SUNUŞ
“Kod Adı: 68”de, 1968 Kuşağının Türkiye’deki liderlerinin yıllar sonra yaptıkları ilk ağızdan açıklamaları var.
Bir daha bir araya gelemeyecek “tarihin canlı tanıklarını” bir araya getirdim ve kameralar ile milyonlarca izleyici önünde konuşturarak,
”68’in yazılı tarihi”ni oluşturdum.
Bu kitapta;
- Darbe yapsın diye askerleri kışkırtan gazetecilerin itiraflarını,
- İhtilal ortamı yaratmak için gençleri kimin örgütlediğini,
- MİT’teki “Balon Dosyası”.. 12 Mart Cuntasının telefonlarının dinlenmesini,
- 12 Mart’tan üç gün önce darbe olsaydı başbakan olacak sürpriz kişiyi,
- APO’yu salıveren savcıyı,
- “Deniz Gezmiş, mahkemeye saygılı olsaydı idam edilmezdi!” biçimindeki tarihi itirafı,
- İlk kez konuşan 12 Mart’ın esas savcısı Keramettin Çelebi’nin “Elhamdülillah Atatürkçüyüm!” ve “Deniz Gezmiş’e Allah rahmet eylesin” sözlerini,
- CHP milletvekillerinin çoğunluğunun niçin Deniz’lerin idamına hayır oyu vermediğini,
- Uğur Mumcu’nun, 12 Mart’ın savcılarından Baki Tuğ’dan özür dileyip dilemediğini,
- “Tam bağımsızlık” için banka soymak ve adam kaçırmanın mubah olup olmadığını,
- 68’de kimin “hain”, kimin “vatansever” olduğunu; bu kavramların bugünle örtüşüp örtüşmediğini,
- “Balyoz Harekâtı” ve balyozun kimlerin kafasını ezdiğini,
- Deniz Gezmiş’lerin idamının “emirle gelen karar” olup olmadığını ve bunun belgesini,
- “Onları dağa çıkaran birtakım güçler vardı!..” diyen Deniz Gezmiş’in babasının şok açıklamalarını, ve
- Gençlerin bir daha birbirine düşmemeleri, aynı filmi tekrar yaşamamaları için alması gereken dersleri, ve daha fazlasını okuyacaksınız!..
İnce eleyip, sık dokuyarak, tarihe yazılı bir belge daha bırakmanın mutluluğunu yaşıyorum. Umarım, gelecek kuşaklar için çok yararlı bir eser olur.
Hulki CEVİZOĞLU
Atatürk ve bayrağa saldıranlar 68’in devamı da değil adam da değil
Hasan Yalçın- Bugün Atatürk’e, Türkiye Bayrağı’na saldıran insan, grup veya çizgi, 68’in devamı olamaz. Hatta adam bile olamaz.
Bunu net olarak, altını çizerek söylüyorum. 68 özetle bağımsızlık demektir. Bugün bağımsızlık devasında sarı çizmeli hiç kimsenin 68’in devamıyım demeye hakkı yoktur.
Kurtuluş Savaşı ve Kemalizm’i suçluyorlar...
Türkiye tarihinin en büyük devrimi olan Cumhuriyet devrimini suçluyorlar. Kurtuluş Savaşı’mızı suçluyorlar. “Kurtulamayış Savaşı” diye onu eleştiriyorlar. Bunların 68 ile hiç bir alakası yoktur.
Türkiye insanı bugün Türkiye bayrağına saldırılmasını tasvip etmez. Atatürk’e saldırmasını tasvip etmez.
68 Türkiyeli’dir. Yani dünyanın şurasından, burasından, Che Guevera’dan, Marigella’dan etkilenmiş, veya Fransa’daki gençlik hareketinden etkilenmiş bir hareket değildir. Özbeöz Türkiyeli’dir. Türkiye toprağından fışkırmıştır.
27 Mayıs olmuştur. Daha sonra 1964-65’lerde milli petrol, milli maden mücadelesi vardır. Daha sonra öğrenci hareketi Amerika’yı karşısına almıştır, haklı olarak. NATO’ya karşı çıkmıştır. Türkiye’ye gelen Amerikan 6. Filosu’na karşı çıkmıştır. “Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi, tam bağımsız, gerçekten demokratik Türkiye” sloganları yükseltmiştir. Bu tamamen Türkiye’nin toprağından fışkıran bir harekettir. Tabii bunun altını net olarak çizmek lazım.
Bu bizim özbeöz Türkiyeli talebimizdir. Türkiye, Amerika’ya bağımlıydı, bugün çok daha bağımlıdır.
68’in Türkiyeli’dir. İkincisi, 68 bağımsızlıkçılıktır. Mustafa Kemal temasıyla, bağımsızlık teması, bu 68’in grubunun özünde vardır.
SAĞCI 68’Lİ:
“Türkiye’deki 68 Kuşağı’nın dünyadaki ile ilgisi yoktu!”
Hulki Cevizoğlu- Siz bugün İslamcı şair olarak tanınıyorsunuz. Çeşitli gazetelerde, çeşitli yayınlarda yazılarınız, şiirleriniz çıkıyor. 68 Kuşağı’nı sizden öğrenelim. Siz de o dönemde, bugün İslâmi kesimde çok iyi tanınmanıza rağmen o dönemde TİP’liydiniz. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde de, sizin açıklamalarınıza dayanarak söylüyorum yine, ilk kez Türkiye İşçi Partisi’nin rozetini yakanıza takarak dolaşan bir insandınız. Doğru mu? 68, Türkiye’de tabii ilk öğrenci, üniversite öğrenci hareketlerinin çok çarpıcı ya da taşkın bir şekilde ortaya çıktığı bir yıl.
Fakat öğrenci hareketlerinin dışında da bir olay vardı Türkiye’de. Türkiye’de, o 68 Kuşağı denilen şeyin dünyadaki 68 Kuşağı hareketi ile hiçbir bağlantısı yok. Sadece bir garip senkron var. Aynı döneme rastlıyor.
1968’de önce Almanya’da başlayıp, sonra Fransa’ya yayılan hareket Türkiye’deki hareketle alakalı değil. Avrupa ve Amerika’daki 68 Kuşağı’nın savaş sonrası, 1945’den sonra yetişmiş, yetişmesini savaş sonrası şartlarına borçlu olan insanların hem Amerikan emperyalizmi, hem de Sovyet düzenini benimsemek için daha özgürlükçü, belki sosyalist olmakla beraber ya da sosyalist eğilimleri ağır basmakla beraber her iki tarafı da kurulu düzene muhalif bir ruh taşıyan bir hareket olma özelliği var.
Türkiye’de, iş biraz değişik. Türkiye 68 Kuşağı diye bilinen insanlar, sosyalist Türkiye özlemini taşıyan genç veya yaşlı iddia sahiplerinin tavsiye edilmeleri sonucunda ortaya çıkmış insanlar. Yani Türkiye’de sola açık ya da Sosyalizm’e açık bir politikanın özel bir versiyonu.
Türkiye’de 68 Kuşağı sosyalist tezlerini Türkiye halkına bağlı bir sosyalist hareket geliştirmek isteyen insanların çabalarının tasfiye ettikten sonra ortaya çıkmış bir harekettir. Yani Türkiye’de sosyalistler arasında temel bir tartışma vardır. Sosyalist Türkiye, veyahut Milli
Demokratik Devrim.
İsmet Özel: “Sosyalistlerin önünü tıkamak namusa yakışmazdı”
İsmet Özel- Tabii. Mecburduk ona. Çünkü elimiz mahkumdu. Türkiye’de sosyalistler bir şey yapıyorlardı. Onları geride bırakmak, daha doğrusu onların elini, kolunu bağlamak namusa yakışmazdı. Onun için tabii ki, kurucular arasında yer almayı görev bildim kendime.
Hulki Cevizoğlu- Siz, “O zaman sosyalistlerin elini kolunu bağlamak namusa yakışmazdı. Fikir Kulüpleri Federasyonu’nu kurmak zorundaydık” diyorsunuz.
Peki bugün sosyalist düşünceye sahip insanların elini kolunu bağlamak gerekir mi?
İsmet Özel- Eğer ben sosyalist görüşlerimi o günkü kafamla muhafaza ediyor olsaydım, tabii ki olmazdım. Bugün bir Müslüman olarak, İslamcı olarak da aynı şekilde Müslümanlar’ın elini, kolunu bağlayacak bir davranışa...
Tabii ki. Halkın önünü kapamak doğru değil. yani halkın, ya da bir şeyler kendi gerçekliğini ifade temek isteyen insanlar bir yöne girmişlerse, onların maniple edilmesi doğru değildir.
Baki Tuğ: “Devlete karşı silahlı hareket başlamıştı”
Baki Tuğ: Türkiye’de bir silahlı hareket başlamıştır. Bu hareket kime karşı başlamıştır? Devlete karşı başlamıştır, rejime karşı başlamıştır, anayasal düzene karşı başlamıştır. Zaten 12 Mart 1971 Muhtırası’nın özünde de bunlar vardır. Bunlar olduğuna göre, acaba devlet ne yapacaktı? Yani eli kolu bağlı olarak silahlı bir mücadeleye teslim mi olacaktı? Bu mümkün değildi. Şunun için mümkün değildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası, mevcut sistem elbette ki kendisini savunacak, kendisini koruyacak, kendisine silah çekenleri de bertaraf edecek şekildedir.
12 Mart 1971 Muhtırası’yla böyle olmuştur. O günleri eğer hatırlarsak, üzerinde de geniş çapta durmak istemiyorum. Banka soygunları vardır, grevler vardır, toprak işgalleri vardır, Nurhak Dağları vardır, Kızıldere olayları vardır. Yani silahlı yapılması gereken hareketlerin de hepsi vardır. Devlet de buna karşı tedbir almıştır. Devletin tedbirleri içerisinde 12 Mart 1971 Muhtırası söz konusudur.
Muhtıra ile beraber sadece sıkıyönetim ilan edilmiş, ancak sıkıyönetim mahkemeleri kurulmamıştır. Yani yargı organlarına başvurulmamıştır. Şunun için başvurulmamıştır. Acaba bu hareketleri normal düzenle önleme imkanı olur mu, olmaz mı? Olmayacağı kanaatine vardıkları için de 28 Nisan 1971 tarihinde sıkıyönetim ile beraber askeri savcılıklar, mahkemeler, komutanlıklar kurulmuştur. Komutanlıklar elbette ki hakimine, savcısına, müşavirine ihtiyaç vardır. Bu görev kendine komutanlıklar vasıtasıyla görev, savcılara, hakimlere tevdi edilmiştir.
Devletin verdiği görevi hiç kimseye taviz vermeden, vicdan huzuru içerisinde yapmamız gereken ne ise bütün arkadaşlarımız ile beraber yaptık ve sonucu da aldık kanaatindeyim.
16 Şubat 1969 Kanlı Pazar
Kanlı Pazar, 16 Şubat 1969 tarihinde İstanbul Bayazıt meydanında ABD’nin 6. Filo’sunu protesto etmek için 76 gençlik örgütünün toplandığı sırada meydana gelen olaylardır. Olayda
2 kişi öldü. Ayrıca yaklaşık 200 kişi yaralandı.
Hangi örgüt hangi görüşe aitti?
Milli Demokratik Devrim şuydu: “Anadolu ihtilali, yani Kemalist devrim, Cumhuriyeti ilan ettik fakat demokratik süreç tamamlanmadı. Türkiye, hâlâ yarı feodal, ondan sonra yarı sömürge bir ülkedir” tezinden hareketle; yani TİP’in “Hakim üretim ilişkisi; kapitalist üretim ilişkisidir ve parlamenter Kemalist bu sistem içerisinde yer alacak” görüşü vardı. Hakim üretim biçimi, yarı feodal, yarı sömürge bir ülkedir Türkiye. Ama Anadolu ihtilalinin eksik bıraktığı demokratikleşme süreci tamamlanacaktır. Bu nasıl tamamlanacaktır? Bunun tartışmaları başladı ve bunun o zamana kadar ki tek gençlik örgütü olan FKF içerisinde idi herkes de, bu FKF içerisindeki bu tartışma daha da alevlendi. FKF’ye işte Ankara’da yine TİP’te ağırlıklı kesim, İstanbul’da da TİP’te ağırlıklı kesim hakimdi.
Fakat buna geçmeden önce ben bir şeyi daha belirtmek istiyorum. Bu 67’ye kadarki bu yapı içerisinde geçmişten kalan belli gençlik örgütleri vardı. Bunlar, devletin yarı resmi örgütleriydi ve devletten, bütçeden ödenek alan örgütler vardı. Bunlar Türkiye Milli Talebe Federasyonu(TMTF), Türkiye Milli Talebe Birliği(TMTB), Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı(TMGT).
Süleyman Demirel, o dönemin Başbakanı idi. İşte Faruk Sükan’ın operasyonları ile bu örgütler, lağvedildi. Yani buralarda 27 Mayıs’ın ağır havasının bastığı bu örgütlerde büyük bir kargaşa çıktı. İşte Sükan’ın uygulamaya koyduğu bir plan dahilinde buralar çökertildi. Bunların meselâ TMTF o zaman ülkücülere temel olacak milliyetçilerin eline geçti. Türkiye Milli Talebe Birliği ise, Siyasal İslâm’ın yani bugünkü işte o gençlik liderlerinin çoğunun çıktığı ye. Türkiye milli Gençlik Teşkilatı ise, 27 Mayıs söylemine ve havasına çok bağlı sol Kemalistlerin içinde olduğu, ağırlıkta olduğu, onların yönettiği bir örgüttü. Onun yapısı ise, Türkiye İzciler Birliği, Türkiye Kadınlar Birliği...
DEVAM EDECEK...