Açık konuşuyorlar

Bizi ve Türk Hükümetini Annan Planını kabule  “ikna eden” büyük devletler,  “dost ve müttefikler”  Referandumda Rum tarafı  “hayır” dedikten sonra  “Türklerin Annan Planına evet demelerinin anlamı yıllarca savundukları ayrı devlet ve ayrı egemenlikten vazgeçtiklerini kanıtlar”  şeklinde bir yorum yapmamış olsalardı Rum liderler bugün bu kadar kabadayılık yapamayacaklardı. Hele Sn. Bryza’nın Türkiye’ye  “mükellefiyetlerini yerine getir ve önerilerini Rumların kabul edecekleri şekle sok”  çağrısı olmasaydı Rum liderlerin başları bugünkü kadar diklenmiş olmayacaktı. Hristofyas ve şürekâsının beyanları Kıbrıs meselesinin halli yolunda müşterek bir nokta bırakmamaktadır. Buna rağmen Türk Hükümeti ile Sn. Talat’ın iyimserlik içinde masadan kalkmayacaklarını beyan etmeleri şaşırtıcıdır. Bugünkü Rum liderliği ile masaya oturmak için dolaylı görüşmelerle müşterek bir vizyonun parametrelerinin belirlenmesi gerekirdi.
Rum Dışişleri Bakanı Kipriyanu  “çözümden ortaya çıkacak yeni devletin Kıbrıs Cumhuriyetinin devamı olması bizim için kırmızı çizgimizdir. Partenojenez fikrini tamamen reddediyoruz” diyor. Garantiler konusunda ise yine net konuşuyor:  “Üçüncü ülkelerin garantisine ihtiyaç duymak bir AB üyesi için düşünülemez ve bu bir hakaret de olur. Neyi garanti edecekler ki? Avrupa vatandaşlarının güvenliğini mi? Garantiler konusu mazi olmuştur”.
Hatırlanacağı gibi Hristofyas da Garantilere gerek yok demiş ve Yunanistan’ın güzel Dışişleri Bakanı da bunu derhal desteklemişti. Türkiye’den ve Sn. Talat’tan bu konuda  “Garantiler devam edecektir” beyanları, özellikle askeri kanadın bu konudaki kararlılığı yüreklerimize su serpmişse de, Garantiler konusunun müzakere masasına yatırılmış olması bizleri tedirgin etmeğe devam etmektedir.
Rum Dışişleri Bakanına göre  “toprak, güvenlik (yani garantiler), bazı anayasal yönler, T.C. kökenliler ve Rum göçmenlerin geri dönüşleri zor konulardır”. Annan Planı bizim için yoktur diyen  “Bakan” daha da ileri giderek  “Birleşmiş Milletler’in bunu yeniden masaya getirme hakkı yoktur” da diyor. (Bizden de Allah razı olsun diyeceğimiz geliyor yeter ki başlangıç noktamız KKTC olsun ve masadan kalkış noktamız da KKTC ile noktalansın). Ancak Kipriyanu, Birleşmiş Milletler’in Annan Planından kökten farklı bir felsefeye sahip yeni bir plan sunmasının beklenebileceğini de söylüyor. Endişemiz de buradadır. İlgili  “dost ve müttefikler” Referandumda  “hayır”  demiş olan Rum tarafının  “evet” diyebileceği yeni bir plan hazırlamakla meşgul olmalılar ki Sn. Bryza şimdiden Türk tarafını gelecek olan belgeye hazırlamak istiyor ve  “Annan Planında aldıklarınıza bakmayınız, Rumları memnun edecek tavizler vermeye hazırlanınız”  demeye getiriyor.
Referandumdan sonra  “biz uslu çocuğuz, bakınız istediğinizi yaptık; izolasyon ve ambargolar kalksın” pozisyonunda avuç ovuşturacağımıza  “Rum tarafına Kuzeyin hükümeti olmadıklarını ve olmayacaklarını söyleyiniz” demiş olsaydık, şimdiye Rumların bu kadar kendilerinden emin bir hava içine girmelerini önlemiş olacaktık diye düşünenlerimiz çoktur. Masaya oturmanın şartı, o zaman, iki eşit devletin kabulünden geçebilecekti. Biz, Türk tarafı olarak MGK’daki kararlara sadık kalırsak görüşmelerde sağlam bir zeminde kalmış olacağız. Kipriyanu’nun ve Hristofyas ile Yunanistan’ın Garantilerle ilgili beyanlarına bakıldığında Rumların ve Bryza’nın çizgisine gelmedikçe bir sonuç alınamayacağı aşikâr olmaktadır. Teyakkuza devam şarttır. Su uyur düşman uyumaz. Ve hem Türkiye hem de KKTC üzerinde oynanmakta olan oyunlar çok büyüktür. Uyanık olmamız şarttır. Görüşmelerde şeffaflık kaçınılmazdır.    

Yazarın Diğer Yazıları