Açıklanmıştır...

Güvenlik Kurulu Kıbrıs’taki Barış Gücü’nün görev süresini “liderler anlaştı, anlaşıyor” havası içinde bir altı ay daha uzatmış oldu.  Bu toplantılarda “Kıbrıs Cumhuriyeti” adına Rum delege konuştu ve kararı yorumladı. ABD konuştu ve kararı yorumladı. Türkiye’nin temsilcisi konuşmuşsa ne demiştir, bu ana kadar bilmiyorum. Ancak “Türk Cemaati” adına konuşma hakkımız vardı. Temsilcimiz bu hakkını kullandı mı, konuştu mu, ne dedi? Bilmiyoruz. Karar yeniden var olmayan “Kıbrıs hükümetinin” onayı ile alındı. BM askerleri yeniden “Kıbrıs hükümeti” denilen Rum idaresini 45 yıldır yaptığı gibi “himayeye” devam edecek.
Önemli olan “Barış Meleği” Hristofyas’ın “meşru addedilen fakat dünyanın en kirli, en sahtekâr, en suçlu” idaresi olan hükümeti adına yapılmış olan konuşma ve yapılan yorumdur.  Annan Planı’nı kabul edelim diye bize “eyalet” sözünü “devlet” olarak yutturanlar, “Evet derseniz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tanınacak ve yücelecektir” yalanını yayanlar Rum Temsilci Mavroyannis’in bu konuya getirmiş olduğu açıklık karşısında başlarını yere eğmeli ve Kıbrıs Türklerinden olduğu kadar Türk ulusundan da özür dilemelidir. Mavroyannis Güvenlik Kurulu Kararı’na “iki kurucu devlet” deyiminin konmamasını sağlamış, fakat ABD temsilcisi “Türk tarafı bu deyimi çok sevdi ve halkını kandırmak için kullanıyor” düşüncesiyle olacak, “iki kurucu devlet” deyimini koydurmak için uğraştığı için “Kıbrıs hükümeti” çok üzülmüş. Üzüntülerini kayda geçirdiler.
Mavroyannis’e göre “iki kurucu devlet deyimi iki eyalet demektir; Türkler iki ayrı devlet hem de egemen devlet demeye getiriyorlar, yoksa Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki eyaleti deseler itirazımız olmayacak” diyor. Bu yanda Dışişleri Bakanımız kararda “iki kurucu devlet” olmadığı için itiraz ediyor. Devlet sözcüğünün eyalet olduğunu hâlâ anlamadılar demek.
Mavroyannis “iki kurucu devlet” deyiminin “var olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, anayasa değişerek, iki eyalet oluşacağını ve Türklerin/Türkiye’nin öngördüğü gibi iki ayrı devletten oluşacak bir federasyon düşünmediklerini” vurgulayarak açıklamış oldu, hem de BM Güvenlik Konseyi’nde ve karardan hemen sonra bu konseyin basın toplantısında.  “Biz ortaklık düşünmüyoruz” da diyen Mavroyannis’e ben şahsen teşekkür ediyorum.
Artık, bizimkilerin, burada veya Türkiye’de milleti uyutmak imkânları kalmamıştır. “Talat-Hristofyas görüşmeleri ile Kıbrıs’ta her iki tarafın hak ve hukukunu, güvenliğini içeren kapsamlı ve kalıcı bir anlaşma yapılabilecektir inşallah ve biz bu süreci destekliyoruz” palavrasını yüzleri kızarmadan söylemek bundan böyle mümkün olmayacaktır.
Türk Ulusu’na, “Kıbrıs ne olacak” diye endişe içinde olan Anadolu halkı ile Kıbrıs Türk halkına gerçeği söylemek zamanı gelmiştir: “Annan Planı’na evet deyişimizi yorumlayarak ’Kıbrıs Türkleri bu plana evet dediklerine göre bundan böyle ayrı devlet, ayrı egemenlik istemeyeceklerini de kabul etmiş oluyorlar. Türkiye bunları bu çizginin altında tutmalıdır’yorumunu yapmış olan ABD’nin çizgisindeyiz. Hristofyas’ın dedikleri doğrudur: Kıbrıs Cumhuriyeti ve bu cumhuriyetin (45 yıldır yoktur dediğimiz) anayasası vardır ve bu anayasa tadil edilerek iki eyaletten oluşan bir şekle razı olmak zorundayız, çünkü ABD ve diğerleri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yoktur diyorlar ve biz vardır ve var olacaktır diyemiyoruz” demelidirler. Yanılıyorsam derhal “Güvenlik Kurulu Kararı ve Hristofyas-İngiltere Memorandumu gündeme getirilerek görüşmelerin devamı için gereken müşterek zemin yoktur” diyerek görüşme süreci noktalanmalıdır.
Evet! Kaç zamandır anlatmaya çalıştığım durum budur. Buna “hayır” denecekse zamanı şimdidir. Yoksa, Talat-Hristofyas görüşmelerinin devamı bizi önümüze konacak olan bir “oldubitti” ile karşı karşıya bırakacaktır. Bu da kısa bir zaman içinde Kıbrıs’a elveda demektir; Kıbrıs’ın Giritleşmesidir. Bizden söylemesi.

Yazarın Diğer Yazıları