97. Yıldönümünde bilinmeyen gerçek: Büyük Zafer'e siyaset engeli…
Yurdumuzun düşman işgalinden kurtuluşunun son aşaması olan 30 Ağustos Zaferinin 97. Yılını kutluyoruz. Büyük Zafer'i Mustafa Kemal Atatürk'ün kendisinden dinlemek bugün ayrı bir önem taşıyor. Bunun en önemli boyutu da, neredeyse bugün unutulan belki de hiç bilinmeyen siyasi boyutudur. Mustafa Kemal, "Büyük Taarruzun siyasi nedenlerle geciktirildiğini" açıklıyor.
***
Atatürk'le, "gerçek bilgi ve kaynaklara dayalı" bir röportaj gerçekleştirdim. İlgiyle okuyacağınızı umuyor ve büyük önderi saygıyla -bir kez daha- anıyorum.
***
Hulki Cevizoğlu: 30 Ağustos Zaferinden sonra "Gazi Başkumandan" olarak sorularımızı yanıtlıyorsunuz. Sizden, zafere giden yolun öyküsünü dinleyebilir miyiz? İsterseniz öncelikle "taarruz kararını" ne zaman verdiğinizden başlayabilirsiniz.
Mustafa Kemal: Sakarya Meydan Muharebesi'ni sonuçlandıran taarruzumuz, memleketi düşman duşundan temizleyinceye kadar harekete devam etmek kararının başlangıcı idi. Malumdur ki, Sakarya Savaşı'nin son günlerinde Yunan sol kanadına ordumuz karşı taarruzda bulundu. İşte Yunan ordusunu ricata (geri çekilmeye) mecbur eden o karşı taarruzdur ki, ordumuz İzmir'e gelinceye kadar devam etti.
Hulki Cevizoğlu: Taarruz kararının uygulanmasında bir yıllık bir gecikme görülüyor. Harekâtın niçin kesintisiz devam etmediğini lütfeder misiniz?
Mustafa Kemal: Aksine, kesintisiz devam etti. Ancak büyük bir taarruz kararının tatbikatı birtakım hazırlıkları gerektirir. Bu hazırlıkların muhtaç olduğu bir zaman vardır. Ancak gecikme ve bekleme hiç olmadı denilemez, bunun sebeplerini de siyasi fikirlerde aramak lazımdır. Gerçekten ordularımız çok önce bugünkü sonuca varmak kudretini kazanmıştı, [...] askeri harekâta devam etmek gerekliliği karşısında bırakıldı.
Hulki Cevizoğlu: Büyük Zafer'de özellikle düşman ordusunun hızlı biçimde imhası, bu ordunun gücüyle mi ilgiliydi? Bu yüzden bir kararsızlık mı oldu? Yunan ordusunun bir kısmının Trakya'ya nakledilmiş olmasıyla Anadolu'da önemli bir boşluk mu bıraktılar?
Mustafa Kemal: Bütün dünya bilir ki, Yunan ordusu [...] fenni ve askeri icaplara tamamen uygun surette teşkil edilmiş ve düzenlenmiş kuvvetli bir ordu idi ve Yunan devletinin şimdiye kadar sahip olduğu orduların hepsinden kuvvetli idi. Manevi ahvalinde, işitildiği gibi, bir kararsızlık olduğuna dair hakiki hiçbir emare yoktu.
Yunan askerlerinin, askerlerimizle temas etlikleri vakit kendilerini gevşemiş gibi göstererek, hakikatte bizi gevşetmeye yönelik telkinlerde bulunduklarına bakılırsa, bütün bu söylentilerden maksat ne olduğu anlaşılır. Bu suretle bize, Yunan ordusunun dağılmasını bekleyerek meselenin halledileceği ümidini vermek istediler ve bu boş beklenti ile geçecek zamanın bizim ordumuzu dağılmaya uğratacağı zannında bulundular. Son çarpışmalarda, bilhassa Afyon Karahisar Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi günlerinde düşmanın direnç, mücadele ve bütün teşebbüsleri ciddi ve önemli idi.
Düşman ordusundan Trakya'ya önemli bir kuvvet geçirilmemiştir. Abartılı olarak adı geçen bu kuvvet, yeni oluşturulmuş yahut teşkilatı henüz son bulmamış ve bir kısmı silahsız iki üç alaydan ibarettir. Yunan ordusu bütün kısımları ve bütün araçları ile Anadolu'nun içinde milletin kalbine saplanmış bir hançer durumunda idi.
En kuvvetli istihkâm
Hulki Cevizoğlu: Türk Ordusunun hücumu "baskın" biçiminde mi oldu? İstanbul'da bu konuşuluyor.
Mustafa Kemal: Ordularımızın strateji ve taktik harekâtı günlerce düşmanın gözü önünde ve tayyarelerinin keşifleri altında cereyan etti. Bu harekâtımızı baskın zannediyorlarsa, söylediklerinin doğru olması lazım gelir. Fakat ben zannediyorum ki, Yunan kumandanlarıyla erkânıharbiyesi ordularımızın hazırlığından ve harekâtından haberdar idi. Ancak ordularına ve bilhassa Afyon Karahisar, Seyit Gazi, Eskişehir ve bütün cephelerde bir seneden beri çalışarak vücuda getirdikleri ve her nevi vasıtalarla takviye ettikleri ve donattıkları müstahkem mevzilerine, külliyetli topçularına, sınırsız cephane ve mühimmat kaynaklarına lüzumundan fazla güveniyorlardı.
Şu gerçeği anlamazlıktan geliyorlardı ki, insanların mücadelesinde en kuvvetli istihkâm, iman dolu göğüslerdir!
"Çay daveti" şaşırtmacası
Hulki Cevizoğlu: Yani ordularımızın her türlü hareketini uçakları ile yukarıdan gözetliyor ve biliyorlardı. Bunu bildikleri için bir yıldan fazla süre yığınak yaptılar. Buna rağmen, üstün silah ve yığınakları bizim askerimizin iman dolu göğsünde yok oldu. Ve, yenilgilerine bahane bulmak için "baskına uğradık" yalanına sığındılar!..
Öte yandan, Büyük Taarruz'dan (saldırıdan) iki gün önce, Ankara'da gazetecilere Çankaya'da bir çay ziyafeti vereceğiniz haberleri yayılmıştı. Hatta İstanbul gazeteleri bu ziyafete ilişkin telgraflar yayımladılar. Buna göre harekâtın başlangıcında zatıâlinizin de Ankara'da bulunacağı tahmin edildi. Yani bir şaşırtmaca mı yaptınız?
Mustafa Kemal: (Gülümseyerek) Hakikaten bu ziyafetten bahsedildiğini ben de duydum! Fakat bu ziyafet değildi. Bazen insanlara nimetlenmedikleri çok ziyafetler atfolunur!..
Hulki Cevizoğlu: Taarruz harekâtı nasıl başladı ve nasıl gelişti?
Mustafa Kemal: Taarruz harekâtı Afyon Karahisar güney cephesinde düşmanın bir kısım müstahkem hatlarını ezip çiğneyerek tatbik edilmiş bir yarma harekâtı ile başladı. Bunu müteakip düşman ordusu asli kuvvetlerinin bir araya gelerek hazır bulunduğu Afyon Karahisar-Dumlupınar-Altıntaş üçgeni içinde birçok kanlı mücadelelerle dolu meydan muharebesine dönüştü. Afyon Karahisar-Dumlupınar Meydan Muharebesi denilen ve beş gün devam eden harpler neticesinde düşman ordusunun asli kuvvetleri artık kuvvet olmaktan çıkarılmıştı.
Başkumandan Muharebesi
Hulki Cevizoğlu: "Başkumandan Muharebesi" adını alan savaş hangisi idi?
Mustafa Kemal: Bu isim, büyük meydan muharebesinin son safhasını teşkil eden muharebeye verilmiştir. Düşman ordusu meydan muharebesi esnasında ikiye parçalanmıştı. Bunun büyük bir kısmı Dumlupınar kuzeyinde Adatepe civarında bir dereye sıkıştırıldı ve orada imha veya esir edildi.
Aynı günde, Marmara'dan Akdeniz sahiline kadar taarruz!
Hulki Cevizoğlu: İzin verirseniz, resmi duyurular hakkında bir şey sormak istiyorum. Yayınlanan duyurularda, başarılarımız tümüyle açıklanmıyordu. Hatta biz kendi zaferlerimizin derecesini Yunan duyurularından (tebliğlerinden) öğreniyorduk. Niçin?
Mustafa Kemal: Hakkınız var. Biz resmi tebliğlerimizde sadece askeri harekâtın devam ve gelişme suretini göstermekle yetindik. Elde ettiğimiz başarıların önem ve büyüklüğünü o kadar yakından anlamıştık ki, bunun ilanını düşmanlarımıza bırakmakta engel görmüyorduk. Zaferlerimizin düşman ağzından ifade edildiğini işitmek ayrıca bir zevk değil midir?
Askerlerimizin müthiş hızı
Hulki Cevizoğlu: Büyük Zaferin dünyayı hayrete düşüren, akılları durduran taraflarından biri de hızı idi. Nasıl bu kadar hızlı olunabildi?
Mustafa Kemal: Ordumuzun seri ve şiddetli takibatı sayesinde... Hakikaten daha taarruza başlamazdan evvel dört yüz kilometreyi aşan mesafe üzerinde kesintisiz ve bütün ordularla, düşmana nefes aldırmayacak kadar seri bir takip icra etmek bakımından esaslı hazırlıklarda bulunmuş ve tedbirler almıştık.
Düşman kuvvetleri büyük meydan muharebesinde mağlup olduktan sonra, Dumlupınar mevzilerinde, Uşak'ın doğusunda Takmak, Alaşehir, Salihli civarında ve son defa olmak üzere İzmir'in yirmibeş-otuz kilometre doğusundaki hazırlanmış birçok mevzilerde savunmaya teşebbüs elti.
Bu teşebbüslerin her birinde düşman ordusunun kalıntıları bir defa daha mağlup ve perişan edilerek ordumuz İzmir'e girdi. Görülüyor ki, 26, 27 Ağustos günleri uygulanan yarma hareketi ile 28, 29, 30 Ağustos günlerinde cereyan eden meydan muharebesi safhaları ve yukarıda saydığımız mevzilerde düşmanı hezimete uğratan birçok taarruzlar dahil olduğu halde, ordularımız asli kuvvetleri ve bütün harp vasıtaları ile dört yüz kilometreyi onbeş gün içinde kat ettiler. Diyebilirim ki, süvari fırkalarımızla, piyade kıtalarımız düşmanı ezip İzmir'e yürümekte birbirleriyle yarışmışlardır.
İzmir rıhtımında süvarilerimizin kılıçları denizde yansırken, piyadelerimiz Kadifekale'de Türk bayrağını semaya yükselttiler. Türkiya Büyük Millet Meclisi ordularının harp tarihine verdiği son harekât numunesinin kıymeti, bu harekât bütün safhalarıyla incelendikten sonra ve belki bugün değil, yarın anlaşılabilecektir. Büyük orduların yürüyüş ortalaması, hatıramızda aldanmıyorsak, günde 20-22,5 kilometredir. Dolayısıyla askerlerimize İzmir'e kavuşmak için her gün bu mesafeyi kat ettiren kuvvet kaynağının ne yüce bir vatan aşkı olduğunu anlamak zor değildir.
Hulki Cevizoğlu: Son olarak ne söylemek istersiniz?
Mustafa Kemal: Milletimiz zafer sarhoşluğuyla, gerçek ve hayati çıkarlarını unutacak kadar mahmur olmamıştır!
YUSUF