BİR TARİHİN TUTANAKLARI:
Çağlayangil: CIA adamın altını oyar
Haşmet Atahan(68’liler Vakfı Başkanı)- 12 Mart’ın bugün yarattığı CIA tarafından Türkiye’de yapıldığı açıklamalarla ortaya çıkıyor.
Biz hemen kısa bir açıklama yapalım. İhsan Sabri Çağlayangil, ki o zamanın Dışişleri Bakanı’dır, yapmış olduğu bir İsmail Cem’le söyleşide şunu söylüyor:
“CIA benim altımı oyar. Elinde imkan var adamın. Girmiş en fiziksel bir biçimde. Onun için hiç şaşmam, arasam da bulamam ki, nasıl yaptı bulamam. Bakınız Amerika şuna aldırmaz; bir memlekette demokratik idare olmuş, şoven idare olmuş, faşist idare olmuş.”
Hulki Cevizoğlu- Bunu nerede söylüyor?
Haşmet Atahan- İsmail Cem’le söyleşisinde, kitabında geçiyor bu:
“Faşist idare olmuş, ona hiç bakmaz. Amerika o memleketin kendisine ne ölçüde tabi olduğunu, kendi politikasına ne dereceye kadar uydu haline getirildiğine bakar.”
....... Yine CIA başkanı Helms’in 12 Mart için yaptığı bir itiraf geçiyor. Sayın Tanzer Sülker’in kitabında alıntı olarak geçiyor. Aynen şöyle diyor:
“Evet 12 Mart’ı hazırlama oluşumları biz, ajanlarımız aracılığı ile düzenledik.”
Yani ajanları ile düzenlemiş olduğunu CIA Başkanı ifade ediyor.
Baki Tuğ: Birazcık saygılı olsalardı idam edilmezlerdi
Hulki Cevizoğlu- O tarihteki bu idamlar için yapılan en büyük eleştiri şu noktada. Size karşı ve o dönemdeki yargılamaya karşı en büyük eleştiri şu: “Hiç adam öldürmemiş bir insan Deniz Gezmiş idam edildi. Bu bir hukuki karar değildi, bu bir siyasi karardı. Emirle gelen karardır”. Hatta bu konuda yazılan kitaplar var. “Emirle gelen, verilen bir idam kararıdır, idam isteğidir” deniliyor. Siz ne diyorsunuz?
Baki Tuğ- Sayın Cevizoğlu, olayı şu şekilde görmekte yarar vardır. Eğer olayı sadece bir Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının olayı olarak ele alırsanız söylenenler doğrudur. Ancak olayı Türkiye genelinde gelişen hareket olarak ele alacaksınız ve bunu o şekilde ele aldığınız zaman da Türkiye genelinde topyekün anarşik olaylar olarak mütalaa ettiğiniz takdirde Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesi karşınıza çıkıyor. Nedir bu madde? Anayasa’yı tağyir, tebdil ve ilgaya teşebbüstür. Yani mevcut anayasal düzeni değiştirmek, onun yerine başka bir düzen kurmaktır. Bu düzen de bellidir, sosyalist düzen olacaktı.
Nitekim, arkadaşlarımızın bazıları Milli Demokratik Devrim’den, bazıları sosyalist devrimden söz ettiler. Bunu böyle Türkiye geneline mütalaa ettiğiniz takdirde, mahkemenin uygulaması sadece Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına karşı değil, hareketin topyekününe münhasırdır.
Şimdi ben burada şunu da sormak isterim o zaman. Nurhak Dağları’ndaki arkadaşlar vuruşarak bu ölümü şey yaptılar. Kızıldere’deki gençler aynı şekilde.. O nedenle zaten mahkemenin kararını, Yargıtay’ın onayını, TBMM’nin tatbiki iyi okunursa, hareket bütün olarak mütalaa edilmiş, o şekilde değerlendirilmiş. Deniz Gezmiş ve arkadaşları da o şekilde idama mahkum edilmiştir. Yoksa ferdi hareket olarak ele alınmamıştır.
Bu nedenle diyorum ki, sorunuza cevap olarak; mahkemenin kararı siyasi değildir, hukuka tamamen uygun bir karardır. Türkiye Ceza Kanunu’nun 146. Maddesinin kapsamındadır ve karşınızdadır.
Baki Tuğ- ......... Türkiye hepimizin. Türkiye şu veya bu düşüncenin değildir. Olmadığına göre, hepimiz bu toprakların çocuğu, bu toprakların insanıyız. Bu bayrağın altında yaşıyoruz. Birbirimizi seveceğiz, birbirimizi kucaklayacağız ve Türkiye’de bütünleşmeyi sağlayacağız. Eğer yanlışlar varsa, onların düzeltilmesini de Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası ölçüleri içerisinde hep beraber yerine getireceğiz. Zorla bir yere gitmek mümkün değildir. Zorla faydalı olmak da söz konusu olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır.
Benim söylemek istediğim bunlardır.
Hulki Cevizoğlu- Peki son bir soru. İdam cezası verilmeseydi, diyelim ki müebbet hapis cezası veya başka bir ceza verilseydi, daha iyi bir çözüm olur muydu? Bu hareket zaten cezalandırılmış veya önlenmiş olmaz mıydı? İdam cezası şart mıydı?
Baki Tuğ- Sayın Cevizoğlu, ELBETTEKİ İDAM CEZASI, ŞART DEĞİLDİ. Ancak biliyorsunuz Türk Ceza Kanunu’nun 59. Maddesi sanıkların duruşmadaki tavırları ile ilgilidir. DURUŞMADA SANIKLAR BİRAZCIK EĞER MAHKEMEYE SAYGILI OLMUŞ OLSALARDI, ZANNEDİYORUM TÜRK CEZA KANUNU’NUN 59. MADDESİ UYGULANIRDI VE BU GENÇLER DE İDAM EDİLMEZLERDİ.
Ancak bu çocuklar mahkemede çok sert, haşin, mahkeme heyetine karşı olumlu davranış içerisinde olmadıkları gibi, “Eğer biz yaptığımız ihtilalde, yapacağımız ihtilalde başarılı olsaydık, sizleri burada yargılamazdık, hepinizi duvar dibine dizip bir kurşun şekliyle hallederdik” şeklinde de beyanda bulundular.
Yani 59’uncu maddenin kullanılmaması, duruşmadaki sanıkların hal ve tavırları ile ilgilidir. Bu nedenle kullanılmamıştır kanaatindeyim.
Hulki Cevizoğlu- Peki, mahkeme -şimdi buradan başka bir anlam çıkıyor Sayın Tuğ- “Mahkemeye saygılı davransalardı, böyle olmazdı” diyorsunuz. Saygısızlıktan mı bu idam cezası geldi?
Baki Tuğ- Efendim 59’uncu maddenin özü odur.
Eğer mahkemedeki duruşmada sanıkların hal ve tavrı, 59’uncu maddenin uygulanmasını veya uygulanmamasını amirdir o nedenle olmuştur.
Hulki Cevizoğlu- Yani iyi halleri görülseydi mahkemede, daha önceki yaptıkları eylemler idam cezasını gerektirmiyor muydu?
Baki Tuğ- Gerektirme değil, idam cezası verilirdi, taktiri tahsis sebebiyle müebbet hapse çevrilirdi.
Atilla Sarp: Amerikalılar’ı kartopu ile kovamadık
Atila Sarp(Eski Dev-Genç Başkanı) - Genç insanların 68 Kuşağı’ndan beklediği mesaja yönelik olarak Türkiye’nin bugün üçüncü kuşak politikacıları, yani tıpkı 68’lerin namusluluk, dürüstlük, yurtseverlik değerleri olan bir politikacı kuşağını yaratmak zorundayız. Bu yoldu yürümek zorundayız ve Türkiye’de bunu yürütürken önümüzde engeller olabilir.
Bazı şeylere katılmıyorum. Amerikalılar 1958 yılında Ankara’da (çocukluğumdan hatırlarım ve bilirim) 12-13 yaşında çocuklar Amerikalılar’a kar topu atarlardı, onun içine taş koyarlardı ve Amerikalılar’ı kar topları ile kovamadılar.
Ama 10 yıl Amerikalı sayısı arttı, 10 yıl sonra çok iyi hatırlarım Nedim Öztaşlar İzmir’de 6 tane Amerikalı ile karşılaştık, (gencecik çocuktuk) Amerikalılar’a saldırınca bizim yanımızda hiçbir şey yoktu. Amerikalılar üzerime yürüyünce ben elimi attım arkamda tarak vardı bunu bir şey zanneder diye, Amerikalılar kasatura çektiler, 6 tane Amerikalı. Biz Nedim ile kaçarken, ben sokakta hızlıca ıslık çalmaya başladım. Islığı duyunca Amerikalılar etraftan insan gelecek diye kaçtılar.
Amerikalılar öyle, eğer bizim mücadelemiz olmasaydı, 10 yıllık gelişen süreçte ve 6. Filo’ya karşı 68 Kuşağı olmasaydı, Amerikalılar Türkiye’yi V i e t n a m’a çevirmekte tereddüt etmezlerdi. Yani Amerika’nın o sıra politikası dünyanın dış yerlerindeki, Vietnam’da şahlanan bir politikayı Türkiye’ye sarkıtmaktı.
Bu nedenle yani...
Hulki Cevizoğlu- Sayın Sarp, şimdi daha önce konuşmacılar da Sayın Kaynak’ın da soruları üzerine söylediler, biz de sorduk. Arkada herhangi bir güç yok idiyse, Türkiye’yi Vietnam’a çevirme niyetinde olan Amerikalılar bu kadar arkası desteksiz olan bir harekete karşı direnemediler mi? Bu kadar büyük bir hedefi var idiyse Amerika’nın...
Atila Sarp - Şimdi efendim şöyle; Amerikalılar’ın CIA’nın raporları var. CIA raporları, “Türkiye gençlik hareketlerine fazla sızamadık” diyor. Bu şu demektir ve doğru gerçekten. Benim, özellikle benim yaşamış olduğum süreçte, ki gerçekten, bizim aramıza sızacak durumları yoktu. Çünkü biz çok yurtseverdik, yurtsever olmayan insanları da teşhiste son derece kabiliyetliydik. Bu anlamda bizim aramıza sızmaması şu demektir:
1.500-2.000 köy gezdim ben kendim Türkiye’de ve Anadolu bizi çağırıyordu, gelin yanımıza diye. Bize herhangi bir müdahalesi, bizim büyük bir gençlik hareketimizin 67-68 ve 69’larda Anadolu halkı ile beraber hareket etmesi demekti. Hiç hayalci olmayalım. Yukarıdaki eyalet valileri gerçekten teşebbüse bu yüzden giremediler. Çünkü biz, aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nı ilk defa yapmış bir ülkenin çocuklarıydık. Biz, 1919-20’lerde 7 düvelle dövüşmüşüz, bize böyle bir miras gelmiş, herkesin söylediği gibi 6-7 bin kişi, 10 bin kişilik bir Kurtuluş Savaşı’nda ölümüz yok. Memleket evladı 1912 ile 1919 arasında ölmüş, dünyanın her yanında.
Bu anlamda bizim arkamızda böylesine büyük bir miras ve böylesine büyük bir halk desteği vardı.
Kafa yarılan mahkemede
yalvaracaklar mıydı?
Cemil Gezmiş- Ben yalnız şu kararımı söyleyeyim. Üç oğlum vardı benim. Tanrı’dan herkes için böyle üç evlat vermesini, nasip etmesini istiyorum. Benim en büyük duam bu herkes için. Yani bunda sözü uzatmıyorum, o bakımından Deniz’i nasıl gördüğümü de izah etmiş oluyorum size.
Ancak şurada dinlediklerimden biraz önce konuşmacı olan arkadaşın dışında o hariç, evvela Baki Tuğ meselesine dokunacağım, buna defalarca dokundum. Bir defa “Bu verilen karar hukukidir, siyasi yani yoktur” diyor. Evvela dava siyasi olarak başlamıştır. Yani şimdi soruyorum siz savcı olarak, Genelkurmay Başkanlığı’nın yazılı emriyle, bu davayı 146’dan açın diye verdiği emirle beraber açmadınız mı? Açtınız.
Mahkeme Başkanınız emekli olduktan sonra Demirel’in kanadı altına girip, orada politikaya başladığı zaman tek bir sözü vardır orada. Kendisini tarif ederken “Ben yargıçken mahkemede yalnız adli karar değil, aynı zamanda çok faydalı siyasi kararlar verdim” diye itiraf etmiştir. Böyle bir itiraftan sonra nasıl çıkarsınız da, bu davadan bu kararda siyasi bir etki yoktur, dersiniz?
Üçüncüsü, 59’u neden uygulamamıştır? Çünkü çocuklar orada, mahkemede mahkemeye karşı tutumlarını sertleştirmişler de onun için uygulanmamış. Kapısında bir dipçikle kafa yarılan bir mahkemede acaba “Bizim bu mahkemeye güvenimiz yoktur” dedikten sonra size tekrar boyun mu kıracaklardı? Yalvaracaklar mıydı? Ayaklarınıza, elinize mi düşeceklerdi? Ki, o zaman bağışlıyorsunuz? Bunlar tabii kabul edilebilir şeyler değil. Ama ne söylerlerse söylesinler onları zaten biliyoruz.
..... Genel olarak toparladığım vakit, şimdi 68’ler Vakfı’nın arkadaşların çok güzel konulara şey ettiler. Hakikaten bizdeki 68’ler, Avrupa ile Amerika ile veyahut başka bir yabancı ülke ile, oradakilerle karşılaştırmaya kimse kalkmasın. Bizdeki 68’ler, onların hiçbirisine benzemez. Bizde 68’ler, öyle bir örnek ortaya koymuşlardır ki, o örneğe göre yetişmiş olan gençliği bulunan bir ülke hiçbir zaman sırtı yere gelmeyecek bir ülke olur. 68’ler Vakfını burada görüyorum ben.