Akaydınlar-karaaydınlar

“Aydın”ın karası olur da “Akı” olmaz mı? Kürt sorununun barışçıl yollardan çözülmesini isteyen 100 “aydının” ortak imzasıyla hazırlanan bir mektup, Pazartesi günü İstanbul’da, Prof. Dr. Gencay Gürsoy başkanlığındaki bir “aydınlar” heyeti tarafından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sunulmuş.
Bu  “aydınlar” özetle; “22 Temmuz genel seçim sürecinde yavaşlayan demokratik açılımların hızlanacağı, siyasi ve ekonomik reform çabalarının canlanacağı, Kürt sorununun barışçı yöntemlerle çözülmesi için adımlar atılacağı hususunda umutlar yaratıldığı halde, sürecin farklı yönde gelişmiş olmasından; tırmanan şiddet ve milliyetçiliğin (yani operasyonların vb..), akılcı çözüm arayışlarının önüne geçmiş olmasından ve Yargıtay Başsavcılığının, DTP’nin ülkenin bölünmez bütünlüğü için tehlike oluşturduğu gerekçesiyle kapatılması için dava açmasından” şikâyetçiler... Onlara göre DTP’nin kapatılması davası gerginliği ve çözümsüzlüğü derinleştirecek, demokrasiyi ağır şekilde zedeleyecek... Sorunun çözümü yargı kararlarında (ve herhalde bu mantığa göre, silahlı mücadelede) değil “siyasi kararlılıkta” yani  “barışçı çözümde” aranmalı derler!
Ve bu “aydınlar” bir sürü laf kalabalığından sonra; Anayasaya göre, milletin birliğini temsil eden Gül’den “barışçı çözümü” gerçekleştirmek için, “aktif tavır almasını” beklerler! 

5N-1K soruları
Neresinden başlayayım; Türkiye’nin bölünme sürecini kim başlattı, Türk-Kürt kardeşliğine kim nifak soktu? Türklerin, Sevr’de öngörüldüğü gibi “eyaletlere” bölünmesini kim-kimler, neden-niçin istiyor? Ve asıl, petrol savaşında, “Büyük Kürdistan’ın” Türkiye üzerinden kurulması, kimin “projesidir” ve bu “projenin” muhafızları ve taşeronları kim? Bu sözde aydınlar, bütün bu sorunların cevaplarını bilmezler mi? Hınzır gibi bilirler, ama söylemek işlerine, hesaplarına gelmez! Ve şu sırada PKK terörünü hiç kınamadan Barzani ve Talabani’nin meydan okumalarına aldırış etmeden ve Türk Bayrağının Güneydoğu’da DTP himayesinde gönderlerden indirilmesine hiç tepkide bulunmadan bu tek taraflı teslimiyetçiliklerine, düşmanlarla söz ve işbirliği yapmalarına, gafletten de öte, “ihanet” denmez de, ne denir!

Gül gibi 
Eğer doğruysa Cumhurbaşkanı Gül, bu  “mektuba” ve önerilenlere, olumlu bakıyormuş; “askerle hemfikiriz bu sadece asayiş sorunu değildir” diyesiymiş ve aydınlardan  “barışçı çözüm” projesi istemiş...  Ben o  “projenin” ne olacağını ve bir maddesini biliyorum: “TCK’nın, 301. maddesi kalksın da rahat rahat konuşalım, Türklüğü, bütün kurumlarını, TSK’yı rahatça aşağılayabilelim!
AKP Hükümetinin Dışişleri Bakanı Babacan’a göre, Ordunun geniş kapsamlı bir kara harekâtına cevap vermiş gibi görünürken Cumhurbaşkanının “barışçı çözüme müsait olmasına” bir mana veremiyorum. Yoksa, bir denge meselesi mi? Yoksa, Ordunun elini bağlamak taktiği mi? Ve TSK, “sorun”un niteliği hususunda Gül’le, gerçekten hem fikir mi? 
Kürt bölücülüğünün, “asayiş meselesi” olmadığını, hep söylüyoruz... Bu asayiş meselesi değil, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü ve milletin varoluşu için verilmekte olan ve hatta “asimetrik” olmaktan çoktan çıkan bir savaş... Ve o sözde aydınlar, Türk Ordusunun “beyaz teslim bayrağı” çekmesini istiyorlar!
Beni asıl düşündüren şu: Bu “iyi aile çocuğu aydınlar” nereden çıktılar... Nerede yanlış yaptık?
Ülkemizde “işbirlikçi” ihanetin, Ali Kemaller, Sait Molla’lar ve “Yüz elliliklerle” köklerinin kazındığını sanmıştık... Ama Mustafa Kemal gene haklı çıktı... O, gençliği ” ileride dahi...” diye uyarmıştı...
Önceki gece NTV’de, Can Dündar’ın programında, Ermeni muhibbi ve DTP/PKK gönüllüsü Baskın Oran’ın, Patrikhaneden maaşlı Kezban Hatemi’nin ve de Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın Vakıflar konusundaki görüşlerini dinlerken;  Batı Trakya Türklerinin hakları Yunanistan tarafından yok edilirken, sadece Rum ve Ermenilerin Vakıf haklarına sahip çıkmalarını, Lozan’ın delinmesine aldırış etmemelerini hayret ve dehşetle dinledim.
Sözde “ak-liboş” aydınların mektubu bir taraftan, “kara yobazların” dehşet manifestosu bir taraftan, Türkiye kıskaçlar altında. Ve gene soruyorum “Yok mudur kurtaracak...
Türk milletinin ve T.C.’nin varoluşu, bu  “ak ve kara” aydınlara emanet edilemeyecek kadar hayatidir!

Yazarın Diğer Yazıları