"Af"taki ikinci "FETÖ" detayı

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'yla "af tasarısı"nı konuşan Ankara Temsilcimiz Ahmet Takan'ın dikkat çektiği "FETÖ detayı";

"FETÖ"yle ilişkisi tespit edilen, meslekten ihraç edilen ve çoğu cezaevinde olan polislerin soruşturmalarıyla, savcıların hazırladığı iddianamelerle, hâkimlerin verdiği kararlarla hayatları çalınan sayısız hükümlü için "adalet"in nasıl tecelli ettirilebileceğiyle ilgiliydi.

"Af tasarısı"nda bir "FETÖ detayı" daha var;

O da, bu tasarının TBMM'den geçmesi halinde, Anayasa Mahkemesi'nin, aynı "Rahşan Affı" diye bilinen girişimde olduğu gibi "eşitlik" ilkesine dayanarak kapsam genişletme ve düne kadar sözüm ona en ağır cezaları alsınlar diye çırpınılan "FETÖ" hükümlülerini de kapsama ihtimali!

Olur da bu tasarı AKP ve MHP'ye ilaveten CHP'nin de -kısmen de olsa- desteğini alarak geçerse, sizi bilmem ama ben emin olacağım ki;

"FETÖ" ölmedi; siyasette yaşıyor en derin hücreleri!

***

Atıyorsunuz da ne oluyor?

İYİ Partili Aytun Çıray paylaştı:

"ODTÜ/İİBF Dekanlık Seçimleri Sonucu:

1. Ayşe Güneş Ayata: 53 oy

2. Ramazan Sarı: 20 oy

Ayşe Güneş Ayata, Harvard başta dünyaca saygın üniversitelerde ders veriyor.

Atanan Ramazan Sarı, ODTÜ İşletme'ye başvurusu iki defa akademik yetersizlikten reddedilmiş."

***

Çok yetkili, en yetkili zatlar, "insan"ları böyle dama taşı gibi istedikleri yerlere yerleştirdiklerinde "oluyor" zannediyorlar; iş bitiyor.

Halbuki olmuyor; daha yeni başlıyor.

Üniversiteler, üniversite öğrencilerinin dahi "gerisinde" kalmış hocalarla doldu;

Öğrenci anlattığıyla tatmin olmuyor. Tatmin olmadığı gibi yetersizliğini hocanın yüzüne vuruyor;

Dersten alı al, moru mor olmuş halde çıkıyor hocaların çoğu...

Sonuç mu:

Kompleks dağları!

Tek üniversitede değil;

Düşünün deha düzeyindeki bilim insanının, mühendisin başına vizyonu ancak bakkal dükkanı işletmeye yetecek adam getiriyorsunuz "sizden" diye;

Ne o altındakine söz geçirebiliyor, ne altındaki ona yüksek projelerini kabul ettirebiliyor; adam anlamıyor...

Sonrası;

Ego savaşı...

Böyle böyle hem akademi, hem de "yerli ve millî sanayi, teknoloji, savunma" hamlelerimize bir vücut inşa etmesi beklenen stratejik kurumlar "didişme"den başka bir şey üretilemeyen zihin/fikir kısırlaştırma merkezlerine dönüşüyor adeta...

***

İletişim fakültelerine "Üç Maymunlaşma" Dersi

Kocaeli'nde "oğluna okul pantolonu alamayan baba intihar etti" haberini veren gazeteciyi gözaltına aldılar...

Rize'de, "belediye asırlık çınarı kesti" haberini yapan gazeteciyi ifadeye çağırdılar...

O baba intihar etmedi mi?

Etti.

O ağaç kesilmedi mi?

Kesildi.

Eskiden verdiğimiz haber yahut yaptığımız yorumun "iftira, hakaret, tehdit, halkı kin ve isyana teşvik" vs. içerdiği iddiasıyla çağrılırdık adliye yahut emniyete...

Şimdilerde, "haber veriyor, haberdar ediyor olmak" kafi hale geldi.

Yetmez!

Beklediğim bir gelişme(!) daha var;

Bakalım, İletişim fakültelerinde müfredat değişikliğine gidip, "üç maymunlaşma" dersini ne zaman koyacaklar? Olanı görmemeyi, duymamayı, anlatmamayı ne zaman öğretmeye başlayacaklar gazetecilik öğrencilerine!

***

Tamamen psikolojiktir; inanmayın!

Gazeteci arkadaşlar haberi "Kızının okul taksitini ödeyemediği için hapse girecek" diye veriyorlar ama siz inanmayın!

Psikolojiktir o!

Ülkemizde, zinhar, katiyen bir okul tutup da velisi okul taksitini ödeyemediği için öğrencisinin diplomasına el koymamış, üniversite kaydını engellemeye kalkmamıştır...

Konunun bir "evladın eğitimi"yle uzaktan yakından ilgisi yoktur;

Kadının işleri bozulmuştur, öfkesinden iktidara iftira atıyordur!

Ki zaten bu haberi yapan gazeteci de bugün yarın "neden yaptın" diye ifadeye çağrılır!

***

GÜNÜN SÖZÜ

Politikacılar bebek bezi gibidir, düzenli olarak ve aynı sebepten değiştirilmeleri gerekir. Ken Dodd

***

SORU-YORUM

Haftalardır Cumhuriyet'te "kim gitti, kim kaldı"yı sorgulayan, gidenler için gazeteyi suçlayan kimi Hürriyet yazarları, Murat Yetkin, Mehmet Y. Yılmaz gibi isimlerin Hürriyet'ten ayrılışıyla ilgili bir tek cümle bile kurmayı düşünmezler mi?

***

"Açlık" oyunları...

UEFA'nın raporunu değerlendiren "futbol otoritelerinin" ifadeleriyle özetliyorum:

- Almanya, şampiyonayı yarın yap deseler, yapacak durumda.

- Türkiye, ulaşımda, antrenman tesislerinin uygunluğu ve iki şehir dışındaki konaklamada Almanya'nın gerisinde.

- Türkiye'nin tek avantajı bu organizasyona açlığı ve heyecanı

Kimse kusura bakmasın da Avrupa'nın sadece bizi "doyurmak için" EURO 2024'ü Türkiye'ye vereceğine sahiden de inandınız mı?

Yazarın Diğer Yazıları