Donalp Trump, ABD’de ikinci başkanlık dönemine 20 Ocak 2025’te başladı.
O tarihten bu yana İsrail’e füze, bomba, silah, mühimmat, istihbarat ne isterse fazlasıyla verdi.
Böylece yaklaşık 8.5 ayda Gazze’de yaşanan on binlerce ölümün sorumluluğunu da Netanyahu ile paylaştı.
Şimdi İsrail ile Hamas arasında ateşkes anlaşmasının imzalanmasının kendisi sayesinde olduğunu belirterek Nobel Barış Ödülü’nü almak istiyor.
Norveç Parlamentosu tarafından seçilen Nobel Ödül Komitesi Trump’ın beklentisine uyar mı bilmiyorum.
Komite, Trump’ı gerçekten bir ödüle layık görecekse, 11 milyon Norveç kronu ve ödül heykelciğinin yanı sıra Gazze’de bombalarla, füzelerle ve açlıkla öldürülen çocukların fotoğraflarının yer aldığı üstünde “Acı ve gözyaşı” yazan bir albümün de verilmesini unutmasın hiç olmazsa!
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++
UCUZ ELEKTRİK Mİ, İNSAN HAYATI MI?
Akkuyu’da nükleer güç santrali yapım çalışmaları sürüyor. Elektrik üretimine 2026 yılında başlanacak.
Bu arada biri Sinop’ta diğeri Trakya Bölgesi’nde iki nükleer santral daha kurulması planlanıyor.
Başta Almanya olmak üzere birçok ülke olası riskleri nedeniyle nükleer güç santrallerini kapatıp enerji açıklarını güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynakları kullanarak karşılamaya çalışırken, güneş ve rüzgâr zengini Türkiye’nin, önemli sağlık sorunlarına yol açabilen nükleer güç santrallerine yönelmesini ciddi şekilde tartışmak gerekiyor.
***
Türk Tabipleri Birliği’nin hazırladığı rapor, nükleer santrallerin yaratabileceği tehlikeleri açıkça ortaya koyuyor:
-Nükleer santraller kaza olmadığı durumlarda da çevrelerine radyasyon yaymaktadır.
-Almanya ve ABD’de yapılan çalışmalar, hiçbir kaza yaşanmamış nükleer santrallerin çevresinde yaşayan yetişkin ve çocuklarda kan kanseri görülme sıklığının ciddi şekilde arttığını göstermiştir. Ayrıca çevredeki bitki ve hayvanlarda radyasyona bağlı mutasyonlar olduğu anlaşılmıştır.
-Radyasyon, kan kanseri dışında tiroid, akciğer ve kemik kanserlerine de neden olmakta, ayrıca erkek ve kadında kısırlığa yol açmakta, hamilelerde düşük ve sakat doğum riskini artırmaktadır.
***
Tıbbi Onkoloji Derneği’nin raporu da, Türk Tabipleri Birliği’nin raporunu destekleyici nitelikte:
-Nükleer enerjide en önemli sorun, radyoaktif atıkların yok edilmesi konusunda yaşanmaktadır. Nükleer tesisler, çalışmaları esnasında etrafa radyasyon ihtiva eden nükleer atık ürünleri vermektedir. Bir nükleer atığın doğada yok olma süreci on binlerce yılla ifade edilmektedir.
-Nükleer santrallerden çıkan radyoaktif atıklar; rüzgâr ve yağmurun yardımıyla atmosfere, göllere, toprağa, bitki örtüsüne ve sulara karışmaktadır. Bunun sonucunda radyoaktif maddeler insan vücuduna ulaşarak ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır.
-Bir nükleer santralde 400-600 arası kimyasal madde üretilmektedir. Bunların katı olanları geri dönüşüme tabi tutulmakta ancak gazlar ve sıvılar atmosfere ve doğaya karışmaktadır.
-Yetişmiş eleman azlığı, atıkların depolanmasındaki sorunlar ve yeterli güvenlik önlemlerinin alınamayışı nükleer santrallerin en önemli sorunlarıdır.
***
Siyasi iktidar bu görüşlere itibar etmedi diyelim.
Ama hiç olmazsa Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının raporunu dikkate alabilirdi.
Bu raporda özetle şöyle deniyor:
-Nükleer santrallerden yayılan gaz ve sıvı radyoaktif atıklar önemli çevre sorunları yaratmaktadır.
-Şayet kaza olur ve çevreye radyasyon yayılırsa bu durum su, toprak ve hava kalitesini bozarak çevre ve insan sağlığını olumsuz etkilemekte, başta kanser olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarına yol açmaktadır.
-Radyasyona maruz kalan bitkilerin doğrudan yenilmesi veya bunları yiyen hayvanların et ve sütünün besin olarak alınması ile insan vücudunda radyoaktif maddeler birikmektedir.
-Yine atmosfere yayılan radyoaktif gazlar bulutlardan ışınlama ile veya gıda zinciri ile insanlara bulaşmaktadır.
***
Peki, ne yapılabilir, çözüm nedir?
Birkaç madde halinde sıralayalım:
1-Henüz ihaleye çıkılmamış olan Sinop ve Trakya bölgesindeki nükleer santral projelerinden vazgeçilmelidir.
2-Akkuyu Nükleer Santrali’nden nasıl kurtulacağımızın hesabı ciddi ciddi yapılmaya başlanmalıdır.
3-Yenilenebilir enerjiye yönelmeli, özellikle güneş, rüzgâr ve jeotermal enerjiden azami ölçüde yararlanmanın yolları aranmalıdır.
4-İnsan hayatının, ucuz ama tehlikeli enerjiden daha değerli olduğu unutulmamalıdır.