Adalet düzeninin yabancılaşması

Yoksullaşan ve gittikçe fakirleştirilen toplum, İslam'a ve milliyetçiliğe uygun değildir. Bu cümlenin altını kalın çizgiyle çizelim. Çünkü burası bizim hareket noktamız, felsefemizin başlangıcıdır.

İslam'ın özü esas/ana metin Kur'an'dır. Bu sebeple metine baktığımızda ayetler "adil yönetin" hükmüne varıyor. Adil yönetim olabilmesi için yöneticilerle, yönetilenlerin kanun önünde eşit olması gerekir. Ayrıcalık olmamalıdır.

Bizde olmayan ve aradığımız şey işte budur.      Bu "kanun önünde eşitliği", sadece mahkeme salonlarında aramayın lütfen.

İşe girerken, sınavlara katılırken, mülakatlara çağırılırken, devlet kurumlarında ihale alırken, hastanede sıra beklerken vb. her yerde eşitlikten söz ediyoruz.

Gücü elinde bulunduranlarla (iktidar sahipleriyle) bulundurmayanların aynı haklara aynı muameleye aynı şekilde tabi olmasından bahsediyoruz.

Kur'an'ın anlattığı adalet bu adalettir.

Peki bunun milliyetçilikle alakası nedir?

Şudur: Türk milliyetçiliği doğuşu, gelişimi, tarih sahnesine çıkışı ile Gökalp'in adlandırmasıyla "Türkçü" yani milli öze dönüşçü bir harekettir. Bu sebeple Gökalp "halka doğru" fikrini benimsemiştir.

Gökalp'e göre iki kesim halka yönelecektir.

Birincisi aydınlardır. Halka yöneleceklerdir. Toplumu aydınlatması gereken bu insanlar; kültürün hasını, özünü, gerçeğini orada bulacaklar ve bunu oradan alıp işleyip, geliştirerek yine halka sunacaklardır. İkincisi, herkes halka yönelecektir. Çünkü tarihi süreç içinde koparıldığımız, yabancılaştırıldığımız, özümüz oradadır. O "öz'ün" adına "hars" yani milli kültür denir. Milletin hamurudur o.

Dolayısı ile milliyetçiliğin ortaya çıkışı, var oluşu, gelişmesi dikkate alındığında yüzünü halka dönen, özünü halktan alan bir düşünce sistemidir.

Başka?

Kültür; en birleştirici, bizi birbirimize bağlayan esas bağın ta kendisidir. Dolayısı ile kültürümüzle bütünleştikçe ve içimize sindirdikçe, bir oluruz, iri oluruz, diri oluruz. Dinimiz İslamiyet bunun mayasını oluşturur. Mayamız sağlam olursa, yazılı metne (Kur'an'a) uygun gelişirse, adil toplum kurar hep birlikte huzur ve güven içinde yaşarız.

Sözde İslamcıların 17 yıldır iktidarları sürecinde yaptığı tek şey, ana metni tersyüz etmek ve Kur'an'ın istemediği bir adaletsizlik düzeni kurmalarıdır.

Adalet düzeninin başlangıcı laikliktir. Laiklik, dinin özgürlük alanını koruyarak, dindar mümine; tarikat, cemaat, siyasi parti ve ideolojik baskı gruplarının tahakküm etmesine engel olur.

Dini alan özgürleştikçe, dindar birey, kalıp yargılardan kurtulur. Allah'ın "hiç düşünmez misiniz", "Akıl etmez misiniz" diye sorarak, bizim de sorgulayıcı olmamızı istediği özgür akla ulaşmasını sağlar. Rejimi, "şeriat" adı altında, tek adam ve tek otoriteye mahkûm ettiğinizde; ortaya, sanılanın aksine Kur'an'ın istediği değil istemediği toplum düzeni çıkar.

İçinde yaşadığımız çağda varlığını sürdüren İslam ülkelerinin hali buna apaçık örnektir.

Profesör Asgari, İslam toplumlarına yönelik bir araştırmada, "eğer bir ülke veya toplum, seçimle gelmeyen baskıcı ve adaletsiz yöneticiler tarafından yönetiliyorsa, insanlar kanun önünde eşit değilse, din dahil hiçbir konuda düşünce özgürlüğü yoksa, bazıları fakirlik çekerken diğerleri lüks içinde yaşıyorsa, sorunların çözümünde diyalog ve uzlaşma yerine baskı ve şiddet uygulanıyorsa ve adaletsiz uygulamalar yaygınsa burası hiçbir şekilde İslam ülkesi olamaz" diyor. Asgari'nin tüm sözlerini alt alta koyun. Birinci cümlesi hariç tamamı bizim ülkede bütün canlılığı ile hüküm sürüyor.

Birinci cümlesi  "bir ülkede seçimle gelmeyen" diyor. Daha çok Arap toplumlarını kast ediyor ama fark etmez. Seçimle gelenlerde (örneğin Türkiye'de) durum değişiyor mu?

Sonuç olarak Türk milliyetçiliğinin toplumcu-halkçı özellikleri, laik tepkiselliği, AKP'nin İslamcı politikalarına eklemlenemez. Milliyetçiler, dış politika ve teröre odaklandığı kadar, toplumsal gelişmelere, milli bütünlüğümüzü bozan adaletsizliğe, işsizliğe, milli ekonominin borç ödeme şebekesine döndürülmesine ve tarım, sanayi, reel kalkınma sorunlarına de aynı ölçüde odaklanmalıdır.  Unutmayalım: Adalet düzeni milletleşmenin (uluslaşmanın) temelidir. Haksızlığın arttığı toplumlarda milli bütünleşme bozulur. 

Yazarın Diğer Yazıları