkarmışlardır. “Tek halk, tek devlet” deyip, “garantilere gerek yok”  diyenlere gereken cevap “iki eşit egemen halkın ve onların devletlerinin varlığını” devamlı surette vurgulamak yedisinden yetmişine hepimize ve ayrılmaz parçası olmakla gurur duyduğumuz Türk ulusuna düşen bir görevdir.

Yazarın Diğer Yazıları