AK Partililerin kızgınlığı artıyor

Türkiye'de birçok konu artık çözümsüzdür. Ekonomi, demografik yapı, dış politika, ulus devlet... Bu konuların içine girdikçe çözümü olmayan sorunlarla karşılaşırsınız.

Örneğin ekonomi... AK Parti'nin sıcak para ve inşaat sektörünün gelişimine dayalı ekonomi modeli artık kullanılamaz hale geldi.

Temel gıda üretiminde ihtiyaç duyulan hammaddelerin ithal edilmesi ilk başlarda çok fazla göze batmıyordu. Medya sermayesinin inşaat sektörüyle beslenmesi neticesinde, tek seslileşen medyada "büyük kaza"nın gelişi ört bas ediliyordu.

Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas süreçlerinde "dışa bağımlı" hale getirilen ekonomiyi konuşmak lüks kaçıyordu.

Akademi camiası da "siyasetten uzaklaştırılacak" bahanesiyle darmaduman ediliyordu. Sosyal bilimler ve ekonomi alanları "padişahların harem hayatı" kıskacında bayağılaştırıldı, özelleştirmelerle ilgili doğru düzgün bir akademik çalışma bile yapılamadı. Yapanlar da türlü mobbinglere maruz kaldı.

Çok sesliliğin aslında demokratik bir zenginlik olduğu bir türlü anlaşılamadı.

İşte böyle bir tabloda doğru ve yanlış, kişilere göre değişmeye başladı. Hâkimler, adaleti kanuna göre değil, siyasi iradenin hoşnutluğuyla dağıtmaya başladı. Özelleştirmelerdeki hukuksuzlukları, haksız kazançları, ihalelerde kolay yoldan zengin olanları araştıran savcılara göz açtırılmıyordu.

Sık sık siyasi kriz, çatışma ve toplumsal olay yaşayan Türkiye'de ekonomi ve millî devlet arka plana atılmıştı.

Karşıt görüşlülük; dindarlık-dinsizlik ikilemine hapsedilen siyaset üzerinden sandıktan güçlü çıkılması "başarı" için yeterli sayılıyordu.

Oysa siyasetin başarısı sadece sandıktan çıkan sonuçlar değildi. Siyasette başarı, yıllar sonra o dönemin nasıl yorumlanacağıyla ilgiliydi. Geleceğe ne bıraktınız? "Çatışma mı, üretim mi?" Bu soruların cevapları olumlu olursa sandık başarınız aynı zamanda siyasi bir başarıya dönüşür.

Bugün sorulması gereken en önemli soru; "Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu ilerleyen yıllarda nasıl yorumlayacağız" şeklinde olmalıdır.

Örneğin;

Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından beri ayakta tuttuğumuz fabrikaları, arazileri, binaları özelleştirme kılıfıyla yabancı sermayeye teslim edişini nasıl anlatacağız?

Laikliğiyle bilinen bir ordunun siyasi iktidarla uzun zaman kol kola yürüyen bir dini oluşum tarafından ele geçirilmek istenip, darbeye kalkışıldığını nasıl izah edeceğiz?

Terör örgütü ele başını elinde tutan ABD ile "dostluk" için hukuku, adaleti ve benliğimizi ayaklar altına almayı hangi siyasetle açıklayacağız?

Terör örgütü PKK ile müzakere edip, askerin önünden geçen teröriste yan gözle bakmanın bile yasak olduğunu hangi sözlerle açıklayacağız?

Ülke içindeki adalet, huzur, birliktelik sağlanamamışken demografik yapıyı alt üst eden 5 milyonluk mülteci nüfusunu tüm büyükşehirlerimize, bilhassa sahil kentlerimize yerleştirmemizi hangi politikayla açıklayacağız?

Açıklayamayacağız... Çünkü bunların açıklaması, mantığı, anlaşılabilirliği yok!

Tıpkı Brunson krizinde yaşananlar gibi...

Tıpkı AK Partili seçmenin şu an içinde bulunduğu psikoloji gibi...

Açıklanamıyor, cevap verilemiyor, yorum yapılamıyor.

Sosyal medya tek başına belirleyici değil, ama mutlaka bir ön bilgi verir.

Son dönemde AK Parti ve MHP'ye yakın milyonluk sosyal medya hesaplarını inceleyin.

Rahibin bırakılması sonrasında verilen tepkilere göz atın. Yıllarca AK Parti'ye oy verdiğini söyleyen kişiler "Hepimizi kandırdılar" diye mesajlar atıyor. Bu mesajları atanların profillerini, paylaşımlarını incelediğinizde fanatik AK Partili olduklarını görüyorsunuz.

Tepkililer, kızgınlar... Çünkü diyecek sözleri, savunacak kaleleri kalmadı.

MHP'li milletvekilinin, "Olan bizim iPhone'a oldu, kaldık mı ortada" şeklindeki tweetleri Cumhur İttifakı'nın içinde bulunduğu psikolojinin dışa vurumu aslında.

Tezleri, hedefleri, idealleri kalmadı.

Dahası bugün seçim yapılıp, siyasi iktidar değişse bile, çözümü zor olan yüzlerce meselemiz oldu.

Hepimize geçmiş olsun!

Yazarın Diğer Yazıları