AKP sakin olmazsa ne olur?..

Hiç kuşku yok; iktidar ve muhalefet arasında, topluma hizmet götürülmesi, ülkeye sahip çıkılması, yönetim yetkisi ve güç dağılımı arasında ürkütücü bir dengesizlik vardı...

İşte bu dengesizlik 1994 seçimlerinden itibaren başlasa da, hem ulusu hem ülkeyi yoran asıl çatışma 2002 seçimlerinden itibaren zirve yaptı...

İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, ülkenin önemli kentlerinde yerel yönetimleri de elinde tutan AKP, bir yandan arkasına aldığı cemaatlerle yürürken, diğer yandan da kadrolaşmada tarihte görülmemiş bir pervasızlık sergiledi...

Ama tüm bunlar yapılırken; yıpratılan, sarsılan hatta yıkılması istenen kale de belliydi; Laik Cumhuriyet...

Türkiye gibi demokrasiyi olabildiğince özümsemiş bir ülkede rejimin tabanını oluşturan laik yapı, Milli Görüş zihniyetini oldum olası rahatsız ettiği için tarikat- cemaat desteğiyle iktidara gelen AKP, cumhuriyetten rövanş almaya çalışan bağnaz kesimlerin lokomotifi oldu...

"Mürit- militan- medrese" çizgisinin desteğiyle, Kurtuluş Savaşı'na ve cumhuriyetin kuruluş çabalarına saygısı olmayan kesimlerin saldırıları son 17 yılda büyütüldü...

Neler mi oldu bu ülkede?.. Atatürk büstleri saldırıya uğradı, imam hatip furyasıyla liseler kapatıldı, orta öğretimden üniversiteye kadar çarpıklıklar hakim oldu, müfredatla oynandığı için milyonlarca aile çocuklarının geleceğinden endişelenmeye başladı...

Ve tabii ki, okullardan caddelere, sokaklardan bulvarlara, hatta stadyumlara kadar nerede varsa, Atatürk'ün adı silindi...

Seçenek ve İmamoğlu...

AKP'nin son 17 yılda cumhuriyetin gidişatında yol açtığı tahribatı anlatmaya sayfalar yetmez...

Asıl hedef cumhuriyetle çatışmak olduğu için, AKP bu konuda önemli yol kattetmesine rağmen toplumun yarısından gördüğü direnç nedeniyle daha fazla ileri gidemedi...

Hele bir zamanlar yoldaş oldukları Fethullahçıların iktidara yönelik darbe girişiminin ardından AKP'liler cumhuriyet rejiminin ne kadar önemli olduğunu anlamış olmalılar ki, ikilemde kalmaktan da kurtulamadılar...

İşte böylesi bir ortamda Türkiye ekonomisi allak bullak oldu, verimli araziler yağmalandı, askeri alanlar bile yapılaşmaya açıldı, saçma sapan yatırımlar için milyonlarca ağaç kesilerek doğa katledildi, insanların devlete saygısı zedelendi, yolsuzluk ve talan nedeniyle ayyuka çıkan kirli ilişkiler toplumda büyük tepki çekti...

Son dönemdeki ekonomik sıkıntının mutfaklarda yangına yol açması AKP'yi destekleyen taban arasında da ciddi bir yılgınlığa yol açınca, işte yazının başında dikkat çekmeye çalıştığımız "muhalefet ve iktidar arasındaki güç dengesizliği"ne fren yaptırıldı!..

31 Mart seçimleri bunun için lokomotif oldu... Toplum sadece AKP'ye, rantiyeye, yandaş medyaya, anket yalancılarına, yolsuzluk ve rüşvetle büyüyen kesimlere, sırtını devlete dayayan müteahhitlere ders vermedi, aynı zamanda 25 yılı aşkın süredir İstanbul ve Ankara'da etkili olamayan muhalefete de "şans" tanıdı...

Yani; iktidar ve muhalefet arasındaki güç dengesi, millete- devlete hizmet etme konusundaki hakkaniyet çizgisi yerel seçimlerle bir nebze olsun yerine oturdu...

Tüm bunları dengeleyen toplum, sosyo-ekonomik çatışmaların yarattığı kaygılı bir ortamda Millet İttifakı'nı destekleyerek, Ekrem İmamoğlu gibi siyasi seçenekleri de ortaya çıkardı...

Evet; tüm bunlardan yola çıkarak, herkesin bilincinde olması gereken konu Türkiye'nin artık normalleşmeye mecburi olmasıdır...

Ne belediye başkanlığı ile meclis çoğunluğu arasındaki çatışmalar, ne de seçimleri muhalefet kazandı diye merkezden yerele başlayacak baskılar bu normalleşmeyi durdurmamalı...

Hiç kuşkunuz olmasın; böylesine aksi çabalar muhalefetten çok iktidarı yıpratır ki, önümüzdeki yıllarda - belki de bir erken seçim- AKP'ye ikinci darbeyi vurmaktan kaçınmaz...

Türkiye normalleşmeli, ekonomi düzelmeli, sosyo-politik gerginlikler bir tarafa bırakılarak diken üstünde yaşamaya zorlanan halk artık rahat nefes alarak yaşamını sürdürmelidir... Buna Kim engel olursa, 31 Mart da gösterdi ki, sonu virandır!..

Sonunda YouTube'dayım...

Dünya genelinde rant ve kirlilik artınca yaşamın her alanındaki çelişkiler ve çatışmalar da büyüyor...

Temiz ve kirli, iyi ya da kötü, zengin ile yoksul, namuslu ve namussuz arasındaki çatışmalar da vardır bu çelişkiler arasında...

Kuşkusuz rantiye her şeyi kendine doğru yontarken bazen başkalarını engellemeye çalışır, bazen de pisliklerinin örtülmesi için kuşattığı medya üzerinden hâkimiyet yaratmaya çabalar... Yani sansür ve ambargo!..

Son yıllarda bana en çok yöneltilen soru işte bu yüzden de değişmedi; "Sizi televizyonda neden göremiyoruz?.."

Aslında bu sorunun yanıtını halk biliyor... AKP ile birlikte medyanın yüzde sekseninin "yandaş"laşlığı bir ülkede, kara listeye alınanların siyasilerin rezaletlerini anlatması engellenirken, candaş olarak nitelendirilen kanallardaki ambargo da utanç verici biçimde sırıtıyor!!!

Medyadaki çeteleşme faaliyeti artık geride kaldı... Çünkü matbuattan-medyaya giden yol ne kadar zahmetli olmuşsa, teknolojiden bilişime giden "sınırsız" iletişim çabaları da o kadar hızlı büyüdü...

Ve bu gelişme yalnızca sansürcü zavallıları yerle bir etmedi, ceplerine hizmet edenlerin ambargo rezilliğini de tarumar etti...

İşte, sosyal paylaşım siteleri yalnızca toplumun en ücra köşelerindeki kesimlerin haber almasını sağlayamıyor, aynı zamanda susturulmaya çalışılan namuslu kalemlerin çalışmalarını geniş kitlelere yaymasına da olanak veriyor...

YouTube'da işte bu yüzden bir "kanal" açtım... Hepinize takip etmenizi, abone olmanızı ve duyurmanızı öneriyorum...

Çünkü buradan yalnızca Güneydoğu- Orta Doğu ya da uzmanlık alanımla ilgili kitaplarım üzerinden analizler yapmayacağım, aynı zamanda bir yandan özel haberler ve araştırmalarla karşınızda olacağım, diğer yandan da Türkiye'nin gündemini düzenli olarak yorumlamaya çalışacağım... Haberiniz olsun...

 

Yazarın Diğer Yazıları