Âkif siyasî İslâmcılığın dışındadır!

Yakın tarihimizde 12 Mart'ın iki manası vardır.
Birinci ve tartışmasız manası, R. T. Erdoğan'ın da dillendirdiği gibi "Millî Mutabakat Metni"nin 100 yıl önce bugün kabul edilmesi, ikincisi ise, 50 yıl önce bugün komutanların siyasete müdahalesidir.
12 Mart 1971 Muhtırası ayrı bir konu. Geçiyorum.
İstiklal Marşı'mız 12 Mart 1921'de, BMM'de alkışlarla kabul edildi.
"Türkçü" kanat ısrarla Mehmet Âkif'in İstiklal Marşı'nı yazmasını istemiştir. İsteyenlerin başında Maarif Vekili (Millî Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi (Tanrıöver) geliyor. Hamdullah Suphi demek Türk Ocağı demektir, Türk Yurdu dergisi demektir. Türk Yurdu'nda Sebilürreşad'la girilen tartışmalar vardır. Hususiyetle Ahmet Naîm'le Ahmet Afgayef (Ağaoğlu), şiddetli ama medenîce tartışmışlardır.
Yusuf Akçura olsun, Ahmet Ağaoğlu olsun Sebilürreşad'da yazdıkları hâlde, Sebilürreşad'ın her şeyi olan Mehmet Âkif'in imzası Türk Yurdu'nda görülmemiştir.
Mehmet Akif üzerinden "siyasî İslâmcılık" politikası güdenler yanılıyorlar.
Osmanlı dağılırken, en Türkçü bilinenler bir tarafa, İslâmla alâkaları olmayanlar bile "İslâm birliği"ni öne çıkarmışlardır. Yeri geldikçe bu köşede temas ettiğim gibi, Enver Paşa ve Dönemi çalışmamızda da ayrıntılı ele aldım. (Kariyer Yayınları, 663 s.)
Ayrıca Safahat'ı inceledim ve Âkif'in "Türk" vurgusunu ortaya çıkardım.
Allah aşkına "İslâm" derken, "Türk"ü karşıya koymayın! Âkif'ten bahsedenler, "Türk"ü silmek için bin dereden su getiriyorlar.
"Halife"ye karşı Millî Mücadelecilerle birlikte hareket eden Âkif'in Türk tarafını örtmek kasıtlıdır. Türk'e düşmanlıktır... Başka türlü izah edemiyorum.
Hasan Basri Çantay'a herhâlde itiraz edilemez. Y. Tunalı'nın Kavga Günleri'nden nakledeceğim:
"Yakın devrin, en önemli din bilginlerinden, Kur'an Meâli'ndeki yüksek başarısıyla öne çıkan Hasan Basri Çan­tay, yakın dostu Mehmet Âkif'i anlattığı "Âkifnâme" adlı bir eser yazmıştı. O eserde, İslâmcılık'ın, özünde Türklük etmek olduğunu söyleyen Adsız'ı destekler nitelikte bir olayı nakleder. İslâmcı Âkif, diğer pek çok aydın gibi, Türklüğü öne çıkardığı bir döneme gelmiştir:
'"Evet, ona tam bir İslâm şâiri diyebiliriz. Kuvvetli, îmanlı, ateşli bir İslâm şâiri! Fakat, Türk dâimâ başta kalmak şartıyla. Dört lisânı edebiyâtıyla bilen Âkif, Türk olarak yazdı, Türk ola­rak düşündü, Türk olarak yaşadı ve nihâyet Türk olarak öldü."
(…) İlk millî kaynaşma ve savaşlarda üstad Balıkesir'e gelmişti. O'nun samîmî arkadaşlarından biri Gönen'e teşkîlât kurmaya gitmişti. Dönüşünde o arkadaşı dedi ki:
- ( )'ler Türklere cefâ ediyorlar millî teşkîlâtı boğmaya çalışıyorlar.
Âkif'in o zaman hiç düşünmeden, kükreyerek verdiği cevap şudur:
- Orada bir Türk Ocağı açınız ve mücâdele ediniz!
Mehmet Âkif Ersoy'un Kurtuluş Savaşını teşkîlâtlandırma çalışması için ortaya koyduğu gayretlerinden dolayı tanıdık birisi o'na, 'Üstad, sizi Türkçü görüyorum' deyince, Âkif'in ağzından alev gibi şu kelimeler çıktı:
- Ya ne zannediyorsun? Türk'e hiçbir kavmin horoz olma­sına tahammül edemem!'" (Balıkesirli Hasan Basri Çantay, Akifname, 1966, s. 225)" (A. Yağmur Tunalı, Kavga Günleri, 2. bs., 2014, s. 307-308.)
Âkif, birilerinin "siyasî İslâmcılık" anlayışlarının dışındadır. Bunu beyinlerine kazısınlar!

Yazarın Diğer Yazıları