Ahmet Yesevî ve Fuat Köprülü...

Ahmet Yesevî ve Fuat Köprülü'nün ölüm yıldönümleri (A. Yesevî'nin 850., F. Köprülü'nün 50.) dolayısıyla "2016", UNESCO tarafından adı geçen zevatı anma yılı olarak kabul edilmiştir. Bu sebeple biz de bugünkü yazımızda Ahmet Yesevî üzerinde duracağız. (Nasip olursa bir başka yazımızda da Köprülü'yü anarız.)

Ahmet Yesevî "milliyetimizi yoğuran pîr" olarak bilinir. Yani bugün diniyle ve diliyle Türk milleti varsa biz bunu büyük ölçüde Ahmet Yesevî'ye borçluyuz. Esasen millet "din" ve "dil"den ibarettir. Ahmet Yesevî bize "güzel Türkçe"yi ve "gerçek İslâm"ı tattırmıştır.

Türk aydınlarının Arapça ve Farsça yazmayı bir maharet saydığı 12. yüzyılda Ahmet Yesevî şiirlerini Türkçe yazmış ve "hikmet" adı verilen bu manzumelerde "nefsi" değil, "gönlü" öne çıkararak Türklere "gönül Müslümanlığı"nı öğretmiştir.

Yunus Emre'nin:

"Bir kez gönül kırdın ise

Bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahı

Elin yüzin yumaz değil"

mısraları yahut Hacı Bektaş Velî'nin "İncinsen de incitme" düsturu, hatta Alvarlı Efe Hazretlerinin:

"Âşık der incitenden

İncinme incitenden

Kemâlde noksan imiş

İncinen incitenden"

manisi... Bütün bunların temelinde Ahmet Yesevî'nin "Sünnet imiş kâfir olsa da insanı incitme" prensibi yatmaktadır.

Savaşın topla tüfekle değil, gönülleri fethedebilmekle kazanılacağını iyi bilen A. Yesevî, Anadolu'ya gönderdiği kolonizatör Türk dervişleriyle bu topraklarda tevazuunun, hoşgörünün, alın teriyle geçinme ahlâkının yeşermesini sağlamıştır.

Bugün Müslümanlar arasında fanatizm/taassup yaygınlaşmışsa bu, 1000 yıl önce Ahmet Yesevî'den tevarüs eden gönül Müslümanlığından uzaklaşılarak Müslümanların "şekilci" bir din anlayışına doğru savrulmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Önce "insan" hatta önce "can" diyen, "yaratılmış"ı "Yaratan"dan ötürü sevip koruyan bir İslâm anlayışından, canlı bomba olup yüzlerce insanın canına kıymayı "cihat" zanneden bir batıl itikada durup dururken gelinmedi her halde...

Yesevî dervişleri Anadolu'da "gönül Müslümanlığı" yanında bir "gönül medeniyeti" inşa etmişlerdir. Gönül güzüyle gören, gönül diliyle konuşan, gönül kitabından okuyan, birbirine gönül bağıyla bağlanan, gönül terazisiyle tartan, gönlü Allah'ın evi bilen ve gönül kazanmayı en büyük ibadet sayan bir millet Anadolu coğrafyası dışında görülmüş müdür?

İşte bütün bu müspet gelişmelerin ve medeniyet namına iftihar edeceğimiz güzelliklerin baş mimarı pîr-i Türkistan Ahmet Yesevî'dir. Ama ne yazık ki onu tanımıyoruz, tanımadığımız için de -gayet tabii- Yesevî yolundan uzaklaşıyoruz. Bugün yaşadığımız felaketler bu sapmanın doğal sonucudur.

Türk dilinin yaşamasında ve "gönül"e (hoşgörü) dayalı İslâm anlayışının oluşmasında Türk milletine rehberlik eden pîrimiz Ahmet Yesevî'yi vefatının 850. yıldönümünde rahmetle anıyoruz. Makamı cennet olsun...

  

Yazarın Diğer Yazıları